• zygmunt bauman ve rein raud arasındaki e-postalaşmaların oluşturduğu, benlik temasını merkeze alıp ölüm, kültür, insan ilişkileri vs konuları üzerine şahane bir kitap.

    kitabın konu yelpazesi o kadar geniş ki, üstünkörü ve yüzeysel bir entry girmek yerine benlikle ilgili hoşuma giden yerlere değinmeyi tercih ederim. ön not: ölüm tartışmasını martin heidegger başlığında kıyaslamak için burada ölümün sözünü etmeyeceğim.

    öncelikle belirtilmeli: iki düşünür de benliğin bilinç karşısında nesneleştiği, kişiye aşkın bir şey olduğu ve dışsal ya da içsel sebeplerle benliğin inşa edildiği konusunda hemfikirler. önemli bir soru: benlik dışsal nedenlerden ötürü edilgen bir şekilde oluşabilir, peki ya içsel- her durumdan tamamen bağımsız bir benlik üretimi mümkün müdür?

    ''...metnin yazarının ben olmaması..."

    sohbetin bir bölümünde, ben'in öykünme ya da öykünmenin reddi yollarından oluşturulması tartışılır. blaise pascal'ın düşünceler adlı kitabında inançtan uzaklaşanlara öğütlediği 'eğer dinden uzaklaşıyorsanız, geçmişteki azizleri ve onların hayatını düşünün ve yaptıkları ritüelleri yerine getirin, o vakit inancınızı kazanacaksınız.' sözleri, ben'in öykünme yoluyla üretiminin bir örneğidir. bu noktada, öne sürülen ben'in çıkış noktası 'kendim' değilimdir.

    bununla birlikte, günümüzde de bu durum farklı değildir: moda, mükemmel bir hayatın portresi-mutluluk dolu reklamlar; cennetten bir kareye dönüşen hayatlar içinde yaşayan ünlüler ve bunlara öykünerek oluşturulan ben'ler. -başka çeşit de olabilir, bauman'ın deyişiyle, 19. yüzyılın paris'inde yaşayan bohemlerin hayatını örnek alıp benlik oluşturmak da mümkün.- nitekim öykünmede kişi, önceden yazılmış bir oyunun aktörüne, kişinin ben'i ise bir role dönüşür.

    tüm bunlarla iş bitiyor mu? rol yapmaktan kaçmak olanaklı mı? modayı reddeden birini düşünelim: moda olan bir nesneyi beğenmeyen bu kişi, nesneye olan reddedişinin sunumunu kendi içinde oluşturduğu bir sahnede performans olarak sergiler. modanın reddedilişinin mevcut modayı onaylamaktan, pascal'ın önerisi dahilinde, ne farkı vardır? ve bu son durum bize neyi ifade eder?

    kişinin kendi içinde oluşturduğu sahne, sosyologlara göre seyircisinin ötekilerle dolduğu bir alandır. charles peirce'in deyişiyle, ben içsel bir sen ile sürekli diyalog halindedir; sartrecı bir söz etmek istersek, içimize işlemiş başkalarının bakışları vardır.

    uzun lafın kestirmesi, kişinin benliklerden oluşması, onun toplumsallığının sonucudur. bauman'a göre, toplum olmasaydı, benliklerden oluştuğumuzu asla bilemeyecektik. bir o halde koyup bu konuyu çıkarımlarsak: bu durumda benlik, ister tek başımıza olalım isterse kalabalıklar arasında, içselleştirilmiş toplumsallık nedeniyle sürekli bir sunum halindedir. devam eden performanstır benlik ve bununla beraber kişi rol yapmaya her daim mahkumdur.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap