1 entry daha
  • "hep annemle evlenmeyi planladıysam da anlaşılan başkasıyla evlenmem gerekiyordu ama bundan hoşlanacağımdan emin değildim ya da tıpkı futbol gibi, belki de iki kişinin itişmeden oynayamayacağı bir oyun olduğunu anlayacaktım."

    "hayatımın en acıklı anında bile nazik olmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden."

    "babam savaş boyunca, yani birinci dünya savaşı'nda hep ordudaydı; dolayısıyla beş yaşıma kadar onu pek görmedim, gördüğüm kadarını da fazla umursamıyordum."

    "babamın gelişleri ve gidişleri böyle olurdu. tıpkı noel baba gibi esrarengiz biçimde belirip kayboluveriyordu."

    "her zaman günün ilk ışıkları ile uyanır, bir gün öncenin tüm sorumlulukları eriyip gittiği için kendimi yeni doğan güneş gibi parlamaya, yeniden hareketlenmeye hazır hissederdim. hayat bir daha asla o zamanki kadar yalın, temiz, olanaklarla dolu görünmedi gözüme."

    "bir sabah büyük yatağa girdiğim zaman her zamanki noel baba haliyle bizim baba da oradaydı ama kalktıktan sonra üniformasına bürüneceğine en şık mavi takımını giydi. annem ise halinden pek hoşnut görünüyordu. hoşnut olacak bir şey yoktu bence çünkü babam üniformasını çıkarınca tüm ilginçliğini yitirmişti; oysa annem keyfinden etrafında ışıklar saçarak dualarımızın kabul olduğunu söyledi ve hep birlikte kilisedeki ayine giderek babam sağ salim eve döndüğü için şükranlarımızı sunduk.

    daha da beteri olacaktı! aynı gün babam akşam yemeğine otururken çizmelerini çıkarıp terliklerini giydi; soğuktan korunmak için evde giyip durduğu o eski, kirli kasketi kafasına geçirdi; bacak bacak üstüne atıp pek endişeli görünen annemle ciddi bir sohbete daldı."

    "kasabada yürüyüş yapmak konusunda babamla aynı fikirde değildik besbelli. tramvaylar, gemiler ya da atlarla hiç ilgilenmiyordu, anlaşılan ilgisini çeken tek şey kendi gibi yaşlılarla konuşmaktı. ben durmak istediğimde hiç aldırmayıp elimi çekiştirerek yürümeyi sürdürüyordu; o durmak istediğinde ise onun yaptığı şeyi yapmaktan başka çarem yoktu. (...) gerçekten insan bir dağ ile yürüyüşe çıkmış gibi hissediyordu kendini. (...) onun kadar kendinden başka hiçbir şeyi umursamayan birini tanımamıştım doğrusu."

    "o sabahtan sonra hayatım cehenneme döndü. babamla ben açık, apaçık bir şekilde düşmandık artık. hır çıkarmak için birbirimize tuzaklar kurup duruyorduk; o annemle geçirdiğim zamanı çalmaya çalışırken ben de annemi ondan kaçırmanın peşindeydim."

    "bir süre sonra neden öfkelenmiş olduğunu anladım. sıra ondaydı. beni büyük yataktan kovalamış ama kovalanma sırası ona gelmişti. annem artık o lanet olası enciği sonny dışında kimseye aldırmıyordu. elimde olmayarak babama acıdım. ben de aynı şeyleri yaşamış olduğum için küçük yaşıma karşın bağışlayıcı olabilirdim. onu yavaşça okşayarak 'tamam! tamam!' dedim. hemen tepki vermedi."

    "bütün dertler dedem ölüp de ninem -babamın annesi- bizim eve taşındığında başladı. hane içindeki ilişkiler zaten gergindi ama esaslı bir köylü olan ihtiyar ninemin şehir hayatına uyum sağlayamaması işleri iyice beter etmişti."

    "seçkin olmadığım kanısındaydım çünkü dış görünüş hep kandırdı beni. birdenbire bir çocuğa deli gibi hayranlık duymaya başlar, evine gittiğim zaman hayranlığım anne babasına ve kız kardeşlerine de yönelir, öyle bir eve sahip olmanın ne harika bir şey olabileceğini düşünürdüm..."

    "bu kez yaptıkları bir arazi anlaşmazlığıyla ilgiliydi. ikinci evlilik, genç bir dul, geniş bir aile, tartışmalı bir vasiyetname söz konusuydu ama bu gibi durumlarda doğruyu yanlışı yargılamak yabancılara düşmez."

    "o saate kadar zaten öyle ıslanmıştı ki başına neler gelebileceğini hiç düşünmeden gün batımının tadını çıkardı. yorgun, mutlu ve neşeliydi. hiç olmazsa kendi için değil, irlanda için nicedir yapmak istediği işi yapıyordu işte. terk ettiği eski, tutucu, ona el koymaya çalışan dünya çok gerilerde kalmış gibiydi; önünde ise gençlik, yoldaşlık ve macera dünyası duruyordu."
hesabın var mı? giriş yap