6 entry daha
  • bulutlar her nevî canlıyı çağrıştırıyor. küçükken en sevdiğim şeydi, bulutları izlemek. gerçi hala öyle. hala bulutları ejderhalara, kedilere, gülümseyen teletabilere, rüyamda gördüğüm siluetlere, insan yüzlerine ve kimi zaman da bazı harflere benzetirim; bilhassa arapça. belki de rabca olana benzetiyorum. her şeyde bir öz arama gayretim daha ufakken içimdeymiş belki de.

    bir yeşilliğe tüm endişelerimi kenara bırakarak uzanırım, ellerimi başımın altında bağdaştırır, gökyüzünü izlerim. ince, dağınık bulut izlerine bakarım; gökyüzünün ince maviliğine bakarım. ölümün rengine bakarım. çünkü insan ölünce zülcelal'e uçar; kalbindeki hezarfenle birlikte. kalbindeki hezarfen; hayatının türlü pisliği içinde temiz kalabilmiş tek arkadaşıdır. belki ilahıdır. insan, geldiği yere gider. insan kalbindekine gider. benim gönlümdekine gönlümdekiyle giderim. ölümün rengi, ince mavi; bol bulutlu yerlere.

    ben bu yazıları kendime yazıyorum. bu yazıların hepsi, bu başlıktakilerin hepsi kendime. okuyup kendimi motive etmek için; bu zelil hayattan kurtulacağıma olan inancımı hatırlamak için ve yine kendime bildiklerimi hatırlatmak için. kimse okumayacak bu kenarda kalmış olanı, ben canım istediğinde bakacağım.
    bulutlara dokunacağım; kadife yanında sert kalır, öyle güzel ki. çiçekler gibi... çiçek gibi bulut. dokununca sahipleniyor; olur da biri bana, fıtratıma zarar verecek olursa pamuk gibi özündeki dikenleri çıkarıyor. fıtrat-ı müdafaa'ya giriyor bunlar. fıtrat-ı müdafaa ve muhafazaya giriyor.

    yaşama sevincimi kaybetmeden evvel, elhamdülillah bundan bir yıl öncesine kadar yani, yürürken şarkı söylerdim. yani mırıldanırdım. ruhumu ferahlatanın o olmadığını hatta bu dünya üzerinde hiçbir şeyin olmadığını yeni yeni anlamaya başladım. insan büyüyor, zamanla değil acıyla. belki zaman acı demektir; öyleyse zamanla. ama muhakkak acıyla. ben de büyüyorum. iyi bir şey mi tam seçemiyorum. ihtiyarlamak, gençleşmek, büyümek, çocuklaşmak iyi bir şey mi ayrımına varamıyorum. sevilmek iyi bir şey mi bilemiyorum. bir yılda neler değişti, yalnız takvimde sayılar ve kimi harf kombinasyonları değil ben ve fikir dünyam da.

    aklımda şiirler var. şiirler, akan sudan, durgun güneşten, renkli çiçeklerden, şeffaf bir yürekten lacivert gökyüzünden ilham alınarak yazılmış topraklardır. her şiir bir coğrafyadır. kimisi gönlünün denizini kurutur, kimisi de kurak topraklarına can verir. böyledir işte şiirler.

    yakında ölüm yıldönümünü anacağım ilhan berk'in bir şiirini anımsıyorum, ki çok severim... bir kadına okunacak en güzel şiirdir. bir kadına... hayır bir insana. bir gönle edilecek duadır.

    üç kez seni seviyorum diye uyandım
    tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
    bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.

    sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.

    sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
    sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
    -taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.

    cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.

    kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
    şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
    karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.

    eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.

    cumhuriyetin ilk günleri güzel miydi bilmiyorum, kanaat getiremiyorum ama yüzün her daim güzeldir, yüreğin kadar. bir başak boyu kadar ayrımı var... başak boyu ayrımı, başını önüne eğmenden; doluluğundan. vakur halinden... tahavvülün hep aynı mercide. insanın gönlü hep aynı şeyi mi zikreder? taflanım! diyordu bir ses duyuyordum... duyuyordum da, duyuyordun da... senin yüzün sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi, şiir öyle diyor; toprak öyle söylüyor. sabahın bulutlarından düşmüş gibi. berrak, aydınlık. bana allah'ı anlatan bir yüz seninki. bana hep beni anlatan bir yüz. işte bu yüzden "ben ne zaman seni üzsem kalbimi çok kırıyorum uçmaya lanet ediyor bir kısım kuşlar." anlıyor musun? düştüğün sabahın bulutlarında, selam ettiğin tüm kainat varlıkları bir protesto içinde devam ediyor yaşamaya...

    ben seni üzdüğümde kalbimi de çok kırıyorum. içimdeki kırlangıç, kırık dalların içinde çırpınıyor; bir dayanak bulamaz oluyor. uçmak için kinetik enerji sarfiyatına girişemiyor. uçtu diyorum; uçtu kırlangıç. epey oldu diyorum... sana içimi döküyorum. "sana içimi döksem birlikte toplar mıyız?" her şey dağınık kalıyor. kalsın, hepsi hatıradır. bakar, anlarım döktüklerimin sana saçıldığını. bilirim. bilirsin.

    unutuyorum, unutuyorum, kalıyor sonra ne kadar iyi olduğun...
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap