8 entry daha
  • sevdik biz bu afili mahkumiyeti. özellikle y kuşağı olarak. günü kurtaran bireysel faydacı işlerde çalışıp, mesnetsiz birkaç hobi ile zaman geçirerek -bizden başkasını ilgilendirmeyen- deneyimlerimizi sosyal medyaya akıtıyoruz, kanalizasyonu denize akıtır gibi. hepimiz bir şeyler anlatıyoruz, hiçbirimiz dinlemiyoruz. hayatımızı - ölmek istemeyecek kadar- ilginç kılmaya çalışarak ateş böcekleri gibi fıtı fıtı debeleniyoruz. karıncayla dalga geçiyoruz. zamanı gelince karınca kervanına katılıyoruz. o * fildişi kapısız kulelerde süperiz, canımızın istediği oluyor, sorumluluk yok, risk yok, no cry. baş döndürücü bu özgürlüğün, aymazlığın melodisi. deniz kızlarının, odysseus ve denizcilerini siren kayalıklarında ölüme çağıran şu büyülü şarkıları gibi.
    konfor alanı hakkımız diyerek bu tek kişilik hücrelerin içini samur kürklerle kaplayıp, içine gönüllü kapanıp anahtarı da yuttuk herhalde. kimseye yer yok. olmasın da. risk yok, konfor maksimum. burada kimseye yer olmadığı gibi; heyecanlara, birisinin kollarında güvenle uyuklamaya, hevesle yapılan derin sohbetlerin şöyle daha tutkulu temaslara dönüşmesine de yer yok, dolayısıyla.
    anılar falan biriktirmeye ya da. birisinin ne istediğini, neye kızdığını, tek bir kelimesinden veya bakışından anlayacak kadar iyi tanımaya da.

    yalnızlık çok rahat bir konfor alanı, annesinin eteğine tutunmuş insan yavrusu gibi, annesinin sırtına tutunmuş koala yavrusu gibi tutunduk buna, bu şekilde ölüp gittikten sonra naçiz iskeletimiz hala tutunuyor pozisyonda kalacak, nesillere miras olarak bu yalnızlık aşkını bırakacağız. bence bir alkışı hak ettik.

    yha içim şişti ben bi karpuz keseyim bari. sonra trendyol'dan falan lüzumsuz şeyler alayım da keyfim yerine gelsin. gündüz çimlerde teletabi gibi yuvarlanıyordum ne güzel, geceleri tim burton corpse bride'ına dönüşmek de ayıp oluyor.
80 entry daha
hesabın var mı? giriş yap