39 entry daha
  • i.ö. 100 senesinde roma'da (13 temmuz) doğmuş roma 'nın ilk doğu tarzı kral/tanrı heveslisi lideri.

    köklerini aeneas ve küçük asya (anadolu) ana tanrıçasına bağlayan eski patrici bir aileye mensuptu.küçük yaşlarda cinna'nın kızlarından biriyle (cornelia) evlenmişti. (i.ö. 84) bu yüzden halk partisine hep ilgi duymuştu. sulla, caesar'a bu parti ile olan ilgisine bir son vermesini ve karısından ayrılmasını (i.ö. 82) emretmişse de caesar razı olmamış ve bunun için medeni hakları elinden alınmıştır. hayatını da büyük bir zorlukla kurtarabilmiş ve ancak vesta rahibelerinin arabuluculuğu ile affedilmiştir. bundan sonra caesar'ın doğuya giderek orada askerliğini parlak bir şekilde yaptığını ve sulla öldükten sonra (i.ö. 78) roma'ya döndüğünü ve sulla anayasasına karşı yapılan parti mücadelelerine katıldığını görüyoruz.

    bu yıllarda, sulla anayasasına karşı cephe alan, onu yıpratan ve nihayet yıkanlardan biri de, bu düzenin kurulmasına yardım etmiş olanlardan m. licinius crassus'tur. crassus, sulla italya'da marius taraftarlarına karşı harbe karar verdiği zaman gelip onunla birleşmişti. sulla zamanındaki proscriptum'larla pek çok servet elde etmiş, sulla öldükten sonra da yaptığı yeni teşebbüslerle bu serveti arttırmasını bilmişti. italya'da geniş topraklara, ispanya'da gümüş madenlerine sahipti, elinde çeşitli sanatlardan anlayan yüzlerce kölesi vardı. iş sahasındaki başarıları sayesinde sulla'dan hemen sonraki devrin en kuvvetli şahsiyetlerinden birisi haline gelmişti. o da kendi parasıyla bir ordu teşkil etmek, sonra buna dayanarak bir diktatörlük kurmak istiyordu ki bu hareketin tehlikesi aristokrat sınıfın anlayışsızlığı yüzünden daha fazla artıyordu.

    i.ö. senesinde caesar propraetor olarak hispania ulterior eyaletini idare ettiği ve ilk askeri şöhretini kumandan olarak kazandığı esnada doğudan dönmüş olan pompeius, askerini dağıtmıştı ve artık resmi sıfatı bulunmayan bir fert olarak roma'nın kapıları önünde senatus'tan istediklerinin kabülünü bekliyordu. parlak bir zafer alayı (triumphus) tertip edebilmesi için münakaşasız müsaade edilmişti, fakat terhis ettiği askerlerine toprak temin etmeyi ve doğuda yaptığı işlerin tasdikini senatus reddetmişti.

    caesar, crassus ve pompeius arasında kurulan roma tarihinin ilk triumviri yönetimi için, bu üç insan bütün siyasi meselelerde birlikte hareket etmeyi yemin ile birbirlerine taahüt etmişlerdir.60 yılında gerçekleşen bu anlaşma başlarda gizli olmasına rağmen sonradan resmi yönetim haline geldi.

    üçlülerin istediği her önlem rahatlıkla alınabiliyordu. i.ö. 59 yılında consul seçilen caesar, büyük bir ustalıkla yürütüyordu işleri. hatta o yıla ; "julius caesar'ın consüllüğü" denir. senatus'u toplantıya asla çağırmıyor ve halk meclisi yoluyla hareket ediyordu.

    rullus'un tasarısına pek yakın bir toprak kanunu çıkarıldı; pompeius'un doğu seferindeki tüm eylemleri onaylandı; crassus'a pek bağlı ve öteki iş adamları; bedellerin üçte bire indirilmiş olması dolayısıyla devlet ihalelerinden korkunç kazançlar elde ettiler. bu önlem, para babaları yanında caesar'a da büyük bir rağbet kazandırdı. doğaldır ki; bu para babaları, caesar'ın hakkını da bol bol ödediler. caesar, bu usta politikası sayesinde, yeni bir yandaş topluluğu, halktan daha güçlü bir grubu bağladı kendisine. üç eyaletin birden, galya cisalpina, narbonnasis ve illiria'nın prokonsüllüğünü, hem de beş yıllığına üzerine almayı da ihmal etmedi bu arada.

    bütün bunlar, halkın iradesini yerine getirme kılıfı altında yapılıyordu. halkı olan bitenden haberdar kılmak için "hükümet işlemleri" hakkında yayın büroları kuruldu ve tarihte ilk gazete diyebileceğimiz, bir bülten çıkarılmaya başlandı.

    caesar, 14 yaşındaki kızı julia'yı ellilik pompeius'a verdi; kendisi de, gelecek yıl consul olacak olan calpirnius piso'nun -gene kendi kızı kadar genç- kızı calpurnia'yla evlendi.

    üçlü yönetim böylece, aşağı yukarı üç yıl ahenk içinde yürüdü. bu süre içinde üstünlük pompeius'da idi. ancak, işleri asıl yürüten- en faal ve yeteneklisi olarak- caesar oldu. ne var ki; üçlü yönetim, demokratik bir takım kelimelerle de maskelenmiş olsa, monarşiye doğru bir geçişti aslında.

    peki soru şu; monarşiye pompeius'dan daha çok yakışacak kim olabilirdi?

    hiç kuşkusuz caesar 'dı bu kişi. gerçekten dört dörtlük bir devlet adamıydı o. olağanüstü bir hatip, politikada uzağı gören ve cesur bir kişi, yetenekli bir yazar, parlak bir toplum adamı, kalabalıkların taptığı bir insandı. kinikti, her türlü ahlaki ilkeden kopmuş, içinden çıktığı halde aristokrasiden, şefi olduğu halde demokrasiden, başrahiplik yaptığı halde dinden nefret ediyordu. böylece, her şeyden sıyrılmış ve azade, sınırsız bir tutkunun beslediği düşlerini ve planlarını gerçekleştirebilirdi. üçlü yönetimdeki yoldaşlarıyla boy ölçüşebilmek için bir şeyi eksikti yalnız: onların ki kadar serveti ve onlarınki kadar zaferi.

    bunları sağlayabilmek için de, başta bir ordu gerekiyordu kendisine.

    caesar, önceleri küçük bir ordunun başında, cesur ve parlak bir harekat sonucunda, üç yılda fethetti galya'yı. klan toplumundaki çözülüşün sonucu olan korkunç iç çatışmalar da kolaylaştırdı bu fethi. 56 yılının sonunda, bütün galya caesar'ın elindeydi.

    bir roma eyaleti haline getirilmiş ve ağır vergiye bağlanmıştı. caesar, paraca ve kölece en zengin kişilerden biri olmuştu. kendisine bağlı insanları çoğaltmak için, avuç dolusu harcıyordu bunları. 55 yılında, roma'da görkemli binalarla süslü yeni forum'u yaptırmaya başladı; ve aldığı arazi, o zamanki parayla yüz milyonu aşıyordu.

    bu üstünlük, üçlüler arasındaki ilk sürtüşmelerin kaynağı oldu. pompeius, 57 yılından başlayarak, caesar'ın has adamı, halk temsilcisi clodius'a karşı manevralar çevirerek, onun rakibi milo'yu destekliyordu ve cicero'ya yaklaşma içindeydi. cicero ise on altı aylık bir sürgünden sonra pompeius'un önerisiyle affedilmiş ve roma'ya dönmüştü. pompeius ve crassus, caesar'ın etkisini dengelemek için bir askeri dayanak sağlamanın arkasındaydılar. 56 uılında, aralarındaki sorunları çözmek için caesar, pompeius ve crassus, caesar'ın kışlık malikanesinde bir araya geldiler. bu görüşme, taçsız kralların bir kongresi oldu gerçekten. yeni bir uzlaşmaya giderek yeni bir dengeye vardılar aralarında; pompeius ve crassus, i.ö. 55 yılı için konsül seçileceklerdi, daha sonra da pompeius hispanya'ya, crassus, suriye prokonsüllüğüne gidecekti. caesar'ın galia kumandanlığı da beş yıllığına uzatılmıştı. bu görüşme, uzlaşmazlığı bir an için çözümlemişti. fakat üçlü yönetim, kaçınılmaz sona yaklaşıyordu yine de; crassus, konsüllüğünün bitmesini beklemeden suriye'ye hareket etti. para tutkusuna, caesar'ın yüreğinde tutuşturduğu zafer tutkuları da eklenmişti. suriye'den taşıp büyük fetihlerde bulunacaktı. neler yapmak istemiyordu ki? 53 yazında, partlar, ordusuyla beraber kendisini de yok ederek son verdiler bu düşe.

    üçlü yönetim ikili yönetime dönüşmüştü: caesar ile pompeius karşı karşıyaydılar. ne var ki; pompeius, eski ortağından git giide koparak, onun düşmanlarına, roma'nın tutucu çevrelerine yaklaşmayı arıyordu. bu çevreler ise, pompeius'u uzlaşmaya daha yatkın bulduklarından caesar'a oranla "ehveni şer" olarak görüyorlardı onu. 57 yılından başlayarak, roma'daki açlık nedeniyle, başkentin yiyecek içeceği için - ve cicero'nun desteğiyle - pek geniş yetkilerle donatılmıştı. pompeius, hispania'ya gidecek yerde, valilerle yönetiyordu orayı. 52 yılında beklenmedik bir şey oldu; seçim mücadelesi, clodius ile milo 'nun yandaşları arasında sokak savaşına dönüşüp, clodius öldürülüp, roma da yöneticisiz kalınca, senato, durumdan yararlanıp, pompeius'u -diktatörlüğe benzeyen- olağanüstü yetkilerle donattı; caesar'ın en korkunç düşmanlarından aşırı gerici cato'nun önerisi üzerine, "yardımcısız konsül" bile seçildi.

    roma'nın tutucu çevrelerinde de, başında pompeius'un bulunacağı, senatus ile yumuşatılmış bir monarşi doğrultusunda köklü bir devlet reformunun gerekliliği açıktan açığa konuşulmaya başlanmıştı. bu gerici kuramı ise cicero işliyordu.

    marcus tullius cicero; i.ö. 51 yılında yayınladığı "de republica" adlı eserinde; "dizginsiz özgürlük, özgür halkı tutar, köle haline getirir." der ve ekler; "hükümet biçimlerini özleri bakımından karşılaştırdığımızda monarşi rejimini kötülemek için hiç bir neden olmadığı gibi, bana sorarsanız bütün öteki rejimlerin üstüne koymalı onu. -yeter ki hükümdarlık, eski roma kralları gibi seçimle gelsin ve otoritesi de senatusa tabi olsun.-

    işte cicero, böyle bir görevin kendisine verilmesi halinde hiç de karşı çıkmayacağını, satır aralarında anlatmak istiyordu belki de..

    bununla beraber, pompeius'un "prensliği" kısa sürdü; caesar'ın i.ö. 55-50 yılları arasında galia'da karşılaştığı güçlükler sayesinde sürebilmişti, süreceği kadar. caesar gerçekten germen istilasını püskürtmüş, hatta britania'yı fethetmeye kalkışmış idiyse de, i.ö. 52 yılında hemen hemen bütün gallia başkaldırmıştı kendisine karşı. başlarındaki vercingetorix başkaldırıya gerçekten ulusal bir nitelik de kazandırabilmişti. ne var ki uzun ve çetin uğraşmalardan sonra; caesar bu başkaldırının üstünden geldi. vercingetorix 'i teslim aldı ve gallia'yı da kana boğdu.

    arkadan pompeius'la ve roma'da günden güne azan gerici partiyle kozunu paylaşmaya kalkıştı. caesar'ın uzamış kumandanlığına son verip; yerine bir başkasının atanması sorunu, senatonun önüne bile getirilmişti. caesar'ın düşmanları konsüller daha ileri giderek, yurdu savunma adına, pompeius'un üstüne yürümesi emrini verdiler ve italia'daki bütün birliklerin kumandanlığına atadılar onu. caesar da yanına sığınmak zorunda kalmış halk temsilcilerini bahane ederek halkın yüzyıllık haklarını savunma adına; pompeius'un giderek roma'da gericiliğin üzerine yürüdü.

    iç savaş ve caesar' ın diktatörlüğü

    caesar, pompeius seferberliğini bitirmeden; italia ve roma'yı işgal etmeyi aklına koydu. ordusunun asıl büyük bölümünü, beklemeden bir birliğin başında, italia'yı galia'dan ayıran sınırı rubicon ırmağını ani olarak aşmaya karar verdi ve aştı. i.ö. 49 yılı ocağının başlarıydı; işitilmemiş bir panik içindeydi bütün italia. tarihçi diyor ki; "öyle şiddetli bir fırtınaydı ki bu; hiç bir yönetici, ne akılla durdurabilirdi onu, ne de otoriteyle pompeius beraberinde senatorler ve öteki yöneticiler olmak üzere roma'yı terkettiler. halk katında hiç bir destek bulamadı. yalnız aritokrasi idi. kendisini tutan şövalyeler, plebs, italyan kentleri hepsi ve açıkça caesar'dan yana idiler. pompeius ve beraberindekiler, doğuya doğru gemiye bindiler. pompeius, direnişi örgütlemek üzere; doğudaki eski ilişkilerinden yararlanmak istiyordu.

    caesar savaşmadan roma'ya girdi. iki ay içinde de bütün italya'yı aldı.

    daha sonra da; i.ö. 49 yılında diktatör ilan edildi.

    iç savaş kendine özgü bir niteliğe büründü bu kez. 5 yıl sürdü. ve bütün roma imparatorluğu'nu hemen tüm eyaletleri içine aldı. caesar'ın elinde yeterli asker ve donanma olmadığından pompeius'u birden kovamadı. pompeius ise yunanistan'da büyük bir ordu düzenledi ve güçlü bir donanma sağladı. caesar, batıda hazırlıklarını tamamlama yolunu yeğ tuttu. sicilia'ya ve sardunia'ya egemen oldu. africa 'yı işgal etmek için; gönderdiği birlikler numidialı mülk sahipleri pompeius'u tuttuklarından yenildiler. kısa bir mücadeleden sonra hispania'yı elde etti. i.ö. 48 yılında da pompeius'un üzerine yürüdü. pharsalia'da onu acı bir yenilgiye uğrattı. roma'nın kaçak hükümetinin tüm üyeleri elindeydi. büyük bir bölümü ve cicero kendiliğinden direnişi kestiler. caesar, sürgünü kabul etmiyordu. ilkesi bağışlama idi. pompeius, mısır'a sığındı. orada küçük kral, xii ptoleme'in sarayındakilerce öldürüldü. onlar da kralla mücadele halinde olan kız kardeşi cleopatra'ya karşı caesar'ı bu yolla kazanmanın hesabı içindeydiler, zira; işte bu yüzden de savaş bitmedi. caesar pompeius'un katillerini cezalandırma bahanesiyle ama aslında zengin krallık hazinesine el koyma amacıyla mısır'a girdi. pompeius'a görkemli bir cenaze töreni yaptırıp; anısına bir anıtkabir diktirdi. katillerini de ölüme mahkum etti. ptoleme'yi tahtından indirerek; cleopatra'ya tacı verdi. düşük kralın yandaşları ayaklanıp iskenderiye savaşı adı verilen bir savaşa yol açtılarsa da birşey elde edemediler.

    ne var ki; pompeius'un küçük asia 'da (anadolu) , africa ve hispania'da bulunan eski bağlaşıklarını ve yığınla yandaşını yenmek için daha gerekti. caesar iç savaşa son verdikten sonra, hızla roma'ya döndü. tarihçi diyor ki; "dönerken, kendi önüne çıkabilecek tek bir kişinin olabileceğinin içinde.. öylesine güçlüydü. ancak pek pahalıya elde edilmiş bir zaferdi bu." roma'da nüfus sayımı yaptırdığında, savaştan önceki nüfusa oranla yarı yarıya azalmıştı halk.

    ve roma yeniden, başıboş askerlerin egemenliği altına girdi. daha hafif biçimiyle de; olsa tıpkı sulla zamanındaki duruma benziyordu. tablo askerler asıl gücün kendilerinde olduğunu bildiklerinden istedikleri gibi hareket ediyor, başkaldırıyor, vaad edilen büyük uluğfelerini istiyordu. i.ö. 47 yılında africa seferi öncesindeki başkaldırı gerçekten de tehlikeliydi. caesar'ın araya girmesiyle; roma bir yağmadan kurtuldu. caesar, askerlerin öfkesini bastırmayı ve onları itaat altına almayı pek iyi biliyordu.

    ama gene de alacaklarını alıyorlardı.

    herşeye karşın; caesar, emekli askerlere; daha önce başlamış olan toprak dağıtımını bitirecek zaman bulamadı. ancak lütuflara, zenginlere boğulmuş gözdeleri marcus antonius, mamurra ve ötekiler işitilmemiş bir debdebe içinde yaşıyorlardı. şölenlerde ve içki alemlerinde milyonluk servetleri eritiyorlardı. caesar'ın engellediği tek şey vardı; sürgünler, kırımlar ve mala el koymalar.. sulla zamanının bu aşırılıklarından sonuna değin uzak durdu.

    ancak caesar'ın kendisi de iktidarın aslında orduya dayandığını saklamıyordu. sulla gibi o da imperator ünvanını aldı. kendi adına bastırılan paralarda (imperator pater patriae sürekli diktatör) kelimelerini görmekteyiz. yurdun babası ve dictator ünvanlarının eklenişi bu askeri iktidarın özünde tüm sivil topluma yayıldığının cumhuriyetin bir askeri monarşiye dönüşmekte oluşunun bir işaretiydi. başıboş askerlerin diktatörlüğü, i.ö. 40 yılında ,sulla zamanındaki gibi, gerici ve halka karşı bir nitelik aldı. açıktan açığa oysa caesar demokrat partinin bir zaferi olarak görülüyordu. ve catilina'nın programı çerçevesinde bir hükümet darbesi bekleniyordu. pompeius ile italia'dan kaçıp gitmiş olan tutucuların ve büyük sahiplerinin i.ö. 49 yılında cesar'ın eline geçmesiyle ortada dolaşan panik bunu gösterir.

    ve bu arada güneş yılına yeni takvim yapıldı,aslına bakılırsa, doğudaki yönetim biçimi; pek hoşuna gitmişti caesar'ın. özellikle tanrılaştırılan ve sınırsız yetkili kralları, gösterişli saray yaşamı ve geniş bürokratik örgütüyle mısır'daki monarşi dikkatini çekmişti. aynı şeyi roma'da da uygulamaya kalktı. senatus'da debdebeli giysiler içinde altın bir tahta oturdu. ailesinin tanrısal bir kökenden geldiğini hatırlatıp, adlarına tapınak yaptırttı. mısır kraliçesi cleopatra, daveti üzerine roma'ya geldi. o'nunla evlenip kral ünvanını alması bekleniyordu. caesar'ın yandaşları da, heykellerini altın taçlarla süslüyor ve herkesin içinde taç sunuyorlardı kendisine. ancak vakit gelmemişti henüz. halk bu monarşik gösterileri, mırıltılarla karşılıyordu. caesar da kendini kral ilan etmekten vazgeçti ve kamuoyunun içine hazır olmasına erteledi bunu.

    i.ö. 45 yılında caesar, bir büyük doğu seferi için hazırlıklara başladı. parthların sınırlarındaki roma eyaletlerini istila tehlikesi belirmişti. yola çıkmışken, aşağı tuna'da kurulan yeni ve güçlü bir krallığa da son vermek niyetindeydi. ne var ki; yola çıkamadı. hareketinden dört gün önce; i.ö. 44 yılının 15 martında, senatus'da cumhuriyetçilerin tertibiyle öldürüldü.

    böylece caesar, eserini tamamlamak giderek roma'ya dayattığı monarşi ve askeri nitelikteki (imperial) rejimi güçlendirmek için yeterli zamanı bulamadı. ancak yapacağını yapmıştı gene de. cumhuriyete öylesine bir darbe vurmuştu ki; sulla'nın ölümünden sonra, yapıldığı gibi yeniden kurmak olanağı ebedi olarak yoktu artık.

    http://www.roma-imparatorlugu.com/
285 entry daha
hesabın var mı? giriş yap