5398 entry daha
  • 2002'de akp iktidar olduğunda, krizden çıkmakta olan bir ülkede karamsar düşüncelerle yaşasam da yine de içten içe umut dolu yeni mezun genç bir insandım. bugün artık henüz söylemeye alışamamış olsam da kırk yaşında yetişkin bir insanım. umut git gide azaldı, hiçbir zaman tam olarak ısınamadığım içinde yaşadığım topluma yabancılığım arttı, göz göre göre gelen felaketi anlatmaya, dinletmeye, seslendirmeye çalışıp her seferinde hesapta okumuş yazmış takımına bile anlatamamanın verdiği yılgınlık artık umursamazlığa dönüşmeye başladı.

    akp hemen hemen herkesin katıldığı üzre ilk dört yılında ılımlı bir profil çiziyordu. ancak bunun nedeni ılımlı olmaları değildi. seçimi kazanmayı kendileri de beklemiyordu ve hazırlıksız yakalanmışlardı. bir yıl önce kurulmuşlardı ve devlet bahçeli'nin akıllara zarar erken seçim çıkışıyla (allah allah bak sen şu işe) hükümet dağılmış ve 2002'de yapılan seçimlerde yüzde 34 oyla 363 milletvekiliyle akp tek başına iktidar olmuştu. ne yapacaklarını bilmiyorlardı ve eski kadrolarla çalışmak zorunda oldukları için uyumlu davranıyorlardı. o günlerin dereyi geçene kadar olduğu seçimleri ikinci kez kazandıklarında anlaşıldı zaten. ab meselesinde istekli, ekonomide piyasaya şirin görünen bir çizgi tutturup cumhuriyetle kişisel derdi olan ne kadar liboş varsa onların da desteğini alıp normalde varlık sebeplerini dini referanslara dayandırdıkları için ürkütücü geldikleri kesimde de bir sempati yarattılar. hatta kendi çevremde bile bu ilüzyona bir süreliğine kapılıp "o kadar da kötü değiller ya, paranoya mı yapıyoruz biraz" diye şüpheye düşenler olmuştu.

    velhasıl krizden çıkmak için uygulanan sıkı mali disiplini falan bir kenara atıp kafamıza göre takılıyoruz politikalarını uygulamaya başladıktan sonra işler ekonomik anlamda saçma sapan gitmeye başlamıştı. bizzat kemal derviş'in kriz bitince mutlaka kaldırılmalı, insanlar bu şartlarda uzun süre yaşayamaz dediği vergiler olduğu gibi kaldı. sonra kendilerine oy vermeyecek kesimi etkileyecek vergi türleri sürekli artmaya devam etti. orta sınıfı komalık edecek kadar yüklendiler. o arada eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe bulaşıp nerdeyse sadece sorun ürettiler. kendi seçmen grubunu yardımlara bağlayıp sefilliğe alıştırdıktan ve çıkış yolu olarak da kendisini gösterdikten ve uyguladıkları saçma sapan politikalardan sonra 2008'de bir güzel tökezlemişti. ama işte tarihi bir kırılma noktası yaşandı. abd krizden parasal genişlemeyle çıkıp dünyaya ucuz dolar pompaladı. sanırım ağzımıza sıçılan an o kararın alındığı andı. gerisini az çok herkes biliyor ama o günlerden bugünlere geçen 10 yılda, tam on yılda bu partiyi ve her şeyin esas sorumlusu olan malum kişiyi cezalandırmak için pek çok fırsatımız oldu. sadece seçim de değil, hayatın her alanında yapılabilecek bir sürü eylemle gerçekleştirilebilirdi. olmadı, olamadı.

    velhasıl diyeceğim o ki durum basit bir ekonomik kriz ya da çöküş değil. toplumsal bir çöküş bu. ahlaki bir çöküş. ülke insanının ortalaması neyse siyasetçisi de o oluyor. evrensel prensipleri olmayan, fikir hayatı olmayan, geçmişi ve bugünü değerlendirip bir gelecek projeksiyonu yapamayan, tüm temel değerleri ve ahlakı kişisel çıkarlara göre eğip büken, fırsatçılığı ve yalanı kullanılması gereken aletler olarak benimseyen, dürüstlüğü, liyakati enayilik olarak gören insanlar ülkesinden felaketten başka sonuç çıkmaz. hepimizin gözünün önünde bir ülkenin toplumu hazır yiyiciliğe alıştı, borçla harçla başkalarının hayatlarını sürmeye alıştı, başkalarının acılarının üzerinde mutlu olmayı sindirdi, suçu suçluyu, hırsızı, yalancıyı, pişkini sevdi, kolladı, onlara özendi. bir gün fırsatın kendisine de geleceğini düşünüp çalışmadan, çaba harcamadan göz ucuyla süzdüğü daha iyi hayatların tadına bakmak istedi. bütün bunları yaparken de zerre tereddüt, zerre rahatsızlık yaşamadı, aksine her bir eylemi akla uyduracak bir yol aradı ve buldu.

    insan en büyük suçları işler ve bir şekilde rasyonalize eder. eskiden kader kurbanlığı modaydı, şimdi benim hayatım sana ne modası var. geçenlerde fahişelik yaparak lüks hayata sahip olmanın aslında ne kadar mantıklı olduğunu savunan bir sürü entry okurken, bedelli askerlik yasası için oyunu satılığa çıkarmanın çok normal karşılanması gerektiğini okurken, 16 yıldır iktidarda olan partinin, binlerce insanın haksız yere hapiste çürümesinden, ölmesinden, öldürülmesinden, sakat kalmasından, hayatlarının karartılmasından, etkisi on yıllarca devam edecek toplumsal çöküşten birinci derecede sorumlu olması gerekirken, sorumlu tutulmaması gerektiğini inanarak savunan insanları okurken inceldiği yerden kopsun diyesi geliyor insanın.

    zaman çok hızlı geçiyor. gözleri pırıl pırıl, kendini kaptırmamak için bastırmaya çalıştığı umutla dolu gencecik bir insandan bugüne doğru bakarken gördüğüm tek şey evler, arabalar, elektronik aletler büyürken, değişirken, artarken insanın küçüldüğü, toz zerresi kıvamına geldiğinden başka bir şey değil. bu yazdıklarımın yeri 2018 ekonomik krizi çünkü bizim gibi kafası soyut çıkarımlara basmayan, geçmişi ve bugünü değerlendiremeyen, herkes daha kazançlı çıkacağı için toplumun ortak çıkarlarının bireyin bencil çıkarlarından orta ve uzun vadede daha önemli olduğuna kafası basmayan insanlar, felaketler sayesinde terbiye edilir. bu krizin, daha doğrusu çöküşün de bu amaca hizmet etmesini dilemekten başka elimden bir şey gelmiyor.
2607 entry daha
hesabın var mı? giriş yap