482 entry daha
  • ben süperkahramanlarla ilkokuldayken dc comics'in superman'i ile tanıştım. uçabilen, kurşun geçirmeyen, gözünden ışın saçan, bildiğin yenilmez, yarı-tanrı gibi bir tip. tek zaafiyeti bir kimyasal: kriptonit, ondan da dünyada pek yok. rahat arkadaş. kutupta buzdan sarayı var, kripton soylusu. istediği zaman uçup orada takılabiliyor. boş vaktinde can sıkıntısından gazetede çalışıyor. metropolis adında kurgusal bir şehirde yaşıyor. çok sıkışırsa zamanı geri de çevirebiliyor. dünyaya bebe olarak geldiği zamandan beri süper. tek derdi kötülerle savaşmak. (bkz: lex luthor/@ssg).

    kısa zaman sonra stan lee'nin marvel comics'inin spider-man'ine denk geldim. evet spider-man'in de süper güçleri vardı ama uçuk değildi. kurşun gayet geçiriyordu. uçamıyordu, en fazla kendi icat ettiği ağları fırlatıyordu. süperliği o istememişti, kazayla süper olmuştu. bununla başa çıkmayı becerememişti. başta iyiliği umursamadan para için şov dünyasına girmiş sonra bu umursamazlığı yüzünden amcasının ölmesi sebebiyle yaşadığı travmayla kötülerle mücadeleye karar vermişti.

    spider-man, kötülerden çok hayatın ona yıktığı yüklerle mücadele ederdi. kripton asilzadesi değildi. queens'te bir evde yetim olarak büyümüştü. kendi evine çıkabildiği zaman kirayı yetiştiremediği olurdu. o yüzden ev sahibine görünmemek için eve tavandan girerdi. buzdolabındaki sütün son kullanma tarihi geçmiş olurdu. hastalandığında evde tek başına mücadele ederdi, eskaza mary jane gelir de çorba yapmazsa eğer. sırf kirayı yetiştirebilmek için esas işi gazete fotoğrafçılığı dışında rakip gazeteden de ek iş aldığı olurdu.

    süper kahramanlığı hayatını tökezletirdi. ilişkileri iki kimliğini ayrı tutma zorunluluğundan dolayı sıkıntılı geçerdi. bu clark kent'in "louis lane öğrenirse zarar görür" endişesi kadar mekanik ruhsuz değil. para kazanmak için kendinden ölesiye nefret eden gazete patronuna kendi fotoğraflarını satardı. bir dahi olmasına rağmen okul hayatı da sıkıntılı geçerdi. hayatındaki kadınlarla ilgili duyguları karmakarışık olurdu, bu onu yıpratırdı. clark kent gibi yancı sevgili tutan bir tip değildi. 80'ler spider-man'lerinde en çok peter'ın duygusal gitgellerini okurdunuz. özellikle the spectacular spider-man serisinde bunlar çok vurgulanırdı.

    ben hayatın ne kadar zorlu bir mücadele olabildiğini, ve bunun da hayatın bir parçası olduğunu, ilkokulda spider-man sayesinde öğrendim.

    ancak spider-man stan-lee'nin tek "insani" karakteri değildir. mesela kaçırılıp üzerilerinde zorla yapılan uyuşturucu deneylerinden dolayı istemedikleri süper güçlere kavuşan cloak & dagger da kader kurbanı süper kahramanlardır. keza punisher bildiğin karısının ölümünün travmasını atlatamayıp kafayı yemiş, ruhsal hastalıklarla mücadele eden bir anti-kahramandır.

    marvel evreni hayatın gerçek problemleriyle doludur. dünyada, gerçek şehirlerde geçer. her üç maceradan birinde toplumsal bir sorun ele alınır. dc comics ile bu tarz ayrımı stan lee'nin eseridir. eminim o fark bugün kapanmıştır ama marifet bunu 60'larda yapmakta.

    60'larda, siyahilerin hak mücadelelerinin en hararetli olduğu, onlara hala çok kötü davranıldığı yıllarda, tarihteki ilk siyahi süper kahraman olan black panther'ı stan lee yaratmıştır.

    aynı şekilde ilk gay süper kahramanı olan northstar'ı da gay hakları mücadelesinin, onur yürüyüşlerinin başladığı 70'lerde stan lee'nin marvel'ı yaratmıştır. süper kahramanların insan tarafını, insanların da süper kahraman tarafını vurgulamıştır.

    stan lee'nin yaptıkları salt ticari kaygılarla açıklanamaz. öyle olsaydı kendisinden önceki 30 yılda dc comics yapmış olurdu ya da her yaptığı çok tutardı. öyle de olmamış.

    marvel'ın superman gibi karakteri yok mu? var. mesela thor. asgard asilzadesi. uçuyor kaçıyor. ancak thor'un dünyada var oluş sebebi ailesinin onu kovması. dünyaya sürgüne geliyor. ailesinin istenmeyen üyesi. kültürel çatışmalar yaşıyor. kısacası konumunun ayrıcalıklarından istifade edemiyor. en ayrıcalıklı olanın bile geçmesi gerektiği sınavları thor'la görüyoruz.

    thor'dan daha büyük silver surfer var. bildiğin kozmik enerjiyle dolu bir varlık. thor gibi yarı tanrıdan öte kainatın özütü gibi adam. ona rağmen aslında köle olarak çalıştırılıyor. galactus için kainatta gezip enerjisi emilecek gezegen arıyor. bu gezilerinde bolca felsefe yapıyor, varoluşu sorguluyor. tek başına milyonlarca yıl uzayda kalınca gireceğin tür bir travma. sonra dünyaya denk geliyor. dünyalılardan insanlık öğreniyor. insan tarafı ağır basıyor. galactus'a kafa tutuyor. isyankar bir yalnız oluyor.

    yani stan lee ekolünün genel deseni gerçek gücü öne çıkaran unsurun zaafiyetler olduğu. her kahramanı zayıflıklarıyla, sıkıntılarıyla, dertleriyle tasalarıyla biliyoruz. bizle kahramanı bağlayan şey onun güçleri değil zayıflıkları oluyor. "biz de aynı mücadelelerden geçiyoruz" hissi oluyor. bir ergenin en iyi alaka kurabildiği kahramanlar x-men'in toplumdan afaroz edilmiş, güçlerini kontrol edemeyen, yalnız bırakılmak isteyen ergenleri the new mutants oluyor.

    bir noktada dc comics ve diğer tüm çizgi romanlar da bu ekolü kucaklıyorlar. mesela spawn marvel'dan çıkmamasına ve stan lee yaratmamış olmasına rağmen gayet klasik bir stan lee karakteri. hikayeler de artık "kahraman" ve "kötü" ayrımının net olmadığı, herkesin zaman zaman kötü ya da kahraman olabildiği daha gerçek temalara doğru yol alıyorlar.

    stan lee, karakterleri ve hikayeleriyle modern ve gerçek bir mitoloji yarattı. yeni bir ekol çizdi. hayatın zor anlarının onun sonu olmadığına, tam tersi özü olduğuna ikna etti. kirayı zamanında ödeyebildiğimiz her gün büyük bir işin altından kalktığımızı hatırlattı. kendi karakterleri için olduğu kadar, ezilen, hakları için mücadele eden kesimlerin de süperliğini vurguladı. hatta belki de yeni kahramanlar yaratmadı, sadece onları görebilmemizi sağladı.

    teşekkürler koca yürekli adam.
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap