sürekli aynı şeyleri copy-paste yapan taslamancı
-
bilmediği işlere çok kalkışangiller familyasına mensuptur. gündeme binaen; valla bu arkadaşlar bana ne ilahi buyruk teorisi ne metaetik tartışabilecek yeterlikte olarak görünmüyor. bu arkadaşlardan birkaç tane daha vardı eskiden, ne zamandır ortalarda yoklardı. dönüş yapıyorlar galiba.
ilahi buyruk teorisi savunulamaz demiyorum. stephan evans'ın god and moral obligation'ını var, david baggett & jerry walls'un good god:the theistic foundations of morality'si var, biraz daha ünlülere gelirsek modified divine command theory'nin kurucusu robert merrihaw adams'ın finite and infinite goods'u var. bunlar benden kat kat zeki ve birikimli felsefecilerin geliştirdiği gayet işleyebilir teistik etik sistemleri. ha ben buna rağmen yine de ahlak için en makul account bunlardır demiyorum ve bunları eleştiriyorum.
seküler olarak gerçekçi ahlak teorileri var mı? var. mesela david owen brink'in moral realism and the foundations of ethics'i, russ shafer-landau'nun moral realism a defence'i, michael huemer'ın ethical intuitionism'i, david enoch'un taking morality seriously'si, terence cuneo'nun the normative web'i, erik wielenberg'in robust ethics'i, robert audi'nin the good in the right'ı bu tür kapsamlı bir ahlaki teori geliştirmeye çalışan çalışmalar.
hatta gerçekçi olunmasına bile gerek yok. hem objektif bir ahlakın olabileceğini reddeden hem de ahlaktan vazgeçmek zorunda olmadığımızı söyleyenler de var. mesela richard joyce the myth of morality'nin sonunda ahlaki kurgusalcılığı savunuyor, benzer şekilde jonas olson moral error theory kitabında benzer olarak moral conservatismi (bu bildiğimiz anlamda muhafazakarlıkla aynı şey değil) benimsediğini söylüyor.
o da mı olmuyor? e intersubjektivist teoriler kısmen bu objektivite ihtiyacını karşılamaya yetmez mi? intersubjektivizm derken şunu kast ediyorum, rasyonal bireylerin tercihleri üzerinden kurulacak sözleşmeci ahlak sistemleri. jan narveson'ın jan sterba'yla tartıştığı is liberty and equality compatible kitabında öne sürdüğü ya da tim scanlon'ın what we owe to each other'ında kurduğu, ya da derek parfit'in on what matters'ta savunduğu farklı sözleşmecilik türlerinden biri neden normativite için yeterli olmasın?
o kadar isim saydım döktüm, bunun nedeni felsefi geleneklerin ne kadar geniş ve zengin olduğunu göstermek. taslamancıların ilk kez yapıldığını düşündüğü eleştirilerle yüzlerce felsefeci zaten sürekli haşır neşir olmuş ve oluyor, fakat bu arkadaşlar bunlara bakma gereği bile hissetmiyor. ve okuduğum hiçbir, bakın hiçbir, felsefeci bu arkadaşlar kadar kesin konuşmuyor. çünkü biliyorlar kendi pozisyonlarının da her türlü eleştiriye tabi tutulabileceğini ve karşısındakilerin de çok zeki, birikimli insanlar olduğunu. dogmatizmini sikeyim birader, ne kadar tatava yapıyorsunuz yahu? felsefeyi kendinizi rasyonalize etmek için kullanmaktan vazgeçin, vazgeçmiyorsanız da doğru düzgün öğrenin.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap