53 entry daha
  • yıl 1999;herkes bu yüzyılda söylenecek herşeyin fazlasıyla ifade edildiğini kabul eden teslimkar bir havayla gidilecek bin yılın uçan arabalar,ergonomik yatak modelleri,yeme ihtiyacını karşılıyan tabletlerle çok şey getireceğine inanan geçen yüzyıl inasanına inat metro duraklarında umarsızca bekliyordu.sadece bir film setindekiler hariç.filmin ismi dövüş klubü.çekilen film ise ilk temas da algılananın aksine klasik bir dövüş filminden çok ötelerde.filmin basit ve tek amacı var denebilir.yaşadıklarıyla yüzleşme sorunuyla yüzleşemiyen modern insanın yolculuğuna ayna olmak.

    film şüphesiz ilk izleyicisine benzerine pek rastlanmadığı için bir dövüş filmi üstbaşlığında sunuldu.tabi burada seçilen dövüş olgusu salt efektle süslenmiş insana şiddeti tatttıran sinemasal bir oyuncaktan çok ötelerde modern insanın uykusundan ancak kendi iç derinliğinde bulabilceği şiddet ve acı unsurlarının dışa ancak bu şekilde yansıtılmasıyla sunulabileceği düşünülmüş olsa gerek ki daha sonra dalga dalga beyinde yerini bulan impulslar bu yapımın kuru efektli yapımlardan olmadığını ispatlar nitelikteydi ve filmi film olmaktan çıkaran gazate ver dergi kapakaları izledi hepsini modern yasama yapilan en diri elestiri.

    evet söylenenlerden bazıları çok doğruydu gelmiş olan binyıl uçan araba getirmemişti belki ama yeryüzünde artık herşeyin fazlasıyla tartışıldığını ve dile getirildiğini dair umutsuzluk kokan anlamsızlık zincirini peşi sıra sürüklemişti ama modernite tüm hızıyla yaşanmaya devam ediyordu halbuki pek tabi tüketilmeye.geçmişi pek önemsiz ifade edip etüt etmediği gibi medern insan , geleceğine dair yazılan fantastik romanlar harici pek de döküman olduğu söylenemezdi elinde. gelenektekilerin sorgulanmamis yasam yasamaya degmez ilkesine inat modern birey yaşamı paket programlar halinde lüx vitrinlerden satınalınacağına inanıyordu.kısacası ne iskenderin büyük dünya hedefi vardı dikkat çeken hayatta ne çöle çember çizerek daireyi bulmaya çalışan bilimadamları ne de manastırlarda toplanıp insanlık için dua eden insanlar.bu toplumda yaşamanın tek bir değeri vardı artık daha fazla tuketmek.

    modern insana ve onun kurduğu yaşama söylenecek çok söz vardı şüphesiz ama tarihin belkide hiç bir seyrinde olmuyacak kadar denizlerin üzerine kendi doldurduğu toprak üzerine yaptığı gökdelenlere bu denli güvenen insanlara kim ayna olabilirdi.ve tyler durden bu şekilde yaratılmış oldu.filmdeki çifte karakter klasik bir şizofren rahatsızlık olarak algılanabilir pek tabi ve bu dalda çekilmiş çok film vardır, söylenmiş te çok söz.o zaman soralım nedir tyler durdenı ayrı tutan.üzerinde günlerce düşünüldüğü aşikar diyologlar mı sadece.yoksa elektrik eldiveniyle yatak odasında verdiği cazibeli poz mu? ya da şöyle soralım tyler durden neyin savaşını veriyordu da bunca insanı rahatsız etmişti durumu ?bunu ondan dinliyelim isterseniz.

    biz tarihin uvey evlatlariyiz hayatta ne hedefimiz var ne de yerimiz biz ne buyuk bir savas yasiyoruz ne de buyuk bir buhran bizim savasimiz ruh dunyamizla bizim buyuk buhranimiz kendi hayatlarimiz televizyonla buyutulduk ve bir gun herbirimizin milyonerler film yildizlari ve popstarlar olacagina inandirildik ama olmuyacagiz bu gercegi yavas yavas ogreniyoruz ve feci sekilde asabimiz bozulmus durumda
    diyerek hem modern yaşantıyı analiz etmiş hem de onun yanılsatıcılığını gözler önüne sermiş oluyordu hem de sahip olduklarin sonunda sana sahip olur diyerek bu anlamsız kuru yaşamdan kurtulmanın çözümünü tarif eder gibiydi.

    aslında çok yeni bişey öğütlemiyordu tyler durden; sadece insanın müthiş bir çıgınlıkla kutsadığı bu maddesel dünyayı ve onun getirdiği tüm modern değerlerle lüx lokantalardaki çorba taslarını pisuvuar niyetine kullanarak dalga geçen bir tavırla elinin tersiyle itiyordu.budhhanın felsefesinde yer alan acı nüansını tuz ruhuyla,tüm avatarların binlerce yıldır ifade etmeye çalıştığı maddenin değersizliği kuramını ise libidolarla sabun yaparak modern insanın tekrar kullanımına farklı bir metodla sunuyordu.

    tabi tylerı değerli kılan bir başka unsur ise onun başlamış olmasıdır.neye başlamış olması derseniz modern yaşamda insanların sadece eleştirmekle yetindikleri ama hiç pratik etmedikleri şeyi belki biraz agresif te olsa hayatında uyguluyarak tam bir cesaret objesi oluyordu böylece
    tyler durdenın diğer bir özelliği ise bizi bizden daha iyi tanıması içimizdeki diğer benin zaafiyetlerini iyi bilerek ona göre önlemler alması ve ona göre oynamasıdır şüphesiz.buna göre yaşar tyler hayatını buna göre planlar ve buna göre kurallar koyar.ılk kuralı dövüş klubünün dövüş klubünden kimseye söz edilmemesidir ıkinci kuralı ise dövüş klubünden hiç kimseye söz edilmemesidir.ama dövüş klubü büyümektedir ve doğal olarak ilk iki kural her geçen gün delinmektedir tyler ise bunu kapının önünde bekliyen insanlara küfrederek ve onları ezerek kışkırtmanın yolunun bulmuştur.

    filmde tyler karekterinden aldığımız bir başka unsur ise şüphesiz kiliselerde toplanıp içki bırakma toplantıları,testis kanseriyle hep birlikte boğuşmak vb. gibi cemiyetin problemleriyle yüzleşen bireyin bunlardan çıkarsama olarak kendini tanımayı ve yaşamın anlamını sorgulamayı çıkaran bireyin şehrin dışında kendini yaşamdan soyutluyarak aydınlandığını ve bu nisbette kendine postmodern de olsa bir ideal bulmuş olmasıdır.bu ideal kendini pek de ifade etme telaşında olmuyan nihilist bir çizgiyle kısaca şunu diyor;günümüz dünyasında sana anlamsız gelen içi boş değerlerle filmdeki yakılan binadaki yüz figürü gibi dalga geç ve onun hiçbir unsurunu yaşantına sokma.peki bu bize yaşamın anlamını geri getiren bir eylem mi olur,hayatın anlamını kavramak mümkünmüdür gerçekten bu tarz bir yaşantıyla ? sorusuna sanırım tyler durdenın verceği cevap şöyle olurdu:

    - belki evet belki hayır.ama bunu öğrenmek istiyorsan kredi kartına güvenerek yaşamayı bırakmalısın !
118 entry daha
hesabın var mı? giriş yap