6 entry daha
  • ıstırap ve haz arasında bir simetri olmadığından, dünyaya gelmeye olumsuz bir değer yükleyen akımdır. insanlar için hiç varolmamanın, varolmaktan iyi olduğu fikridir.

    parerga ile paralipomena'da da kaleme alındığı gibi, ilk etapta, hiç kimse mutlu değildir, fakat çoğu kişi yaşamı boyunca kendisini hayal kırıklığına uğratacak, var olduğu iddia edilen bir mutluluk için çabalar. bu biraz da insan merkezci düşünmekten kaynaklanır, çocukluk döneminde bilinç dışına işlenmiş olan, doğanın insan mutluluğu için dizayn edildiği yanılgısından.

    antinatalizmi farklı açılardan değerlendirebiliriz.

    utilitaryen perspektifte, iyi eylemin faydayı en üst düzeye çıkaran olduğu söylenir. lakin en az acılar kadar sürekli olan bir mutluluk, insanların yaşamlarını idame ettirebilmek için yarattıkları pragmatik bir yalansa, iyi eylemin faydayı en üst düzeye çıkaran olduğu fikrinden daha mantıklı bir düşünce biçimi çıkacaktır ortaya ki bu, mutluluğu arttırmaya çalışmaktan ziyade, acıyı azaltmanın daha doğru, daha işlevsel olacağı fikridir. bu etik kurama negatif utilitaryenizm denir, bu yönden antinatalizm, negatif utilitaryen bir felsefe olarak değerlendirilir. antinatalist etikte, yaşamı boyunca çok mutlu olacağından emin olsak bile, dünyaya bir çocuk getirmek için ahlaki bir yükümlülüğümüz yoktur. fakat mutsuz olacağını öngörebiliyor isek, dünyaya bir çocuk getirmememiz ahlaki bir zorunluluktur. bu argümanlar, narveson'a aittir. fakat kendisinden sonra gelen antinatalistler de düşüncelerini ifade ederlerken, bu argümanları sık sık kullanmışlardır.

    bazı sistem karşıtları da antinatalizme yönelebilirler, ancak antinatalistlerin herhangi bir ekonomik ve siyasi sistem benimsemesi oldukça güçtür, sorunun kapitalizm olduğunu söylemek pek doğru olmayacaktır çünkü kapitalizm, özünde ekonomik darwinizmdir. darwinizm ise yaşamın kökündedir.

    bunların yanı sıra, kadınların türlerini sürdürmek için var oldukları düşüncesi, ne yazık ki hâlâ dünyada yaygındır. bazı feministler de, kadınların baskılanması ve natalizm arasında güçlü bir bağ gördüklerinden antinatalizme yönelebilirler. kadınları prokreasyon için baskılamak, onları erkeklere bağımlı bir sınıf haline getirir. erkeklerin pek maruz kalmadığı bu baskılama, kadınları özgürleştirecek olan fiziksel ve entelektüel bağımsızlığın gerekliliklerine aykırı olacaktır.

    bir diğer yandan kantçılar, kişinin ancak anne-babasının veya başkalarının çıkarları uğruna dünyaya getirilebileceğine dikkat çekerler.

    bireysel olarak antinatalist olmama rağmen; "bu dünyaya çocuk getirmek kötücül bir eylemdir." pedantikliği ile etrafa saldırmaktan ziyade, dünyanın kaçınılmaz olan değişiminde umut ışığını söndürmeye çalışmamayı daha doğru bulanlardanım. iyiyi ve kötüyü; soyut, matematiksel bir hedonik cetvel ile ölçmenin ne kadar mantıklı olacağı kişiye kalmış olmakla beraber, mevcut hedonik cetvelin gelecekte biyoteknoloji ile daha pozitif mertebelere kaydırılıp kaydırılamayacağı da oldukça ilginç bir tartışma konusudur. hoş olmayan deneyimlerin gen editlemeleri ile aşılıp aşılamayacağı, değiştirilmiş ödül sistemleri, kadınları cinsel rollerinden kurtaran yapay rahimler, sosyal devrimler: bunlar kantçı argümanlar hariç popüler antinatalist argümanları sarsabilirler.

    yine de o zamana kadar:

    "mama,
    i don't want to die,
    i sometimes wish i'd never been born at all."
148 entry daha
hesabın var mı? giriş yap