2 entry daha
  • derleme bir kitaptır.
    bir platformda paylaştığım notlarımı burada da paylaşmaktan çekinmezsem şöyle ki;

    -part 1-

    öncelikle, kitap oldukça güncel ve tüm katkı sağlayan değil aslında, kitabı var eden elementler hükmündeki tüm yazarları ile konuyu farklı noktalardan, farklı yaklaşımlar ve farklı üsluplar ile yakalamış ve lezzetli bir kitap.

    kitaptaki tartışmanın ana konusunu; küreselleşme ve etkileri, neo-liberalizm, güçlenen sağ kanat, baskın siyasal karakterler, liberal demokrasi ve göç oluşturuyor diyebilirim.

    ilk yazı arjun appadurai’nin;
    demokrasi yorgunluğu başlığıyla liberal demokrasinin reddiyle yerine gelen popülist otoriter yönetimi irdeliyor. ilgi çekici tespiti şu; ulusal eğemenliğin temeli olan ekonomik egemenlik çöküyor, bu çöküş yerini kültürel egemenliğin vurgulanmasına bırakıyor. yeni popülist liderler ise küresel anlaşmaların, uluslararası finansın, yabancı yatırımcıların, sermayenin esiri olmuş ulusal ekonomilerini kontrol edemeyeceğinin farkında ve kültürel bir arınma ile küresel siyasi bir güç olmayı vadediyorlar. ve neoliberal kapitalizme ve kendi ülkelerine uygun şekline sıcak bakıyorlar. bu tespitte yazarın verdiği hindistan-modi örneği, trump ve putin örnekleri çok net. son başlığı “avrupa nereye gidiyor” ile de gerçekten keyifli bir sunumu ve önerisi de var yazarın.

    ikinci yazı sevgili zygmunt bauman’a ait;
    nesnesini ve ismini arayan semptomlar demiş. kaçıyorlar diyor ve bunun için haddinden fazla sebep var ancak sırtları büyük bilinmeyen’e dönük varış noktası ise belirsiz. göçmen paniğini açıklıyor. asimilasyon değil bu sefer göçmenle gelen asimilasyon yerini çok kültürlülük nosyonuna bıraktı ve mevcut olanların tepkisi ise inkar, azimli bir ısrar, hırçın bir reddetme. onun da yazı sonunda bir çözümü var. ben bu bölümden şu alıntıyı bırakmak istiyorum.”küreselleşme neticesinde iktidarla siyasetin birbirinden ayrılması nedeniyle, devletler bugün büyükçe mahallelere dönüşüyorlar: belli belirsiz çizilmiş, geçirgen ve yetersiz tahkim edilmiş sınırlarının içinde sıkışmış haldeler.”

    üçüncü yazı donatella porta/ geç neoliberalizmde ilerici ve gerici siyaset

    şimdi bu yazı bana göre ilginç, çünkü burada neo-liberalizm ve küreselleşme karşısında kendi çözümüyle gelen ve güçlenen sağın çözümlemesi yapıldığı gibi aynı probleme yaklaşımıyla kendini üreten solun da çözümlemesi yapılmış. ilgi çekici, düşündürücü fakat gezi örneği beni pek içine almadı açıkcası.

    dördüncü yazı nancy fraser/ ilerici neo-liberalizme karşı gerici popülizm

    harika bir yazı, clinton ve trump çekişmesinin, arka fikir kampanyalarını ve trump zaferi bu okuma ile çok anlamlı oldu benim için. şimdiye kadar kitaptaki okuduğum en iyi yazıydı benim için. bu yazıdan çarpıcı bir alıntı bırakıyorum.”ilerici neo-liberalizm, abd’deki biçiminde, yeni toplumsal hareketlerin(feminizm, ırkçılık karşıtlığı, çokkültürcülük ve lgbtq hakları) ana akım halleriyle, iş dünyasının üst düzey “simgesel” ve hizmete dayalı sektörlerinin(wall street,silikon vadisi,hollywood) ittifakından oluşuyor.”

    beşinci yazı eva ıllouz/bağımsızlaşma paradoksundan liberal elitlerin ölümüne

    burada en ilgimi çeken israil siyasetiyle ilgili kısım oldu. aşkenaz yahudileri ve mizrahi yahudileri ve bu iki grubun dönüşümü ve siyasetteki yeri, benim için, çok detaylı ve bu konuda hiçbir arkaplanım olmadığı için çok aydınlatıcı bir yazıydı. ve anladım ki israil’in tüm bu genel meseleler içindeki konumu din dolayısıyla esşiz.

    altıncı yazı ıvan krastev/çoğunlukçu gelecekler

    yazar abd ve avrupa’daki siyasal çalkantının, sırf küreselleşmeden ötürü ekonomik zarara uğrayan kitlenin isyanı olarak açıklanamayacağını savunuyor. demokrasinin, azınlıkların özgürleşmesini savunan bir rejim olmaktan çıkıp, çoğunluğun gücünü savunan bir siyasi rejime dönüştüğü bir diğer çıkarımı. diyor ki devletler yönetimini liberal prensipler üzerine kurarsa bu toplumların, gelecekteki küresel rekabette bir yerleri yok. bir diğer aklımda kalan ifadesi, sağ/sol bölünmesinin, evrenselciler ile yerelciler arasında bir çatışmaya evrildiği fikri.

    yedinci bölüm bruno latour/güvenli avrupa

    yazarın mevcut özeti çok güzel;
    -ingiltere,imparatorluk rüyasına geri döndü.
    -amerika, tekrar büyük devlet olma arayışında
    -avrupa, yalnız, zayıf ve hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda
    -polonya, hayali bir ülke düşlüyor.
    -macaristan, artık sadece yerli macarları istiyor.
    -italyanlar, hayali olan sınırlar içine kapanmak isteyen partilerle uğraşıyor.
    -iskoçya, katalonya, flandre bölgeleri ülke olmak istiyor. ve bunlar rusya’nın ağzını sulandırıyor.
    -çin merkez imparatorluk olma rüyasını sonunda tekrar gerçekleştiriyor.

    yazısında avrupa üç tehdit altında demiş;
    - küreselleşmeyi icat eden ülkelerin yalnız bırakması
    - iklim değişimi
    - göçmenlere sığınak sunma zorunluluğu

    abd’nin iki çözümü var diyor. ya iklim değişikliği kapsamını ve sorumluluklarının büyüklüğünü kavramak gerçekçi olmak ya da inkar. ve diyor ki “trump, ayaklarını yere basmayı erteleyip diğer ülkeleri uçuruma sürükleyerek amerika’nın rüyasını birkaç yıl daha sürdürmeye karar vermiş gibi.”

    ya bu yazının trump ve trumpçılar’ın bakış açısını betimlediği yerler beni çok gülümsetti. böyle içinde biraz acı barındıran bir gülümseme.
    bu da keyifli akıcı bir yazı.

    -part 1-
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap