24 entry daha
  • pkk elebaşılarından şemdin sakik’ın diyarbakır cezaevinde ocak 2004’te yazmayı tamamladığı apo adlı yayın şark yayınları tarafından mart 2005’te yayınlanmıştır. 360 sayfalık kitap kolay okunabilecek bir uslup ve akıcılıkla yazılmıştır. kitap, önsöz ve giriş dışında;
    çevre ve kişilik,
    politika, örgüt ve yoldaşlık,
    savaş ve komutanlık,
    yaşam, sevgi ve kadın bölümlerini kapsamaktadır.

    sakık yazdığı kitabın “ apo kişiliğinin yalanlarına, bu tür kişilerin entrikalarına ve kendi saflığına yenik düşen herkesin dramatik öyküsü “ olduğunu ileri sürmektedir. kitap bir zamanlar peygamber hatta tanrı mevkiinde gördüğü abdullah öcalan hakkında ilgi çekici iddia ve değerlendirmelerle doludur.

    yazar 18 yıl çok meşakkatli şartlarda “hizmet” ettiğini beyan ettiği liderinin “tetikçileri, örgüt şefleri, mafya babaları, kerametleri kendinden menkul sahte imamları bol; ancak dünya kalitesinde olabilecek sanatçısı, sporcusu, matematikçisi,bilim adamı, yazar-çizeri olmayan bir bölge..” nin en sefil ve haşin bir köyünde fakir bir ailenin çocuğu olarak yetiştiğini anlatır.

    ömerli köyünün tasvirinde tek olumlu niteleme birkaç yerde birden ifadelendirilen ermenilerden kalan “ganimet” bağlardır. şemdin sakık, abdullah öcalan’ın kendilerine “eşekler, katırlar, yılanlar, güvercinler, köpekler” diye hitap etmesini liderinin çocukluk hayatında bu hayvanların uzun süre yer etmiş olmalarıyla izah eder. saate bakmasını yirmi yaşına geldiğinde öğrendiğini bizzat “apo kişiliği” söylemiştir.

    “yoksul ömerli köyünün en sefil, en fazla dışta kalmış ve horlanmış; toplayıcılıkla ve dilencilikle zar zor geçinen, karın tokluğuna çalışan ve açlık sınırında duran bir aileden gelir” bu aile etnik açıdan “ne kürtleşmiş, ne türkleşmiş, ne araplaşmış kozmopolit bir ailedir. kimlik arayışı tamamlanmamıştı. hiçbir zaman da tamamlanmayacaktı. bu nedenle gömlek değiştirir gibi milliyet değiştiriyor: kah kürt, kah ermeni, kah türk-türkmen, kah arap olduğunu söylüyor.”

    yazar “peygamberinin” dininin de muğlak olduğunu örneklerle anlatır. sakıktan şefinin yetiştiği muhitte adının da sanıldığının aksine apo olmayıp “abdo” olduğunu öğreniyoruz.

    gençlik döneminde ülkü ocakları ve milli türk talebe birliğinde kariyer arayan ancak buralarda dikiş tutturamayan çeşitli sol örgütlerde de aradığını bulamayan öcalan, eski “müridine” göre dayandığı kapılardan bir tanesi bile yüzüne açılsaydı, kürtçü takınmayacaktı.

    sakık’tan liderinin imzasıyla piyasaya sürülen kitaplarının tamamının teşkil edilen komisyonlara yazdırıldığını, pkk programının vietnam işçi partisinden kopyalandığını öğreniyoruz. “..manifesto veya savunma denilen kitabın tarih bölümleri amerikalı ünlü tarihçi gordon childe’nin tezlerinden olduğu gibi kopye edilmiştir.” hatta engelsin “ ayaklanma üzerine tezler” kitabını kendi imzasıyla yayınlatmıştır.

    eski şefinin yeteneksizlik ve kabalıklarından örnekler veren sakık, bu çerçevede 20 sene kaldığı şamda arapça öğrenememesini ve “kimi konuşmalarında … bayağı ve yerel bir kürtçeyi çata pata konuşmasını” düşündürücü buluyor. sakık “tanrı”sının “kendimi b.. çuvalı gibi görüyorum” derken, aslında gerçeği ifade ettiğini söylüyor.

    sakıka göre “abdo”, bilgili, kültürlü, dil bilen insanları aşağılayarak “bu kadar birikimleri olduğu halde durumlarına bakın.. kendilerini zar zor idame ettiriyorlar” diyerek, önemli olanın köşeyi dönmek olduğunu işaret etti.” yanında birkaç fotoğrafçı, kameraman,ses kayıt görevlisi bir grup aşçı, bir grup hizmetçi, bir grup cariye, bir grup güvenlik görevlisi dolaştırdığı halde tek bir yabancı dil öğretmeni ve danışmanı yoktu.”

    kitaba göre abdullah öcalan için ilham kaynağı “ iki kelimeyi bir araya getiremeyen, konuşmasını beceremeyen, dünyayı çiğköfte sahanında ve kadının göbeğinde gören, skandal olmayı maharet sayan” türkücü hemşehrisidir. “abdo” ve model aldığı kişi için “geçer akçe … daha çok para ve mülktü.”

    sakık günah yoldaşının diline pelesenk ettiği kürtçülükle, devrimcilikle ve sosyalistlikle uzaktan yakından bir ilişkisinin olmadığını belirterek şefinin “ ben gerektiği kadar müslüman, gerektiği kadar sosyalist, gerektiği kadar liberal, gerektiği kadar kemalistim.” vecizesini naklediyor.

    şemdin sakık bir zamanlar başrol oynadığı trajedideki şefini “çocuk yaştaki ilkel kürdün eline silah verip modern ordunun üzerine sürmeyi askeri doktrin sandı.” diyerek eleştirmektedir. oynanan oyundaki kendi günahlarını ise “ …yaşam karşısında çaresiz kalmış olmamız. yaşam kanunlarını öğrenip uygulama sabrı ve gücü gösteremediğimiz için, tüfeklerle sorunları çözmeye çalıştık.” ifadesiyle geçiştirmektedir.

    kariyerinin başlangıcında hiçbir örgüt arkadaşına haber vermeden kaçakçıların peşine takılarak suriye’ye kaçan öcalan, bu durumu protesto etmek için ölüm orucunda hayatını kaybeden militanların kendisine yazdıkları mektupları tahrif ederek, onların kendisine destek için hayatlarını ortaya koyduklarına etrafını inandırabilmiştir.

    kitaba göre “apo kişiliğinin liderlik vasıflarına sahip olmadığını, onu yaratıp ortalığa salanın bazı özgün koşullar ve karanlık güçler olduğunu biliyoruz.”

    sakık, abdullah öcalan’ın maksadının kürt davası olmayıp şamda saraylarda saltanat sürmesine yetecek kadar bir başarıyı hedeflediğini ileri sürüyor. “örgütün önüne koyduğu bütün görevler bu hedefe yönelik oldu. suriye yönetiminin istekleri örgüt hedefleri durumuna geldi. öyle ki hatay bölgesine gönderdiği bir militan grubuna, suriyenin belirlediği eylem hedeflerini görev olarak verecekti.”

    yazarın şefinin yönetim ilkeleri konusunda yazdığı ilginçtir: “ kaçanları hain, intihar edenleri ve hasta düşenleri öldürtüp şehit ilan ederek, görev almayı reddedenleri mağaralara kapatarak sorunları çözdüğünü sanıyordu. … örgüt yöneticisi gibi değil, şeyhin dergahını, ağanın köyünü, mafya babasının yer altı çetesini yönetmesine benzer bir yönetim tarzı sergiledi. yöneticilik anlayışıyla eşkiyalığı çağa uyarladı.”

    karakter sağlamlığı açısından şu satırlar ilgi çekicidir: “ idamdan kurtulmak ve ileri bir tarihte bulunduğu cezaevinden çıkabilmek için dört elle örgüte sarıldı. bu iki amacı olamasaydı arkadaşlarını bir tas çorbaya, bir gecelik kadına ve bir televizyona satacağından kuşkumuz yoktur. bu üç istek karşılandığında örgütü dağıtmaya ve bütün kürtleri satmayı aklından geçirdiği kesine yakın bir gerçektir.”

    “şamda kaldığı yirmi yılda, düzinelerce en yakın yoldaşım dediği yardımcılarını öldürttü. bunların ezici çoğunluğu okur-yazar ve nitelikli kişiliklerdi.”

    yazara göre öcalan örgüt içinde türk asıllı militanları yok etmek için onları devletin ajanı ithamıyla hedef gösteriyordu. fakat “abdo”nun türk düşmanlığı kürtçülüğünden değil, türklerin kültürel ve siyasal olarak ondan ileri düzeyde olmasındandır. örgüt oluşturmaya çalıştığı dönemde görece daha kültürlü, yetenekli ve kişilikli türk entelektüellerinden yararlanmak için onları yanına aldı. onlar olmazsa örgüt oluşturulmazdı. daha sonraki süreçlerde ise türk kökenli militanların örgütü ele geçirebileceklerinden korktuğu için sistematik bir tasfiyeye geliştirdi. onların kürtler kadar uysal ve apolitik olmadıklarını erkenden fark etmişti.

    sakık patronunun her ölüm olayından zevk aldığını ve buna onu yakından tanıyan tüm militanların şahit olduğunu söylüyor ve ilave ediyor: “her ölüm sonrasında “ah” yerine “oh” çekerdi. hesabına göre, her genç insanın ölümü bütün ailesini örgüte bağlayacaktı.”

    “tanrısını” tarihteki sezar, selahaddin eyyubi, timur, yıldırım, napolyon, atatürk gibi büyük komutanlarla karşılaştıran “şemo” şu yargıya ulaşmaktan kendisini alamaz: “apo kişiliği enver paşa gibi cesur olsaydı da varsın sarıkamış ta kazık kesilen askerler biz olsaydık.”

    abdullah öcalan militan kızlardan video görüntüleri ve resimlerden arzuladığını haremine aldırtıp birkaç ay kullandıktan sonra yenileriyle değiştirmek için onları öldürtmekte veya “bundan sonra başkasını sevmeniz veya onunla yatmanız bana ihanet anlamına gelecektir. bana ihanet edenlerin başlarına neler geldiğini görüyorsunuz” tehdidiyle intihar eylemlerine gönderecektir.

    “abdo”nun hareminden geçmiş kızların aileleri el ele vererek ve uluslar arası kuruluşların desteğini alarak çocuklarını bulmak üzere barelias’taki çiftlikte ve bekaa vadisindeki kampın civarında kazı çalışması yaparlarsa; tek kurşun deliği olan kafa tasları ve ve kırık kemikleri bir araya getirerek piramit yapabileceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın.

    öcalan, kardeşi osman'ın eşi zehrayı da haremine alarak müritlerine “ ‘seviyoruz’ dediğiniz kadınlar, sizden çok benimle olmak istiyorlar. yatağımdan çıkmıyorlar. demek ki sizden çok benden haz alıyorlar.” diyecektir.

    abdullah öcalanın başarılı olsaydı “ilk gece hakkını” kanunlaştıracağını söyleyen “şemo” patronun arada kendilerine de “bıyık burduğunu” yazıyor.

    kendi günahları saklı kalma kaydıyla şemdin sakık’ın “apo”sunun bir dönemin anlaşılmasına katkı sağlayacağı anlaşılmaktadır. birileri tarafından redakte edilmemiş ise sakık’ın işlek bir türkçeyle meramını iyi sayılabilecek bir kültür birikimiyle ifade ettiği kabul edilmelidir. ancak birilerinin islam geleneğinde şeytanın önceki kariyerinin “imamlık” değil “meleklik” olduğunu, müslümanların “haç görmüş şeytana dönmek” yerine “besmele işitmiş şeytana dönmek” sözünü kullandıklarını şemdin sakık’a hatırlatmaları yerinde olacaktır. bu yapılmazsa 90lı yıllarda ermeniler azerbaycan hocalıda azerileri toplu kıyıma tabii tuttuklarında sakık’ın köyünde davul zurnalı kutlamalar yapıldığına yeminli tanıklık yapanların “sakıkyan” iddialarına birileri kolayca inanabilecektir.
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap