• bir donem anonim olarak maille dolasmis bir metindi. asli ise www.chivi.com'un 2001 mart ayi sayfasinda yayinlanmisti. sigarayi birakmak-birakmamak konusunda; aha da asagida:

    sigara bırakmanın faydalarını anlatan ve çoğunlukla "bugün kendinize bir iyilik yapıp sigarayı bırakın" klişesiyle sunulan haberlerde sigarayı bırakmanın vücuda olumlu etkilerini bir zaman çizelgesiyle vermek adettendir. çizelgede, sigarayı bırakmanın 20 dakikadan 15 yıla uzanan zaman diliminde vücuda ne gibi olumlu etkiler yaptığı anlatılır.
    bu yıl da 9 şubat sigarayı boykot günü münasebetiyle karşıma çıkan çizelgede söylendiğine göre, sigarayı bıraktıktan 8 saat sonra tansiyon ve nabız normale dönüyor, 24 saat sonra kalp krizi riski azalıyor, 1 ay sonra öksürük kesiliyor, 10 yıl sonra akciğer kanseri riski ortadan kalkıyor, 15 yıl sonra cillop gibi olunuyor. bir seferinde ben de gaza gelip sigarayı bırakmış, ama ne yazık ki çizelgede bahsedilenlerden daha farkı şeyler hissetmiştim. şimdi o garip sigara bırakma döneminde tuttuğum günlüğü sizlerle paylaşıyorum.

    birinci dakika
    sevgili günlük,
    bu sabah hürriyet'in kelebek ekinde sigarayı bırakmanın vücuda yaptığı olumlu etkileri anlatan bir haber okudum. bu tarz haberlerden oldum olası tiksinmeme rağmen nedense coşup sigarayı bırakmaya karar verdim. kararım kesin, sigarayı bırakıyorum. bu kararımın vücuduma etkilerini gösteren tabloyu başucuma astım. içimin zehirden temizlenmesini tabloya bakarak daha rahat hissedeceğim. şimdi masanın üzerindeki dolu sigara paketini buruşturup çöpe sallıyor ve sağlıklı gürbüz bir kişi olma yolundaki ilk adımımı atıyorum.

    sekizinci saat
    sevgili günlük,
    tabloya göre sigarayı bıraktıktan sekiz saat sonra tansiyon ve nabız normale dönüyormuş. inanır mısın, bunu hissediyorum sanırım. tamam, tansiyon ve nabzımın bundan sekiz saat önceki halinde de anormallik hissetmemiştim, ama normale dönmesi iyi bir şey herhalde. coşkumu paylaşmak için teoman'ı aradım, sigarayı bırakmama "geçici ubeyd korbey sendromu" adını taktı. "oğlum" dedim, "bak tam sekiz saattir sigara içmiyorum, tansiyonum ve nabzım cillop gibi oldu". bunu söyleyince kendi nabzının ve tansiyonunun da harika olduğunu söyledi, meğer sekiz saattir uyuyormuş. yavşak işte, ben ne diyorum o ne diyor. yalnız laf aramızda, kafama takıldı gerçekten, demek ki günde sekiz saat uyuyan bir sigara tiryakisinin tansiyonu ve nabzı da günde bir kere normalleşiyor. e peki, tansiyon ve nabız günde üç kez normale dönemeyeceğine göre benim kazancım ne bu işten? demek ki, savaşı erken bırakmayacaksın. yoksa teoman itinden ne farkım kalır? onun tansiyonu da normal, benimki de.... neyse, bakıcaz....

    onuncu saat
    sevgili günlük,
    sigarayı bırakırken başlangıcın çok zor geçtiğini duymuştum. hiç de değilmiş. az önce yemek yedim, iştahım açılmış, yemeklerin tadını daha iyi aldım. yıllardır ilk kez yemeğin üzerine sigara içmeyeceğim.

    on birinci saat
    acaba azaltarak mı bıraksam? sadece yemeklerden sonra içsem mesela? yok yok, dayanmam lazım. kuruyemişçiye gidip kabak çekirdeği alayım, oyalanırım.

    on üçüncü saat
    iki saattir aralıksız kabak çekirdeği yiyorum. ve bir de yıldıran dejavu: "abi bu çekirdeğe elini sürünce bırakamıyorsun."

    on dördüncü saat
    kabak çekirdeğini bırakınca yemekten sonrakine benzer bir sigara içme isteği uyandı. çöpe attığım sigara paketini ararken telefon çaldı, teomanmış. "sağlığında yeni düzelmeler var mı?" diye sorup kahkaha attı. vay ayı vaaay, sigarayla mücadelemde başarısız olmamı bekliyor demek ki. bu beni sinirlendirmekten çok kamçıladı. ulan teoman, görüşürüz bakalım. ilk işim sigara paketinin olduğu çöp torbasını evden atmak.

    on yedinci saat
    sevgili günlük,
    kendimden utanıyorum. az önce kapıdaki çöp torbasını geri almaya karar verdim, kapıcı götürmüş. kararsızım, sigarayı bırakanların sinirli olmaya başladığı ve kilo aldığı söyleniyor. şişman ve sinirli biri olup hüseyin'e benzemeyeyim sakın?

    yirmi dördüncü saat
    sevgili günlük,
    biliyor musun, sigarayı bıraktıktan 24 saat sonra kalp krizi riski yüzde 25 azalıyormuş. fena değil ha, ne dersin? teoman'ı aradım az önce, sana en fazla 15 gün veriyorum dedi. kalp krizi riskinin azalmasından sözettim, güldü. gül bakalım teoman efendi, gül... gidip kabak çekirdeği alayım.

    ikinci gün
    sevgili günlük,
    dün çok kötü geçti. kuruyemişçiye gidip bir kilo kabak çekirdeği aldım. gazeteleri çıkmadan okusaydım keşke, hıncal uluç köşesinin yarısını "kabak çekirdeğinin cinsel güce katkıları"na ayırmış. allahım, ya kuruyemişçi de okumuşsa yazıyı? ulan yüz gram al çık, bir kilo niye alıyorsun? bundan sonra o dükkanın önünden geçemem.

    üçüncü gün
    sevgili günlük,
    çok güzel bir gündeyiz. sigarayı bırakmamın üzerinden 72 saat geçti, yani sinir uçlarım bugünden itibaren yenilenmeye başlıyor. daha da güzeli, sevgilim geliyor. bugün biraz sinirli gibiyim, kızın yanında arıza yapmasam bari...

    dördüncü gün
    sevgili günlük,
    dün ne güzel başlamıştı hatırlarsın, ama korktuğum başıma geldi ve sevgilimle kavga ettim. her şey iyi başlamıştı halbuki. bir ara dışarı çıktık, ben sosisli sandviç almak istedim, hanımefendi karşı çıktı. neymiş, yürüyerek yemek yenilmezmiş. durduk yerde kavga çıktı. sonunda dayanamayıp karşıdaki lokantaya gittim ve patlıcan musakka söyledim. garson tabağı getirir getirmez hatunun yanına koştum ve "yürüyerek yemek öyle yenmez böyle yenir" diyerek elimde tabak yürümeye başladım. bir yandan da musakkayı yemeye çalışıyorum. kız kaçmaya başladı, ben de peşinden koşuyorum. bir ara ağzımdan köpükler çıktığını farkedince durakladım. elimdeki tabağı çöpe atıp eve döndüm. sevgilimin telesekreterine not bıraktım, umarım arar.

    beşinci gün
    bu sabah istikbal'den çek-yat gelecekti, öğlene kadar bekledim, ne gelen var ne giden. birden sinirlerim tepeme çıktı, elimde odunla beklemeye başladım. hayır, niye sözünde durmuyorsun kardeşim? sabah dediysen sabah getir. adamlar saat üçte geldiler, ben odunla kapıya çıkınca tedirgin olup kaçtılar. istikbal'i arayıp siparişi iptal ettim, yataş'ı var mobella'sı var canım, banane yani...

    altinci gün
    sevgilim aradı, bana çok kızgın olduğunu söyleyip bir çuval zır zır yaptı. zaten ona moralim bozuk, bir de teoman gelip karşımda fosur fosur sigara içmesin mi? dumanı suratıma üflediğinde çaktırmamaya çalışarak içime çekmeye çalıştım. ulan özlemişim be...

    yedinci gün
    kabul etmem gerekir ki bugün çok sinirliydim. gevşemek için televizyonu açıp belgesel izlemeye başladım. discovery channel'da timsah avcısı diye bir lavuk var, 10 dakika dayanamadım herife. eline bir yılan almış, yılan çıtır çıtır ısırıyor, bu gevrek gevrek gülüyor. neymiş, yılan zehirsizmiş. ya arkadaşım, zehirsiz diye ne bu yani? national geographic'i açıyorum, zürafalar var, daha iyi. ama zürafalardan, mary ve ailesi diye söz ediliyor. allah belanızı versin hepinizin. süt içip uyumaya karar veriyorum, süt şişesinin üzerine "lütfen çalkalayınız" yazmışlar. çal-ka-la-mı-yo-rum. mecbur muyum lan sizin şişenizi temizlemeye. para almasını biliyorsunuz eşşoğlueşşekler sizi be!

    sekizinci gün
    akşam arkadaşlarla bira içmeye gittik. bu insanlar ne kadar anlayışsız var ya günlük, aklın oynar. ulan zaten sigarasız bira içiyorum, beynim sulanmış, hala üzerime geliyorlar. masada ideolojik hadise çıktı, dışarı kadar uzadı. tartışma sorun değildi de "sigarayı bıraktığından beri kilo aldın lan kocagöt" deyince dayanamayıp kafa attım teoman'a. yapmasam iyiydi.

    sekizinci gün
    teoman arayıp bir daha benimle görüşmek istemediğini söyledi. çok umurumdaydı lavuk. gereken cevabı verdim zaten. bu arada, gazetede okudum yine. sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemlerinden bahsediyordu. azaltarak bırakma ve marka değiştirerek bırakma maddeleri ilgimi çekti. acaba? ama yok yok, bu kadar dayandım, gerisini getirmek lazım.

    dokuzuncu gün
    sevgili günlük,
    sana ne zamandır sevgili günlük diye seslenmediğimi farkettim. oysa sen bu dünyada beni anlayan tek varlıksın, tek dostumsun. bugün ne oldu biliyor musun, sevgilim beni terketti. alçak kadın, manyaklaştığımı söyleyip ayrıldı benden. bu arada kabak çekirdeğinin bokunu çıkardım, her tarafımda sivilce çıktı.

    onuncu gün
    iki gün önce, sigarayı bırakmanın çeşitli yöntemlerinden sözetmiştim. ben iki yöntemi birleştirip hem marka değiştirdim hem de azalttım. günde üç tane yemeklerden sonra parliement içiyorum. o kadar zaman sonra ilk içilen sigaranın bir güzel kafası var, şaşırırısın.

    on birinci gün
    kendime bir iyilik yapıp sigarayı beşe çıkardım. ha üç, ha beş. eskiden günde bir paket içiyordum, şimdi beş tane içiyorum. yine kazançlıyım yani...

    on ikinci gün
    bugün gazetede amerika'da yapılan bir araştırmayla ilgili haber okudum. habere göre günde 10 taneye kadar sigaranın çok fazla zararı yokmuş. üstelik sigaranın markasını değiştirmekten falan bahsedilmiyordu. madem öyle günde 10 tane camel içebilirim.

    on üçüncü gün
    sevgilimi ve teoman'ı arayıp özür diledim. sevgilim, bir süre daha görüşmek istemediğini söyledi. ağzımdan köpükler çıkarken koşturduğum sahneyi unutamıyormuş. haklı kız, bir şey söyleyemedim. teoman aramızda geçen hadiseyi sigaraya yordu, ona göre yavaş yavaş sigara içmeye başlayınca beynim tekrar faaliyete geçmiş. neyse barıştık ve yarın akşam buluşmaya karar verdik.

    on dördüncü gün
    teoman'la ocakbaşına gittik. içtiğim sigaraları saymadım. teoman'ın da dediği gibi, sigaranın zararlarını bilerek içiyorum, kime ne? sana da soruyorum günlük, sanane?

    on beşinci gün
    püfür püfür içiyorum sigaraları. bir de, "sigaraya tekrar başlayınca ne olur" tablosu yapmaya başladım. sevgilim de bir daha sigarayı bırakmayacağım sözünü verince geri döndü. elveda günlük, bir daha işim olmaz seninle.
1362 entry daha
hesabın var mı? giriş yap