8 entry daha
  • "hemen dibimizdeki suriye'de, ırak'ta, petrol çıkıyor da bizde neden çıkmıyor kardeşim?"

    çıkıyor, petrol ihtiyacımızın %2,5 kadarını üretebiliyoruz. tabii bu kaçamak bir yanıt oluyor. bu sorunun yanıtını verebilmek için öncelikle petrolü bilmek gerekiyor.

    petrol hepimizin bildiği üzere organik kökenlidir. ancak büyük çoğunluğumuz petrolün dinozor kökenli olduğu yanılgısındadır. bu doğruluğu düşük bir bilgidir. doğruluğu düşük çünkü; evet, dinozorlar petrol oluşturabilen canlılardır hemen her karbon temelli canlı gibi ancak petrolün asıl kaynağı planktonlar ve alglerin ölüleridir. peki neden planktonlar ve algler? bunun yanıtı besin piramidinde saklı. küçük olan her zaman daha çoktur. küçük olan her daim daha hızlı ürer çünkü ve üst basamaklara kaynak olabilmek için onlardan daha çok olmalıdır. yoksa piramit yıkılır. besin zincirinin üst basamaklarından alta doğru indikçe sayılar geometriğinde geometriğinde artar. bu dünyada, bir karıncayiyene bir karınca düşmemektedir.

    tek başına plankton ve alglerin ölüleri yetmez. çünkü tüm ölüleri tüketen bir canlı var: bakteriler. bu yüzden plankton ve alglerin bakterilerce tüketilmeden hızlıca üstünün kapatılması, gömülmesi gerekir. ancak öyle bir gömülmelidir ki suyla, suyun içindeki canlılarla tamamen ilişiği kesilsin. petrol potansiyeli oluşturan canlıların üstünü örtmesi gereken kayaç tipi ise kil ve şisttir.

    şu grafiği inceleyelim. solda görülen iri taneli kayaçların aralarındaki boşluktan su rahatça sızarken, sağdaki ince taneli kayaçların arasından su az sızar çünkü taneler arasındaki boşluk ufaktır. dilerseniz uluslararası sınıflandırmaya göre tane çaplarını aşağıya bırakayım.

    taş: 2 mm'den büyük
    kum: 2.0 - 0,02 mm arası
    kil: 0,002 mm'den küçük

    geçirimliliği az küçük taneli katman, petrol potansiyelinin üstünü örtmelidir ki dış dünya ile iletişim kesilip demlenebilsin.

    peki petrol oluşracak canlılar, bakterilerce tüketilmeden nasıl hızlıca üstünü kapatacağız? yanıt: sığ sular, yani karalara yakın deniz ve okyanus alanları.

    tetis denizi'nde arabistan levhasını görüyorsunuz, anadolu sürekli batıp çıkmakta. iki alan da sığ suların yakınındayken neden petrol farkı var? yavaş yavaş varacağız.

    aşınım, her zaman yükseklerde; birikim her zaman aşağıdadır. akarsuların ve rüzgarların karalara yaptığı aşınımla kopup gelen parçalar aşağıda; karalarla denizlerin birleştiği sığ sularda birikir. işte bu birikim bizim potansiyel petrolümüzün üstünü örter.

    şu haritaya bakalım. arabistan levhası nasıl da sığ sularda gördünüz mü? işte oradaki sığ sularda bulunan petrol potansiyelli canlıları afrika'dan gelen aşınım malzemeleri kapattı hep. ancak dikkatinize otuzbir çekerim, aynı sığlık alanda italya, ispanya gibi ülkeler de var ancak onlarda bugün petrol yok. ve türkiye haritada yine sığ suların yakınında, bunun yanı sıra türkiye hep dalmış ve çıkmış o tarihlerde. peki neden bizde petrol yok? açıklayacağız.

    şimdi takvimimizi milyonlarca yıl ileri saralım. milyonlarca yıl bu birikimin gerçekleştiğini düşünelim. bir zaman sonra bu birikim yüzlerce, binlerce metre olacak. pek çok katman yaratılacak birikimle. bu ağırlığın altında yüksek bir basınç oluşacak ve bu basınç sıcaklıkla beslenerek petrol potansiyelli canlılarımızı petrole dönüştürecek. ve petrolün hemen üstünde doğalgaz oluşacak.

    burada yine bir sorun var. "petrol dediğimiz şey denizlerde oluştu ancak biz bugün petrolün önemli bir kısmını karalardan çıkarıyoruz?"

    yanıt: levhalar hareket ediyor. birbirinden uzaklaşan levhalar çukurları, boğazları, denizleri oluşturuken birbirlerine yaklaşan levhalar yükselmelere neden olur.* geçmişte okyanusal levhada bulunmuş bir alan bir başka levha ile temas edip sıkışıp kıvrılarak deniz seviyesinin üstüne, yeryüzüne çıkabilir. bugünlerde karalardan petrol çıkarabilmemizin açıklaması bu şekildedir.

    yukarıda demiştik, birikim binlerce metre sürdü, diye. petrolümüz yeryüzünün çok altında hala. yardımımıza bir paragraf üstte açıkladığımız kıvrılmalar koşuyor. uzunca süre geçirimsiz bir tabakada oluşan petrolümüz ve doğalgazımız kıvrılmalarla geçirimsiz tabakanın bozulması, kırılması, çatlaması ile daha az basıncın olduğu yukarılara hareket eder. ve bu yolculuğunda gözenekli ve geçirgen kayalarda birikir. işte artık petrolümüz hem yeryüzeyine daha yakın hem de onu kolaylıkla yukarı çekebileceğimiz büyük taneli geçirgen toprağın içinde. afiyet olsun.

    artık asıl sorumuzun yanıtını vermeye geldi. komşularımızda petrol varken bizde niye yok? biraz coğrafya bilmek gerekiyor yanıtlayabilmek için.

    yok demeyelim de az var çünkü; anadolu, jeolojik tarihi boyunca çarpışma ve kırılmaların şiddetle yaşandığı bir yer. şiddetli kırılmalar petrolün depolandığı geçirgen depoları bozmuş, gereğinden fazla yukarılara çıkmasına neden olmuş ve sonucunda doğalgazın kaçıp petrolün bozulmasına yahut petrolün tamamen yeryüzüne çıkarak toprakla karışmasına neden olmuştur.

    "neden ırak ve suriye'nin de içinde bulunduğu arabistan levhası'nda şiddetli olmamış da bizde olmuş?" yanıt: (bkz: alp orojenezi)

    şu müthiş görsele bakalım efendim. arap levhası'nın biçiminin düzgünlüğüne bakar mısınız? petrol ve doğalgazı içinde bulunduran karalar gerektiği kadar yükselmiş, petrolün çıkarılmasının gerektiği ölçüde engebeler oluşturmuş. ancak görselde himalayalar'dan alpler'e ve daha da fransa'ya kadar uzanan alan ne kadar da arızalı. biz de o arızanın göbeğindeyiz. jeolojik devirler boyu sürekli, sürekli mevzular patlak vermiş buralarda. dağlar yükselmiş, yükselirken eski kıta çekirdekleri ile karşılaşıp direnç gösteremeyip abuk subuk hallere girmişler. pek çok katman birbirine girmiş. alttaki katmanlar öyle kıvrılmışlar ki yeni katmanların üstüne çıkmışlar. dağlar, yeni dağları, yeni dağlar yeni dağları oluşturmuş. bu süreçte arabistan levhası ise sakin ve mutlu bir yaşam sürmüş. bu sakin ve mutlu yaşamın meyvesini ise petrol ve doğalgaz ile almışlar, her ne kadar bugün sakin ve mutlu görünmeseler de.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap