21 entry daha
  • konunun kendisi yeterince karışık, derin bir tarihi geçmişe sahip ve birden çok değişkene bağlı olmasına karşın, ısrarla tek taraflı biçimde anlaşılma(ma)ya çalışılan, tarihsel veriler, olgular, hadiseler üstünden konuşmaktan ziyade, aristo mantığıyla üretilmiş eksik önermeler ve kıçı başı ayrı oynayan çıkarımlarla muğ[t]laklaştırılmaya çalışılan bir sorundur kendisi. ki böyle hassas konularda, hangi verilerle yola çıktığınız, hangi verileri gözardı ettiğiniz, kullandığınız verileri hangi maksatla ve nasıl değerlendirdiğiniz fazlasıyla hayati meselelerdir, konunun tümüne hakim olmak için yapmamız gereken de, birkaç cümleyle ifade edilebilecek ve çoğunlukla tek taraflı ve eksik, kendi konumunu haklı çıkarmak için işine gelen verileri gene işine geldiği biçimde kullanarak yaratılan çıkarımları, sayfalarca yazmak, birden çok başlıkta defalarca dile getirmek, yani zaten kafanızda şablon biçimde geliştirdiğiniz birkaç önermeyi her defasında haklı çıkarmak için, tümdengelimciliğin ve tümevarımcılığın en fütursuz, kolaycı ve klişeleşmiş söylemleriyle konuyu laf salatasına boğmak, böylece eksik ve havada kalan kısımların üstünü örtmeye çalışmak değil, meselenin tüm boyutlarını konunun ciddiyetinin gereketirdiği biçimde, gerekli çalışma alanlalrı ve disiplinleri içinde değerlendirerek objektif olmadı en azından makul bir şekilde sonuca bağlamanızdır. bu sadece akademik bilinçlilik ya da etikle ilgili değildir, konunun kendisinin gerektirdiği ahlaki ve toplumsal sorumlulukla, kendinizi ne kadar doğru ve haklı bir tarafa yerleştirmek istediğinizle ilgilidir.

    konu hakkında neyin ne olduğunu tartışmak için, öncelikle bahsi geçen eksik, hatalı, bir ölçüde hastalıklı ve bozuk plak gibi tekrarlanan çıkarımları ortaya koymak gerekiyor.

    1)türkiye'de demokrasi sorunu olsa da, kürtlerin gösterdiği tavır, dış mihrakların etkisiyle bunu bahane ederek isyan etmek ve ihanet içine girmektir. kürtler'in ya da başkalrının varlığından bahsettiği sorunlar çoğunlukla gerekçi ya da haklı temellere dayanmamaktadır.

    2)bu sorun aslen dış mihrakların yarattığı ya da gelistirdiği bir sorundur, bu yüzden de türkiye'inin iç meselesi olmaktan ziyade, türkiye dışındaki güçlerin türkiye'ye karşı geliştirdikleri oyunların ürettiği yapay bir sorundur.

    3)kürtler'in feodal yapısı yani bunun ima ettiği şekliyle geriliği ve çağ dışılığı bu sorunun körüklenemesinde önemli bir etkendir ve kürtler bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmamakta, ısrarla bu yaşayış tarzlarını sürdürmektedir.

    1)türkiye cumhuriyeti devleti bir ulus devleti olarak, modernleşmeyi ve batı dünyasıyla entegrasyonu önüne hedef koyarak kurulmuş bir devlettir. dünyadaki tek örneği olmadığı gibi, kendisiyle yakın zamanlarda ya da öncesinde kurulmuş benzeri devletlerin gelişim süreçleriyle fazlasıyla paralellik gösterir. akademik literatürde bunun açıklaması(kendi entrymden alıntılayarak) şöyle yapılır:

    "ilk modelde milliyetçilik ve ulus inşa etme kendisini modernleşmeyle özdeşlestirir. bu modelde milliyetçilik geleceğe dogru, teknokratça(tepeden) inşa edilir ve uluslararasi bir yönelime dayanır. uluslararası topluma entegre olarak ulusal gelişme ve kalkınma hedeflenir, toplumun düzeni ve kültürü varolan çağdas değerler ve kavramlarla biçimlendirilir. bunun için eskiye ait olan değerler ve temeller yıkılır, toplum hızlı bir dönüşümle çağdas olarak adlandirilan değerlere yönlendirilir. üretim ilişkileri, çağın kapitalizmine uygun hale gelir ya da en azından, ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde şekillenir."

    türkiye cumhuriyeti tıpkı diğer benzerleri gibi bu radikal, hızlı dönüşümün sancılarını yaşamış, kendine göre siyasi tercihler yapmıştır. bunun dışında, etnik milliyetçilik sonucu gelişen çözülmelerle(yunanlılar, sırplar, araplar vs.) dağılan bir imparatorluğun mirasçısı olması yüzünden de travmatik biçimde korumacı ve güvenlik paranoyasına saplanmış bir zihniyet rejimin karakteristik özelliklerinden biri olmuştur. bütün bunların sonucu olarak, uluslaşma ve ülke güvenliğine verilen hayati önem için zorunlu vatandaşlık yani tepeden inmeci, dayatmacı bir kimlik ortaya çıkartılmıştır.

    bu tarihsel gerçeklerin kürtler'le olan ilgisi de kürtlerin türkiye topraklarındaki konumuyla ilgilidir. türkiye'de diğer birçok etnik gruptan farklı olarak kürtler gerek nüfuslarıyla, gerek belirili topraklar üzerinde geçmiş tarihlerden beri çoğunluk olmaları nedeniyle, gerekse de etnik özelliklerini(dil, kültür vs.) korumuş olmalarıyla, rejimin toprak kaybı ve bölünme hassasiyetlerinde üzerinde durulması gereken öncelikli sorunlardan birisi olarak yer almıştır. sevres anlaşmasında yer alan kürdistan tanımı, bu dönemde çıkan kürt isyanları bu hassasiyeti daha da pekiştirmiş, zorunlu vatandaşlığı daha katı ve sekter biçimde uygulanmasını getirmiştir.

    tam da bu dönemlerde ortaya çıkan dağ türkleri gibi söylemler, kürt kelimesinin kullanılmasının ismi konmamış biçimde yasaklanması, yakın tarihlere kadar kürtçe'nin kullanımının ve geliştirlmesinin anayasa dahilindeki maddelerle ve pratik kimi uygulamalarla önüne geçilmesi bütün bunların sonuçlarıdır. bunun dışında teoride birleştirici olduğunu iddia eden ve aslen ırkçı olmayan türk üst kimliği kavramı, pratik anlamı ve uygulamalarıyla fazlasıyla etnik bir vurguya işaret eder olmuştur, cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 türk devletini simgeleyen 16 yıldız, resmi tarihin sadece türk etnik grubunun(ve de islam) tarihinin anlatımıyla sınırlı kalması, türk kimliğinin parçası olarak kabul edilen rum, ermeni gibi azınlıkların karşılaştığı ayrımcılıklar ve türk milliyetçiliğinde ötekileştirilmesi, yıllar boyu hem resmi ağızlarca, hem türkiye'deki akademik çevrelerde ısrarla ve yagın biçimde dile getirilmiş olan kürtler'in de aslında türk olduğu, yani böylece kürtler'in zaten doğal olarak türk kimliğinin parçası olduğu iddiaları bunun en somut belirtileridir.

    2)dış mihrak meselesi konunun parçası olsa da tamamiyle konuyu açıklayacak bir veri değildir. uluslarası ilişkilerin doğası ve kuralsızlığı bu tür yöntemleri meşru kılar ve çeşitli sebeplerle hemen hemen her devlet, kendi çıkarları doğrultusunda başka ülkelerin meselelerinde muhattap ya da yönlendirici olur, hatta karşı faaliyetlerde bulunur. bu yüzden de, kimi ülkelerin, pkk konusunda, kürt sorununda geliştirdiği tavırlar şaşılacak ya da hiddetlenilecek olaylar değildir. ki dış mihrakların, konunun bir parçası ve etkeni olduğu kabul edidliği halde, ısrarla aynı kelamları edip, amerikayı yeniden keşfetmiş gibi işte dış mihraklar yapıyor her şeyi demek, çalaklaem birkaç cümleyle tüm konuyu dış mihrak faktörüne bağlamak zorlama olduğu kadar da akıldışı bir tavırdır. ancak zaten asıl sorun da uluslararası politikayı bilmemek ya da ısrarla öğrenmemiş gibi yapıp, aynı laf salatasını yapmak değildir. dış mihrak meselesinin bu kadar öne çıkartılmasının nedeni, kürt sorununun varlığının her türlü vurgusunu dışarda arama gayreti ve yukarda bahsedilmiş tarihsel süreçleri ve yaklaşımları yok sayma ve herşeyi güllük gülistanlık gibi gösterme isteğidir. böylece birçok konunun üstü kapatılmış olacak, konu hakkındaki tek taraflı yaklaşımlar haklı çıkarılacaktır. ki tarihte de görüldüğü üzere, kendi iç sorunlarıyla boğuşan hemen hemen her rejim, örgüt, parti lideri, sıkışmaya başladığı an dış güç jargonuna başlar, böylece üzerindeki yükü hafifletip, kendi konumunu ne kadar hatalı ya da eksik olursa olsun güçlendirmeye çalışır. asıl mesele dış güçlerin yaşanan sorunlarda parmağı olup olmadığını anlamak, varsa buna karşı ne yapılabiliri tartışmak değil, bu söylemi demoklesin kılcı gibi insanların üzerinde sallandırıp, asıl meseleleri hasır altı etmek, gündemden düşürmektir.

    3)cumhuriyet devrimi yapısı itibariyle tepeden inmeci ve modernisttir ve modernizmin ekonomik olarak anlamı da eski üretim ilişkilerinin yerini kapitalist üretim şekillerine bırakmasıdır. ayrıca cumhuriyet devrimleri ve birçok reform halkın iradesi ya da yaygın talepleriyle gerçekleşmemiş, modernist elitin halka rağmen halk için mantığıyla hayata geçirilmiştir. şapka ve kılık kıyafet kanunu, latin alfabesine geçiş, laiklik, kadınların seçme, seçilme hakkı ve diğer birçok kanun ve uygulama bunlara örnektir. ancak türkiye'de özellikle, feodal düzenin etkin olduğu, topraksız köylülerin yaygın olduğu güneydoğu ve doğu anadolu bölgelerinde bu düzeni ortadan kaldıracak toprak reformu gerçekleştirilmemiştir. bu bilinçli bir tercihtir, birçok yasayı halkın tepksine rağmen hayta geçiren rejim bu reformu yapmamıştır, zira eşraf denilen kesim ve toprak sahipleri ile rejim rasında sıkı bir işbirliği vardır. bu sınıfsal durumu bilmeden kürtler hakkında feodal ve gericilik suçlaması yapıp, sonra da bu bilgi karşısında, yuh artık bunun için de devleti suçluyorsunuz, höönkürüyorsunuz gibi ucuz, ajitataif laflarla en iyi savunma saldırıdır düsturuyla harekete geçmek de asıl gerçeği değiştirmemektedir(konu hakkında ajitasyon ve ipe sapa gelmez sataşmalar yapmadan önce, çağlar keyder, korkut borotav gibi türkiye'nin sayılı profesörlerinin yaptığı çalışmaların okunması tavsiye edilir öncelikle). bu tarihsel bilginin önemi şudur; modernist yapıya sahip cumhuriyet devrimi, yani ülkenini birçok yerinde kapitalist üretim ilişkilerine uygun yapıları ortaya çıkaran, bunun kültürel altyapsını sağlayan kurucu elitler dayandığı sınıfsal işbirliği ve karakteristik nedeniyle bölgede varolan çarpık ve modernizm karşıtı yapıyı değiştirmek için hiçbir şey yapmamış, hatta tam tersine devamlılığı için bölgedeki ağalara, toprak sahiplerine destek sunmuştur. ki bu durum, rejimin jakoben yapısıyla, yani birçok devrimi tepeden inme geçekleştirmiş olmasıyla beraber düşünülünce daha anlamlıdır. çarpıcı bir örnek olarak da; şu alıntı verilebilir:
    "...chp 1950 seçimlerinde en yüksek miktarda oy oranına ülkenin en geri kalmış feodal ilişkilerin yoğun olarak yaşandığı bölgelerinde erişmiş, toprak reformu gibi bir sorunu olmayan gelişmiş bölgelerde oy oranı türkiye ortalamasının altında kalmıştır."

    yani toprak reformunun bilinçli biçimde yapılmadığı, ağalık düzeninin desteklendiği bir ortamda, hiçbir bilgi sahibi olmadan, bu da mı devletin hatası gibi sığ yaklaşımlarla konuyu bulandırıp üste çıkma numaraları hiçbir anlam ifade etmediği gibi, konu hakkındaki bilgi eskikiğini daha da fazla gözler önüne sermektedir. toprak sahiplerinin, ağlarının, rejimle yaptıkları işbirliği ve ortaklık sonucu devamını sürdürmüş olan bir düzeni kürtler'in üstüne yıkmak sadece ve sadece sığlık ve kürtlerin her şeyi sorumlusu olarak görme hastalığının belirtisidir. hangi kürt buna karşı çıktı diyerek, olayı sanki tüm kürtler bu düzenden memnunmuş gibi çarpıtarak, yılllardır doğudan batıya yapılan göçlerin nedenlerini bilmeme cehaletini ya da kurnazlığını göstermek de tutarsızlık değilse eğer, sadece ve sadece ülke gerçeklerine olan yabancılaşmanın en önemli göstergesidir. bütün bu cehalet ve sığlık, aynı kelamların farklı kelimlerle ifade edilerek yeni bir şeyler söyleniyormuş gibi yapılması ihtiyacını da daha anlaşılır ve daha açıklanabilir kılmaktadır.

    yani kısaca özetlemek gerekirse, modernleşme ve ulusallaşma sonucu gelişen tarihsel süreçler ve hem resmi ideolojinin hem de kürtler'in kendilerinin konu hakkındaki tarafgirlikleri ve yanlış politikaları, kürtler'in taleplerini bir türlü net ya da gerçekçi biçimde ortaya koyamamları konuyu günümüze kadar taşımış ve büyütmüştür. kürtler açısından reddedilen kimlikleri ve yoksayılan varlıkları ve zorla kabul edilmeleri istenen türk kimliği, rejim açısından geçmişten gelen bölünme korkusu ve ulus devleti her pahasına koruma güdüsü karşılıklı olarak sorunu beslemiş, resmi ağzıların ifadesiyle 29 kürt isyanın çıkmasına neden olmuştur. bölgeninin ekonomik geriliği, yapılmayan toprak reformu ve desteklenen feodal ilişkiler bütün bunların katalizörü olmuş, sorunun daha da katmerleşmesini sağlamıştır

    bütün bunlardan çıkacak sonuç, konunun tek bir tarafın hataları ya da yaptıklarıyla anlaşılamayacağı, konunun derin tarihsel olgulara dayandığıdır, geçmişi yargılamak, şu hatalıydı, bunlar ihanet etti demek yerine günümüzde geçmişte tekrarlanan olayların nasıl önüne geçilebilceğini, demokrasinin bu ülkede yaşayan her insan için nasıl daha işlevsel olabileceğini, tam anlamıyla gerçekçi ve diğer tüm alt kimlikleri kapsayacak bir üst kimliğin nasıl yaratılabileceğini tartışabilmek, bu ülkedeki her insan için zorunlu vatandaşlık yerine gönüllü vatandaşlık anlayışını yerleştirebilmek ve bütün bunları somut projelerle ortaya koyabilmektir.
950 entry daha
hesabın var mı? giriş yap