289 entry daha
  • kendi kendime şunu sordum: "beş üstünden beş verilecek bir albüm nasıl olmalıdır?" müziğe not vermek kolay iş değil ama bir albüme pekala bir not verilebilir. bunun içinde farklı parametreler geliyor aklıma. mesela albümün konsepti. mesela albümün tarihsel önemi. mesela hiçbir sıkıcı şarkı içermemesi. mesela kayıt kalitesi. peki dedim ki yine kendime "hangi albüme beş üstünden beş verirsin?". amma zor bir soru. olası cevapların çoğuna "şusu olmasa süper, busu olmasa süper" derken aklıma geldi: "random access memories.

    aslında r.a.m. benim için ilginç bir seçim çünkü 1) zamanımın çoğunu rock müzik dinleyerek geçiriyorum 2) daha önce hiçbir zaman baştan sonra daft punk albümü dinlememiştim. ama ilk dinlediğim andan beri r.a.m'in hayranıyım ve bu hayranlık zaman içinde daha da arttı. hadi bu sefer şarkı şarkı değil de söyle genel bir inceleme yapayım (ama bazı şarkılara daha uzun zaman ayırabiliriz elbette).

    r.a.m için ilk diyeceğim şey albümün kaydının kalitesi. daft punk üyelerinin en ufak detaylara bile deli gibi zaman harcayan stüdyo dahileri olduğunu düşünürsek bu şaşırtıcı değil. bir kısım pink floyd albümleri ile birlikte hayatımda dinlediğim en iyi kayıtlar bu albümdeki şarkılar. sadece bu albümde değil bundan kısa süre sonra the weeknd'e yaptıkları prodüksiyonlarda da aynı kaliteyi görmek mümkün. albümü ilk kez plak formatında dandik bir pikapta dinlememe rağmen hayran kalmıştım, daha iyi bir pikap ya da iyi bir kulaklık ile online platformlarda dinleyince ne hissettigimi anlatmam zorlaşıyor. benim gibi müzik kulağı aslında o kadar da iyi olmayan insanlar için bile her enstrümanı ayrı ayrı duymak mümkün. prodüksiyonun ve kaydın kalitesini kavramak için ozellikle giorgio by moroder'i tavsiye ediyorum.

    albümün "müzik ve aşk" olarak özetlenebilecek genel konsepti de çok başarılı. neredeyse her şarkıda bu iki temadan birine dokunuluyor. özellikle albümün açılış şarkısı give life back to music albümun tonunu çok doğru bir şekilde belirliyor. her nesil kendinden sonraki neslin yaptığı müzik için eleştiride bulunsa da hızlı tüketilen müziğin tavan yaptığını bu müziğin tüketicileri bile kabul ediyor. çoğu genç dinleyici dakikalarca süren bir şarkıyı dinlemek, albüm kitapçığı karıştırmak için vakti olmamasından ya da hevesi olmamasından yakınıyor. böyle bir durumda daft punk'in bu manifestosu önemli. albümde kullandıkları canlı enstrümanlar da bu manifestonun destekçisi. insanların kendilerini müziğe bırakma teması lose yourself to dance ve doin it right şarkılarında da işlenmiş. ama müzik adına yazılmış en iyi eserlerden biri kesinlikle giorgio by moroder. hayatını müziğe adamış moroder'in ağzından dökülen sözcükler hayatını müziğe adamak isteyen herkes için çok önemli - özellikle müzikte doğru ya da yanlışın olmadığı ve sınırları aşmanın gerektiğini belirttiği anlar. belli bir kuralı körü körüne takip edip etmemek çok önemli değil. önemli olan iyi müziği bulmak, hangi şekilde olursa olsun. daft punk da bu albümde moroder'in dediği gibi sınırların ötesinde, farklı yollardan iyi müziğe ulaşmaya çalışmış.

    yukarıda da dediğim gibi diğer bir tema ise "aşk" teması. müziğe duyulan aşktan zaten bahsettim. bir de sevgiliye duyulan bir aşktan bahsediliyor. the game of love'da ve instant crushta ilişki bitse de bitmeyen bir aşk, get lucky'de yaşanmak üzere olan bir aşk varken fragments of time fiziksel aşk yerine arkadaşlarla yaşanan ve geçmişte kalan güzel günlere bir selam vererek dinleyicilere sevgiyi hissettiriyor. aşkın gücü ise touch ve beyond'da "if love is the answer you're home" ve "remember, love is our only mission" gibi iddialı söylemlerle dillendiriliyor. müziğin "hadi sevişelim ve unutalim" seviyesinde olduğu bu dönemde daft punk'in aska bu kadar vurgu yapması çok önemli.

    daft punk, bu albumde bir çok müzik tarzına el atıp, hepsinde çok başarılı olmuş. elektronik müzik şemsiyesi altında bir çok farklı türü ziyaret ediyoruz. panda bear katkılı doin it right albümün en hardcore elektronik şarkısı. daft punk'in bol tekrarlı tarzına en yakın şarkı bu. diğer şarkılara katkıda bulunan hiçbir ismin bu şarkıda yer almamasından da bu anlaşılabilir. klasik daft punk hayranları için ideal bir eser. elektronik müziğe yaklaşan diğer bir eser beyond. şarkıyi aslında bir kategoriye koymak zor. girisinde orkestrasyon bulunan, içinde kemanlar, slide gitar bulunan bir şarkı dinkiyoruz. oldukça groovy. ama altyapısı ve sonlara doğru yapılan numaralarda daft punk, güçlü olduğu tarzı uygun bir şekilde kullanmış. tabii ki bu noktada yine giorgio by moroder'e değinmeden olmaz. moroder-esk bir melodi ufak tefek varyasyonlarla ancak bu kadar iyi bir şekilde sunulabilirdi. şarkıdaki diğer oyunlara aşağıda değineceğim ama şarkı 10 dakika sürmesine rağmen hiç sikilmadan kendini dinlettiriyor. moroder'i tanımayanlar için çok iyi bir başlangıç noktası. moroder'e adanmış bu şarkıdan sonra moroder'in kendi eserlerine buradan kolayca geçiş yapabilirsiniz. bence midnight express soundtracki baslangic için iyi bir tercih olabilir.

    her ne kadar elektronik müzik kategorisine girse de değindiğim diğer şarkılardan farklı bir yerde duran iki şarkı daha var. biri albümü kapayan contact. apollo 17deki astronotlardan birinin konuşmasını sample olarak kullandıkları şarkınin ilk bölümü uzay ve dünya ile ilgili bir belgeselin müziği gibi ilerlerken sample bitip omar hakim'in davulu öne çıkınca, şarkı giorgio by moroder'i andıran bir esere dönüşmüş. sonundaki gaz kısım çok acayip. fırlatılacak bir füze için yapılan bir geri sayım gibi gittikçe geriliyoruz ve bu esnada synthesizer ve davul deliriyor. bu "firlatilma" sonrasi ise bir süre hafiften bozuk radyo frekansları dinliyoruz ve en sonunda o da kayboluyor. ve albümü bitiriyoruz. film gibi şarkı. motherboard da öyle. o da nedense bana doğa ile ilgili bir belgeselin müziği gibi geliyor. kemanlar ve flüt tadında çınlayan keyboardlar sayesinde hafif bir new age havası mevcut. ama şarkıyı başından sonunda dek bırakmayan bir elektro altyapı da var.

    albümün single olarak yayınlanan ve en çok radyo dostu şarkıları give life back to music, lose yourself to dance ve get lucky albümün en funky üç şarkısı olarak dikkat çekiyor. şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu üç şarkıda da gitarları chic efsanesi ve daft punk'tan sonra albümün en önemli ismi nile rodgers çalıyor. çaldığı notalardansa, ritmdeki tekniği ile şarkılara kendi havasini katan bir adam rodgers. mesela get lucky aslında dört basit akordan ibaret. ama adam o akorları öyle bir çalmış ki hem kendisi hem de şarkı tarihe geçti. bu funk rock sarkilarin daft punk'in elektronik numaraları ile sentezi harika. daft punk'in robotik sesi pharrell williams'in sesi ile beraber çok iyi gitmiş. hatta get lucky'nin en beğendiğim yeri acikcasi sonlara doğru vocoderdan gelen robotik vokaller. pharrell william demisken sesiyle albüme yaptığı katkının yanında get lucky'ye yazdigi sözler de hedefi on ikiden vuruyor. fragments of time albümun en pop şarkısı. todd edwards'in daft punk ile geçirdiği zamanı anlattığı şarkısı greg leisz'in slide gitar katkısı ile hafiften tropikal bir havaya sahip, sempatik bir eser olmuş. omar hakim'in saat gibi çaldığı davula da deginmezsek olmaz. hakim, kesinlikle albümün yıldızlarından biri. rodgers ve hakim ikilisinin çaldığı gitar, davul her şarkıya hafiften bir rock tınısı verse de daft punk, ozellikle instant crush'ta julian casablancas sayesinde rock müziğe dalıp çıkmış. elbette casablancas'in vokalindeki elektronik dokunuşlar, arkada (özellikle nakaratta) duyulan synthesizerlar şarkıya saf bir rock sarkisi dememizi engellese de palm muted gitar, solo ve şarkının genel tınısı iyi bir indie rock sarkisi gibi ilerliyor.

    rock müzik demisken giorgio by moroder'in sonundaki paul jackson solosunu anmadan olmaz. omar hakim'in muazzam davulunun önünde giden solo canavar gibi. moroder'in zaman içinde değişen müzik dünyasında nasıl ayakta kaldığını anlatan bu şarkıda rock dışında başka tarzlar duymak da şaşırtıcı değil. gitar solodan önce duyduğumuz ve hakim'in davulu ile uyumlu ilerleyen turntable efektleri bana hip hop'a gönderme gibi gelmiştir. şarkının üçüncü dakikasından itibaren duyduğumuz kısımda ise caz ve lounge havası var. bu iki tarz sadece burada karşımıza çıkmıyor. the game of love, nathan east'in güzel bas gitar melodileriyle ve chris caswell'in klavyesi ile "dreamy" bir havada ilerliyor. sözlerine rağmen bir ortamın erotizmini arttirmak için ideal. withinde de benzer bir hava var ama within'deki hüzün bir acayip. piyanist chilly gonzales'in güzel bir piyano melodisinin üstüne inşa edilmiş bu şarkı, daft punk'tan çıkan en duygusal iş olabilir. işin ironisi hem the game of love'in hem de within'in vokallerinde daft punk'in robotik sesini dinliyor olmamız. bu duygu vs. robot ironisi bence çok hoş. koca bir orkestranın eşlik ettiği touch'in ortalarında ise cazın temel taşlarından olan bir big band bölüm dinliyoruz.

    adı birkaç kez geçse de touch'a ayrıca değinmek istiyorum. daft punk'in da albumde üzerine belki de en çok titrediği şarkı bu olmuş. biraz abartmak pahasına da olsa bu şarkıya daft punk'in bohemian rhapsodysi demek istiyorum. dokunuşun verdiği o güzel hissi arayan karakterimizin içinde bulunduğu o boşluk (ki bu yönüyle within ile benzesmekte) şarkının girişindeki efektlerle ve sakin düzenlemesi ile çok güzel anlatılırken, karakterin öpülmesi sonrası hem düzenleme çeşitleniyor hem de tempo hızlanıyor. yukarıda bahsettiğim jazzy düzenleme sonrasında yine yukarıda bahsettiğim "if love is the answer, you are home" mesajını koro ile üstüne basa basa veriyorlar. sonlara doğru da eser orkestrasyon sayesinde oldukça epiklesiyor.

    isim isim bahsettim şarkıları anlatırken ama bir daha söylemeliyim ki albümdeki müzisyenlik üst seviyede. daft punk'in tuşlu çalgıları kullanma yeteneğine sayfalarca ovguler sunmanın manası yok. adamlar mükemmel. rodgers ve jackson'ın çaldığı gitarlar yeri gelince funky havayi, yeri gelince daha sert bir havayı çok iyi veriyor. davullarin çoğunu çalan omar hakim tek kelime ile inanılmaz. bas gitarların çoğunu çalan nathan east de süper. özellikle daha funky eserlerde bas gitara özellikle dikkat verilmesi lazım. orkestra kullanımı tadında. albümde ara ara duyulan slide gitar çok hoşuma gidiyor.

    daha ne diyeyim ki? çok eğlenceli ama azıcık tekdüze ve duygusuz diye bildiğim daft punk, bu albumde müziğin sınırlarını zorlayıp, farklı tarzlara dalmaktan çekinmeden bir şaheser yaratmış. zaman zaman kafa karışıklığindan, bir bosluktan bahsetse de tüm bu sorunlari sevgi ve müzik ile aşabilecegimizi çok iyi anlatmış. albüme farklı tarzlardan müzisyenler ve şarkı yazarları dahil olsa da birbiri ile olabildiğince uyumlu bir iş dinliyoruz. elbette çok zorlarsan eleştirecek şeyler çıkabilir. "off dans edecektim, neden bir anda orkestra giriyor" diyebilirsin mesela ama daft punk'in tüm albüm boyunca yapmak istediğini düşününce çok da doğru bir eleştiri olmaz bence. benim nispeten büyük olan tek elestirim motherboard'in albumun genel havasına göre biraz sirittigi ama elbette bunun yüzünden albümden puan kıracak degilim.

    5/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: get lucky, giorgio by moroder, beyond
86 entry daha
hesabın var mı? giriş yap