7 entry daha
  • kardeş sevgisi gibi ama ondan daha farklı, daha anaç, daha şefkatli bir sevgidir. sanırım diğerinde aynı evi, aynı anne babayı paylaşmanın ve belki yaşça daha yakın olmanın bazı getirileri bunda silme şefkat ve koruma içgüdüsüyle yer değiştirir, hem yeğen hem de yeğene sahip olan için bambaşka bir tada bürünür.

    ben ilk yeğene 9 yaşında sahip oldum. ablam çalıştığı ve annem baktığı için de gündüzleri aynı, geceleri farklı evlerde kaldığımız kardeşim gibiydi.
    kustuğu yastıkları sildiğim, yemek yedirilirken oyun yapacağım diye kolumu burktuğum mu olmadı... kazık kadar boyuma aldırmadan balkondan sabun köpükleri mi üflemedik beraber sokaktan geçenlerin tepesine, sırf kitap okumayı sevsin diye kitap okuma oyunları mı icat etmedim.. sırtımda mı zıplamadı, karnına gömüp suratımı gıdıklamaktan çıldırttığım, balkondan atmakla tehdit ettiğim, evin içinde kovaladığım mı olmadı. ayın ilk 10 gününde biten harçlığımdan, tatil zamanları gırgır’ı avni’yi almayarak tasarruf yapıp, ona plastikten de olsa bir oyuncak almak için mi cebelleşmedim istanbul’a geleceğim zamanlar.
    evdekiler evlenmemle ilgili bir muhabbet yapsa ağladığı, ya çocuğum olur da ondan çok seversem diye mahzunlaştığını mı unuttum. 3 yaşında lunaparklara götürüp, kucağımda gondollara mı bindirmedim bacak kadar veledi, ben bile bacak kadar, bitse de insek diye sarılıp bağrıştığımızı mı unuttum... annesinden gizli dondurma yedirip hasta mı etmedim, sır gibi sakladık marifetimizi. önümüzde öss kitapçığı, bi kesri sadeleştiremedi diye ağlattığım, sabah uyandırmak için kucağıma zıpladı diye kaldırıp odanın ötekine ucuna fırlattığım mı olmadı... ilk adımını 3 nisan 88’de attı, bir pazar öğle üzeri, hikmet şimşek’ten hemen önce. anne babasına sorsanız hatırlamaz, benim dün gibi aklımda.

    düşünüyorum da yastık gibi birşey sanırdım, öyle ablamın karnında, yuvarlak, şişkin... üniversiteye gidiyor olacak kerata seneye bu zamanlar, on gündür reşit. on gündür paso aklımda bunlar uçuşuyor, anlam veremeden hüzünleniyorum. o yuvarlak şişkinlik, utanmadan bana dance of death’in dvd’sini verdi geçen gün. hani anne babalar çocukları evlenirken ağlar ya, öyle tuhaf bi hüzün doldu ki içime, anlatamam... çirkefliğe vurdum her zamanki gibi, sataşıp kızdırdım duygusallaştığımı anlamasın diye.

    benden küçük kardeşim yok, ama olsaydı bunları hissedeceğimi sanmıyorum. bu kadar sorumlu hissetmezdim kendimi o zaman annemiz ve babamız dururken. ama yeğenim ya, kendimi tek hissediyorum ya bu kulvarda, bütün sorumluluğunu almaya hevesliyim işte.

    korkarım gece duygusallaşması sonrası sözlüğe iç dökme modunda oldu bu entry, hatta daha kötüsü bir sevgi pıtırcığı bkz’ı bile yiyebilir. ama yeğen sevgisi diye bir başladı mı, adı üstünde sevgi işte, kendi kendini katalize etti böyle.
1221 entry daha
hesabın var mı? giriş yap