429 entry daha
  • var olan nimetlerin, imkânların bolluğu yahut kıtlığı kabîlinden bir değerlendirme yapmak bağlamında, nimetlerin ve imkânların bolluğu durumunu zenginlik ve âlimlik; bütün bunların kıtlığı durumunu ise fakirlik ve cahillik (naiflik) olarak değerlendirmeye çalışalım.

    zengin yahut âlim, içinde bulundukları durumu hazmedebilirler ve bu hazmın neticesi vakar olur. bu kişiler sahip oldukları makamın ve statünün gereği gibi davrandıklarında, "vakar sahibi" yani vakur olurlar. ancak, mevkide gösterilmesi gereken ağırbaşlılık yakın çevrede (örneğin ailede) gösterilirse, bu kibir olur. diğer yandan makam veya statü sahibi birinin, sadece yakın çevresinde sergileyebileceği ciddiyetsizliği sosyal çevrede sergilemesi zillettir, rezilliktir. öteki taraftan, imkân sahiplerinin içinde bulundukları durumu hazmedememesinin sonucu olarak, kibir, yani kendini başkalarından üstün görme hâli zuhur edebilir. böyle bir hâlin önüne geçmenin çaresi, tevazu göstermektir.

    fakir ve cahilin içinde yaşadığı koşulları kabul etmesi; başka bir deyişle, kalender meşrep olması hâlinde tevazu doğar. zor koşullar altında yaşamaya çalışmak ve bu durumun zaman zaman hissettirdiği çaresizlik; acizlik hislerine dayanmış bir sosyal statüye uyumlu şekilde ve onu benimseyerek davranabilmek de bir bakıma tevazudur. lakin kişinin sahip olmadığı bir mevkinin ve statünün gerekleri gibi davranmaya çalışması ise kibrin bir sonucudur. diğer yandan zor şartlar altında yaşayanların, imkânsızlar içinde mücadele edenlerin mevcut koşulları kabul edememesinin neticesi olarak aldanma; bir bakıma kendini kandırma hâli; yani gurur doğar. bu hâlin oluşmasını engellemenin yolu da ağırbaşlı davranmak, içinde bulunulan duruma ciddiyet göstermek; yani vakur olmaktır. insanlar olarak sıkıntılı dönemlerimizde hissettiğimiz ağır çaresizlik ve acizlik hislerine karşı alçak gönüllü bir tutum sergilememiz zor olsa da, en azından gururumuzu kırmak adına, hayat yolunu yürümenin, vakur bir hâl ile bir nebze daha kolay olacağı kanaatindeyim.

    semantik açıdan kibir ile vakar arasındaki bir farklılığa daha değinmek gerekirse,
    kibir, büyüklenmek; kendini "başkalarından" üstün görmek demektir. bu yüzden kibir, var olmak için en azından bir alt seviyeye ihtiyaç duyar. diğer yandan vakar, ağırbaşlı olma, temkinli davranma, mevki ve kişiliğin gereğini hakkı ile koruma gibi anlamlara sahiptir. yüzeysel bir bakış açısı beminsendiğinde, kibrin aksine vakarın, var olmak için kendisinden başka bir seviyeye muhtaç olmadığı neticesine varılır. ancak bu oldukça spesifik ayrım bile, tek başına, özellikle aydınlanma çağı ile birlikte, kanatları balmumundan yapılma bir ikarus gibi irtifa kazanmaya başlayan modern insanın, kanatlarının erimeye başladığını hissetmesine; içinden çıktığını sandığı yumurtanın bir başka katmanıyla daha karşılaşmasına karşılık gelir. aydınlanmanın yüzeysel bakışı, insanı kutuplara ayırıp basitleştirirken, örneğin kibrin de vakarla pek akraba olmadığını zanneder. derinlerde birbirleriyle akraba olan bütün bu hislere ait akrabalık ağları için, xx. yüzyılın sonlarını beklemek gerekecektir. farkındalıklı bir vakar, kibirle akrabadır. "ağırlık" gibi bir anlama sahip, arapça bir kökten gelen "vakar" kelimesi, yine arapça'da "büyüklük" gibi bir anlama sahip bir kelime kökünden gelen kibrin karşısına bir "ağırlık" iddiasıyla çıkar. ağır, büyüğe karşıdır. yüzeyde birbirlerinden ne kadar uzaklardı, şimdi ne denli yakınlar... burada karşılaşacağı açmaz, okur için bütün diğer açık yollardan daha kıymetli olabilir.

    kutsal anlatıda, kibrin exodusunun öncüsü olan şeytan, kovulmuşluğunda bu öncülüğünün izlerini taşır. insan karşısındaki kibri, onu uzaklara fırlatarak bir çeşit karakutuya; bir bilinçdışına dönüştürmüştür. nitekim o da buna karşılık, her seferinde insanın üstesinden geleceğine dair ant içerek, insanın soğukkanlı kalamayan, ağırbaşlılığını takınamayan, kibir gösteren, asi hâllerinin simgesi olarak kalmıştır.

    kibrin ikonografisi

    *kuzey rönesansı'nın şeytani çocuğu hieronymus bosch'un nefis triptyque eseri "tuin der lusten"in*, sembolik ağırlık merkezinde "cehennemin prensi" kod adıyla sürreal bir şeytan'ın karşımıza çıktığı sağ paneli, şeytanî kayıtsızlığın ve kibrin kusursuz atmosferine sahiptir. ön plandaki bu kuş kafalı figür, bar taburesinden bozma, altın renkli bir tahtta, oturur hâlde insan yer ve yediği insanları da şeffaf damlalar hâlinde altındaki çukura boşaltır. çevresinden sadece bir tahta oturarak tecrit etmez kendini cehennemin prensi; aynı zamanda, ressam tarafından onun için seçilen renk, soğuk bir renk* olup ona özgüdür. sağ panelin renk ortalaması sıcakken, cehennemin prensi, rengiyle bu ortalamadan ayrıdır, uzaktır ve soğuktur. şeytan'ın tahtının dibindeyse, çıplak bir rahibe, bir iblisin oturma organındaki aynada kendi suretini görüp lanetlenmektedir. bu lanet ise insanî gururun bir temsili olarak yorumlanır.

    *kibrin daha çarpıcı bir şekilde karşımıza çıktığı bir başka eser, yunan mitolojisindeki bir karşılaşmadır. arachne ile athena'nın karşılaşması, adeta tanrısal vakarın bile kolaylıkla kibre dönüşebileceğini gösterir; kibrin bulaşıcılığını ele alır. arachne, dokumacı bir genç kadındır. onu diğer dokumacılardan ayıran şeyse kibridir. dokumada, dünyada bir dengi olmamasıyla böbürlenir arachne. bir süre sonra yayılan ismiyle birlikte, kendisini tanrıça athena ile kıyaslamaya başlar. sonunda tanrıçaya meydan okur ve bunu da apollon'un kuzgunu, tanrıçaya ispiyonlar. athena, bir gün yaşlı bir kadın kılığında arachne'nin dokumalarının önüne gelir ve onunla dokumaları hakkında konuşmaya başlar. arachne bir süre sonra, yaşlı kadın kılığındaki tanrıçaya da, athena'ya meydan okuduğunu söyler. bu kibir ve kendini bilmezliğin ardından tanrıça, içinde bulunduğu kılıktan sıyrılıp çıkarak (tipik bir akdeniz tanrıçası gibi, vakarını koruyamayarak), arachne'ye iki adet dokuma tezgahı getirmesini söyler. hayretler içinde kalan arachne, tanrıçanın isteğini yerine getirir ve ikisi de bir şeyler dokumaya başlarlar. dokumalar bittiğinde arachne, tanrıçanın eserine şöyle bir göz ucuyla bakar ve kendi işinin ne kadar zayıf kaldığını, tanrıçanın mükemmel işçiliğiyle karşılaşınca görür. küçük düşen ve insanlara karşı gururu incinen arachne, intihar etmeyi denese de, tanrıça yine insanî bir iz bırakma hevesi göstererek onu bundan alıkoyar ve bir örümceğe dönüştürür. arachne, artık yaşadığı sürece ağ örecektir (taksonomide "örümceğimsiler" sınıfının latince adı, bu mit dolayısıyla "arachnida" olarak belirlenmiştir). xvii. yüzyıl fransız tasarımcısı jean le pautre'un athena'yı, arachne'yi örümceğe dönüştürürken betimleyen gravürü.

    *kibir, gurur ve insanlık durumuna ilişkin belki de en kompozit eser, alegorik bir eser olarak, "kibir ve gurur arasında kalan tevazu" freskidir. italya'nın lombardiya bölgesinde bulunan, xv. yüzyıla ait castiglioni mantegazza kalesi'nin "kötülükler ve erdemler salonu"nda sergilenen freskin merkezinde, ezik bir ifadeyle tevazu; onun solunda, kendinden emin bir ifade takınmış, bir eli havada, bir şeyler anlatan gurur; sağında ise yine soğuk renkte harmanisi ve elindeki asasıyla kibir yer alır. her iki "kötülüğün" de baskısı altında olan tevazunun elleri, çapraz bir biçimde, karnında birleşir ve sanki tevazunun içkinliğini haber verir. freskte ayrıca, bu üç karakterin de önlerine yatmış olan bir kuzu dikkat çeker. kuzunun freske dâhil olmasıyla, insani erdemler ve kötülüklerden oluşan iki boyut, bir boyut daha kazanarak, freskin merkezinde tevazu tarafından sembolize edilen egoyu ecoya davet eder (aynı zamanda kuzu, hıristiyan litürjisindeki "agnus dei" kavramıyla hz. isa'ya bağlanabilir). büyük insanî kibrin ve gururun önündeki bu küçüklük, derin bir ironiyle freskten bize doğru bakar.

    *aziz augustinus'un de civitate dei'sinin yine xv. yüzyıla ait bir basımında küçük bir detay dikkatimi çekmişti. "lanetlilerin ezeli cehennem azabı" anlamında bir başlığı olan bu görselde, toplu hâlde kazanlara doldurulmuş olan lanetli insanlara zebaniler tarafından gerekli özen gösterilirken, şeytan, yine lanetli bir insan bölüğünü ağırladığı fırınında oturmuş, bütün bu manzarayı seyrediyor. insanla ilgilenen zebanilerinden ayrılıyor ve evet, yine kendisini tecrit ediyor. bütün bu görsellerde, kalabalıktan en az bir yönüyle ayrı kalan bu karakter, esasında kibrin en benzersiz özelliğini yansıtıyor.

    *bir de kibrin günümüze ait, dikkatimi çeken bir sembolünü paylaşmak istiyorum. anita dale livitadis adlı bir interaktif sanatçının, "the magical immunity of arrogance" (kibrin sihirli bağışıklığı) adlı eseri, trafik lambaları ve yol çizgilerinin "dikkat çekici" renginde, sarı konturlara sahip bir insan figürüne sahne olmuş. iğrenç bir renge sahip uzun saçları ve sakallarıyla epey afişe edilen karakterin elleri, paranın yuvası olan ceplerini bile deforme ederek cinsel organında* buluşmuş. bundan daha dikkat çekici olansa, iki elin, resmin arka planını oluşturan sarmaşıklardan bir parçayla birbirine bağlanmış olması. bir kendi-kendini-sınırlama kavramı olarak kibir, elleri bağlayan bu bağla, sanki bir nevrotizmi işaret eder. karakterin kapalı ve çökük gözleri de, kendi kendisine çizdiği sınırların içindeki abartılı mutluluğunu simgeler. ayrıca bu resimde de bir "eco" temsilcisi var: o da sağ kenardaki köpek. fakat onun da boğazında bir ip var. muhtemelen ön plandaki karakterin köpeği.
405 entry daha
hesabın var mı? giriş yap