1 entry daha
  • "…ülkemi bilmek istiyorum. ona dokunmak, onu görmek istediğim kadar onu tatmak, koklamak ve duymak istiyorum. eğer tarlalar tezek kokuyorsa bunu bilmek istiyorum. eğer herhangi bir dağındaki suyu tatlıysa, ne kadar tatlı olduğunu bilmek istiyorum. rüzgarın otlardaki hışırtısını duymak ve ağaçları savurmasını görmek istiyorum. ama en çok tüm bunları hissetmek istiyorum. ilk ağızdan bilmek istiyorum. greyhound şirketini, ya da ciğerlerimde bayat klima havasını ya da kulaklarımda önceden kaydedilmiş sesleri istemiyorum. eğer bir amerikalı olmam gerekiyorsa (ki öyleyim), kendi ülkemde küçümsenmek istemiyorum. "

    annesine henüz on dokuz yaşındayken yazdığı bu satırlardan, kök saldığı toprakların pancake için ne kadar kıymetli olduğu ne kadar aşikar. yirmi altı yıllık kısacık bir ömürden sağlığında altısı yayımlanmış topu topu on iki öykü kalmış bize. çocukluğunun ve ilk gençliğinin geçtiği tarlaları, madenleri, pislik içindeki barları, karşılaştığı hep kaybetmeye mahkum o erkekleri ve kadınları o kadar iyi biliyor ki, yazdığı satırlar berrak bir akarsuyun altındaki çakıl taşları gibi parıldıyor.

    ömrünün sonuna doğru, yaratıcı yazarlık eğitimi aldığı charlottesville'den annesine yazdığı mektupta şöyle diyor pancake:

    "bu (eğitim) bittiğinde batı virginia’ya döneceğim. ruhumda çok eskilerden kalan ve derinlere kök salan bir şey var. hayaletimi o ağaç kabuklarından birine bıraktığımı düşünmeyi seviyorum ve onu bulana kadar da oradan asla temelli ayrılamayacağımı biliyorum . ve onu aramak da istemiyorum, çünkü onu bulabilir ve ayrılmak zorunda kalabilirim. "

    birkaç haftadır belirli aralıklarla, yüz kitap'ın bastığı "kışın ilk günü"'nü okuyorum ve mücevher değerindeki bu on iki öyküde her defasında farklı bir detayla karşılaşıp bir kez daha hüzünleniyorum. doğduğu ve büyüdüğü toprakların rengini, kokusunu, kirini, pasını, ağır yaşamlar yüklenen insanlarını çok iyi tanıyan ve onların hayatlarını büyük bir zerafetle kelimelere döken bu adamın beş parasız, reddedilmiş, yalnız bir halde bir elma ağacının altında, hikayelerinin pek çoğunun da kahramanı olan tüfeğini ağzına dayayıp hayatına son vermiş olmasını hâlâ kabullenemiyorum.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap