timsal karabekir yıldıran
-
kazım karabekir paşa'nın yaşıyan en küçük kızıdır.arada babası hakkında beyanlarda bulunur. bazı anektodları aydınlatıcıdır.
mesela:
kazım karabekir, kurtuluş savaşı’nın yalnızca en büyük kahramanlarından biri
değil, aynı zamanda en kritik adamıdır da... istanbul hükümeti tarafından görevinden alınan mustafa kemal, erzurum’a girerken tedirgindir. kendisini karşılayan 15. kolordu komutanı karabekir’e emir verecek resmi hiçbir pozisyonu kalmamıştır. bu ilk karşılaşma anı, belki de kurtuluş harbi’nin en kritik anıdır. kazım karabekir, mustafa kemal’e “emrinizdeyim!” demekle, tarihin yönünü değiştirmişti.
ömrünün yarısı cephelerde, diğer yarısı ise yeni devletin siyasi labirentlerinde hiç de beklemediği başka türden bir mücadeleyle geçmiş kazım karabekir’in... doğu’da ermeni zulmüne son veren, savaş kurbanı sayısız çocuğu himaye eden, çok partili hayata geçiş serüvenimizde ilk denemeyi üstlenen ve yaşadıklarını kaleme alarak yakın siyasi tarihimize ışık tutan bu büyük komutanın kızı timsal hanım ile, mostar için görüştük.
timsal karabekir yıldıran, o berrak sesi, capcanlı bakışları ve bu ülkeye olan umudu
birbirine katarak, bize babası kazım karabekir’i anlattı...
***
-- kazım karabekir paşa’nın üç çocuğundan en küçüğü sizsiniz. babanız öldüğünde kaç siz yaşındaydınız?
-- babam 66 yaşında iken vefat ettiğinde, ben de henüz 7 yaşındaydım.
-- peki anneniz evlendiğinde kaç yaşındaydı?
-- ömrünün önemli bir kısma savaşlarda geçen o komutanların kimisi hiç evlenmemiş, kimisi de çok geç evlenmiş. bu yüzden annemle babamın aralarında bir hayli yaş farkı var. annem 1900 doğumlu, babam ise 1882 doğumlu... aralarında 18 yaş fark var. o kadar güzel ve mutlu bir beraberlikleri vardı ki bu güzellik, yaş farkını belli ettirmezdi. annem babama çok saygılı davranırdı; babam da anneme... annem piyano, babam da keman çalardı. müziğin içinde ahenkle yaşarlardı.
-- çocukluğunuzdaki kazım karabekir paşa’yı, i. cihan harbi ve kurtuluş savaşı’na iştirak etmiş büyük bir komutan olarak değil de, kendi babanız olarak düşündüğünüzde neler hatırlıyorsunuz?
-- ‘baba’ demeye başladığımda, çok büyük bir kişilikle karşı karşıya idim. fakat bunu hissedecek yaşta değildim... babam bize karşı bir şefkat pınarıydı. o sadece bizimle değil 6-7 bin çocukla (komutanlığı sırasında himayesine alıp yetişmesine yardımcı olduğu yetimler) ilgilenecek kadar şefkat pınarıydı. ondan kalan bir anıyı bugünkü gibi hatırlıyorum: bir bayram günüydü. annem babama yeşil bir kazak hediye etmişti. o gün kapıya bir insan geldi, “paşam açım, çıplağım” dedi. babam o kazağı gelen adama verdi.. kendisinden bir şey istendiği zaman perdeyi kapatan biri değildi. bu yönüyle bizlere örnek oldu.
babamın çocuk davası, büyük bir davaydı. yüzlerce savaş yetiminin eğitimiyle ve iyi bir şekilde yetiştirilmesiyle uğraşmış bir insandı babam… “bakımsız bir çocuk orduya girerse ordunun seviyesini düşürür; topluma girerse toplumun seviyesini düşürür” derdi.
-- toplumun geleceğini garanti altına almak sadece savaş kazanılmakla olmasa gerek?
-- osmanlı’nın yetiştirdiği paşalar çok eğitimli paşalardı. ama hangisini alsanız aynı, ama babam benim önümdeki en güzel örnek... iktisat kongresi onun başkanlığında yapıldı. besteler yapmış ki bugünkü müzisyenler yapılan notalara şaşırıyor... bu kadar çok yönlü yetiştiriliyordu osmanlı paşaları... bugün biz bu teknik ve imkanlarla bu kadar iyi insan yetiştiremiyoruz.
-- mustafa kemal, ismet inönü ve kazım karabekir okul arkadaşları mıydı?
-- orta okulları farklı yerlerde okuyorlar; atatürk selanik’ten geliyor, babam kuleli’den geliyor... ama üçü de istanbul’da, harbiye’de beraber okuyorlar.
--- kurtuluş savaşı bir anlamda bunların sırtından yürüyor...
-- ben o dönemdeki bu şahıslara “ilahi kadro” diyorum. allah bu toplumun kurtuluşunu istemiş, o kadroyu sınıf arkadaşları olarak önümüze koymuş.
-- kazım karabekir, “biz bir avuç türk’üz, ihanete uğrarsak mahvoluruz” demiş. kurtuluş savaşı yapılırken anbean savaşın yönünü değiştirmeye çalışanlar mı vardı?
-- ben kastamonulu şerife bacı’yı göstererek, bütün türk kadınlarına örnek vermek istiyorum. o, cephanesi ıslanmasın diye sırtındaki abayı cephanenin üzerine koyuyor. sırtındaki çocuğun üzerinde bir şey yoktur. cepheye vardığında çocuğu ölmüştür. her zaman karanın yanında ak; akın yanında kara olmuştur. şerife bacı’nın döneminde pera palas’ta ingilizlerle dans edip havyarla şampanyayla gününü gün edenler de vardı. bunlardan da utanıyorum. ama bu vatana olan aşk ve sevgi galebe geliyor. bütün bunlara rağmen cumhuriyet kuruluyor.
-- mustafa kemal, erzurum’a geldiğinde bütün görevlerinden istifa etmiş durumdaydı. fakat karabekir paşa, tereddütsüz, “emrinizdeyim paşa” demiştir. burada derin bir vatanseverlik seziyoruz. orada bunu söyleyen kazım karabekir’in, sonradan istiklal mahkemeleri’nde yargılandığını görüyoruz. bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-- o çok acı bir tecelli… çalışan beyin, mutlaka sorgulama yapacaktır. şimdi mustafa kemal’i bir abide olarak düşünürseniz, yanındaki yapı taşları da pırlanta gibiler. mustafa kemal’i kazım karabekir, refet bele, ismet inönü lider olarak kabul etmişler. ‘biz onu lider olarak kabul edeceğiz, ona destek olacağız’ demişlerdir. ama bir de sonraya bakın; sonradan seçilen kadronun, ilk kadro ile alakası yok.
-- yola çıkanlar ile yola devam edilenler farklılaşmış mı?
-- tabi amaç elde edilmiş, her şey bitmiş, cumhuriyet kurulmuş... bundan sonra politika safhasına geçilmiş. ama o dönemi, yaşadıkları dönemin şartları içerisinde düşünmek gerekir. en azından kazım karabekir, kurduğu cumhuriyet’in ikinci partisini (terakkiperver cumhuriyet fırkası) mustafa kemal’e rağmen kuramazdı ki!... onun izni olmadan böyle bir parti kurulamazdı. çok partili sisteme geçmek için, demokrasiye adım atmak için büyük bir hamleydi. o günün tek partisinin yanına ikinci bir parti kurulmuştu.
-- peki niçin yargılandı?
-- kurduğu partiye, “altın kadro” dediğimiz çok değerli insanlar katılıyor. sonra “o parti güçlenirse!..” korkusu yayılıyor. çok haksız bir şekilde şeyh said isyanıyla bağlantı kuruluyor. fakat kesinlikle böyle bir bağlantı yoktur. çok haksız bir iddiadır o... “kazım karabekir’in partisi gerici bir partidir…” gibi haksız iddialar söylenmiştir. sonra da -maalesef çok haksız yere- bir istiklal mahkemesi kurulmuştur. ben bunlara çok üzülüyorum. istiklal mahkemeleri’nde babamın yargılamasını yapanların hiçbiri gerçekte hukukçu değil! bu dönem zor kabul edeceğimiz bir dönemdir.
-- babanızın akşam eve gelince -bunu paşa olarak düşünmeyin, kendi evine gelmiş eşiyle dertleşen bir adam olarak düşünün- annenize neler anlatıyordu? annenizden size intikal eden neler var? doğu’da bir isyan çıkmış, bir vakitler doğu’yu ermenilerden kurtaran bir adam şimdi de aynı yöredeki bir isyandan ötürü töhmet altına giriyor, partisi kapatılıyor, istiklal mahkemelerinde yargılanıyor. üstelik bu sıradan bir insan değil…
-- şöyle düşünelim; eğer bu insan vatanına bağlı olmasaydı, en ufak bir şahsi ihtirası olsaydı, o kadar bir süre erenköy’deki mevkuf hayatı yaşamazdı herhalde. bir şeyler yapardı. ama o bir şeyler yapmayıp kitap yazmayı tercih etti. çok fazla kitap yazdı. cumhuriyet’in kurulduğu sırada i. dünya savaşı’na ait belgeleri kitaplaştırdı. yazdığı eserler yakın tarihimize ışık tutacak olan eserlerdir.
o zamanlar babamın eve gelişi ve evden çıkışı ile ilgili raporlar tutuluyormuş. her dakika paşa’ya kim geldi, kim gitti diye raporlar tutuluyor. bizim köşkün karşısındaki boş bina bu kimseler tarafından kiralanmış. bizim bahçenin bir ucunda havuz var; burası bile takip edenler tarafından kullanılmış. bütün bunlar karşısında, babamın sükunetine karşılık annem celalli bir insan. babam hiçbir zaman kin tutan, insanları kıran birisi olmadı.
cafer tayyar paşa babamın çok yakın arkadaşıydı. bir gün babamla birlikte evden çıkıp tramvaya biniyorlar. daha sonra tramvay değiştirince takip eden görevliler diğer tramvayda kalıyor. babam hemen cama vuruyor, “oğlum ben indim, siz de inin!” diyor. annem, “paşa, hazır atlatmışken ne diye hatırlatıyorsun?” deyince babam, “olsun iclal, onlar bunu ekmek için yapıyor. işlerini yapamazlarsa suçlanırlar” diyor.
tabi bazı kimseler kraldan daha kralcı olmuşlar. birtakım olaylar, bunları kendine iş olarak edinen kişilerin işi de olabilir. birtakım işlerden belki de mustafa kemal’in haberi bile yoktu...
-- bu dönemde kazım karabekir’in memleketi ile bağlantısı devam ediyor muydu?
-- tabi. babam karaman’ın gafriyat köyündendi (babamın ölümünden sonra bu kasaba kazım karabekir adını aldı). orada hısımlarımız var. dedem küçük yaşta kırım harbi’ne katılınca orduda kalıyor. babamın hayatının büyük bir kısmı dedemle beraber doğu’da geçiyor. hatta çocukluk anılarında, ermenilerle geçen hatıraları var. o dönemde ermenilerle türklerin arasının çok iyi olduğundan ve birbirlerine çocuklarını teslim ettiklerinden bahseder. türkler hacca giderken çocuklarını ermenilere bırakırlarmış; aşçıları ermenilerden olanlar varmış... zaman içinde ızdıraplı bir durum yaşadık. ermeniler; ruslar ve avrupalılar tarafından kandırıldılar. ama onlarla barışı allah yine babama nasip etti. babam, “aklı başında ermeni dostlarımız var. barış anlaşmasını onlarla ben imzaladım” derdi.
-- talat paşa’yı ermeniler vurdu. birçok türk bürokratına karşı saldırı yapıldı. kazım karabekir paşa’ya karşı böyle bir düşmanlık var mıydı?
-- hayır. hatta trabzon’daki ermeni çocuklarının hazırladığı bir fotoğraf var; altında, “yetimler babası kazım karabekir” yazıyor. o çocuklar bile, babamı yetimler babası olarak görüp seviyorlar. o günkü türklere yapılan zulmü, bütün ermenilere mal etmemek lazım. bugün bile gündeme getirilen birçok konu, ülkemizde yaşayan ermenilerden çok, dışarıdaki tuzu kuru ermeniler tarafından çıkarılıyor. erivan’daki ermenilerin durumu da çok iyi değil.
-- izmir suikastı hakkında babanızın düşünceleri neydi?
-- babamın hiçbir fikri yoktu. izmir suikastı’na katılanlardan birisinin amcasına veya abisine babam yolda selam vermiş. dolayısıyla bunların yapacağı suikasttan sizin haberiniz var, diye yargılandı. çok haksız bir yargılama... bir merhabalaşma onu suçlu kılıyor. izmir suikastı’nın davası, izmir’deki elhamra sineması’nda görülüyor. yargılayan ‘aliler’in hiçbiri hukukçu değil. paşalar salona girince bakıyorlar ki babamın asker çocukları da salondalar. bellerinde silahlarıyla hepsi hazır bekliyor. ‘aliler’ oturun diyor, fakat hiç birisi oturmuyor. bunun üzerine babam, “oturun evlatlarım!” diyor, hepsi oturuyor. o insanlar bir manevra ile çeşme’ye gönderilmek isteniyor. asker olmalarına rağmen hiçbirisi gitmiyor. “paşaların duruşmalarını izleyeceğiz,” diyorlar, “paşalara bir şey olur, aleyhlerinde karar alınırsa, biz her şeyi yaparız” diyorlar. mahkeme başkanı, bu olaylardan sonra ankara’da atatürk’le bağlantı kuruyor. durumu atatürk’e intikal ettiriyor. atatürk, “ paşaları beraat ettirin,” diyor… paşalar hangi suçtan yargılandı, neden beraat ettirildi, bu belli değil; oralar bizim için karanlık dönemler…
-- bütün bu olanları siz pek yaşamadınız ama bu olaylar bizzat babanızın başından geçti. anlayabildiğim kadarıyla anneniz de dirayetli bir kadındı. bütün bunlara ah vah edip geçiştirecek birisine benzemiyor. annenizin bütün bu olaylara tepkileri nasıldı, size yansımaları var mı?
-- annem vatanına, milletine sahip çıkan aslan gibi bir cumhuriyet kadınıydı. haksızlığa pek boyun eğmezdi, isyan ederdi. bugün bunları rahatça konuşabiliyoruz... kurtuluş savaşı’nda mustafa kemal’e destek verilmeseydi, arkasında kolordu desteği olmasaydı, milli birlik ve beraberlikle hareket edilmeseydi cumhuriyet nasıl kurulabilirdi? mustafa kemal sivil bir insan olarak ne yapabilirdi?
-- bu anlattıklarınıza bakarak, kazım karabekir paşa’ya kurtuluş savaşı’nın anahtarı diyebilir miyiz?
-- kazım babam mustafa kemal’i şişli’deki evinde ziyaret ettiğinde, “paşam, doğu’ya gelin; kurtuluşun anahtarı doğu’dadır. sizi bütün ordumla destekleyeceğim” demiştir. ondan sonradır ki, erzurum’daki konakta mustafa kemal sivil olduğunda en yakınındaki kazım dirlik, “paşam artık sen yoksun, kimden emir alacağım?” diye sorduğu bir zamanda, kazım karabekir “emrinizdeyim paşam” demiştir. atatürk konakta iken kazım karabekir’in bir grup askerle geldiği haber veriliyor. kazım karabekir, istifa nedeniyle sivil olan mustafa kemal’e bir asker selamı çakıyor, “emrinizdeyim paşam, dün olduğu gibi bugün de emrinizdeyim” diyor. mustafa kemal, o andan itibaren ordunun başı oluyor. kazım karabekir kendisini öne çıkarmak isteseydi bunu yapar mıydı? o asla bunu yapmazdı. o, takım oyunu oynadı.
-- anneniz önemli bir insanın eşi olmuş. eşi olduğu paşa sıra dışı bir kimse; cepheler görmüş, çok geç yaşta evlenmiş, arkadaşlarıyla yeni bir devlet kurmuş, kurduğu devlette de suçlanmış... böyle bir adamın en yakınındaki kişi eşidir. annenize en yakın kişiler de sizlersiniz. anneniz ne derdi bu konularla ilgili olarak?
-- “paşama haksızlık ettiler!” derdi. babamın arkasında kale gibi dururdu. babam, emekli olduğu zaman 70 lirayla ayrılıyor. bütün bu olanları şiirlerine ve kitaplarına aktarıyor.
-- anılarınızı bir kez daha tazeleyerek sizi üzdük ve yorduk. çok teşekkür ederiz, sağ olun.
-- ben teşekkür ediyorum. derginizin memlekete hayırlı olmasını diliyorum.
kaynak: mostar dergisi
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap