9 entry daha
  • ekonomik açıdan ele almak gerekirse katma değer üretmeyi becerememeleridir.

    bunun temeline inildiğinde ise yerleşik anlayışın daha doğrusu yerleşik kültürün ilerlemenin önündeki en büyük engel olduğu fikrini savunuyorum. bu noktada neye göre kime göre ileri diyerek ortadaki gerçeği görmezden gelen, gelmek isteyen yaklaşımların aslında kültürlerine sarılarak kendini huzurlu hissetmeye çabaladığı ise aşikar.

    yüksek katma değer üretimi için ne gereklidir?

    1) akla ilk gelen tabii ki yüksek eğitimdir. bu gerçeğin aksini iddia etmek mümkün değildir, çarpılırsınız. bunun eğitim olmasının nedeni ise günümüzde yıllardan beri süregelen yoğun bilgi birikimi nedeniyle katma değer üretebilmek için uzmanlaşmaya olan ihtiyaçtır. kısacası niteliği yüksek emek gerekir.

    2) katma değer üretimi için gereken bir diğer şart ise sermayedir. ama bu sermayenin birikim sürecinin ise baştan aşağıya nitelikli emek üzerinden üretilmiş olması gerekir.

    geleneksel olarak düşük katma değer üreten sektörler üzerinden biriktirilmiş olan sermayenin niteliği yüksek emeğe herhangi bir ihtiyaç duymayacağı aşikardır.

    sanayi gelişim süreçlerine yetişmekte zorlanmış bir toplumun, bu süreçlerin öncülüğünü yapmış bir topluma yetişmesi hiç kolay olmayacaktır ama imkansız olmadığını ispatlayan güney kore gibi örnekler de vardır.

    o zaman şu soru sorulmalıdır, bir toplumda yüksek katma değer üretiminden elde edilmiş sermaye gruplarının oluşmasının önündeki engel nedir?

    temel engel eğitim eksikliği değil kültürdür, en azından gelişmekte olan ülkeler için bu geçerlidir. gelişmemiş ülkelerde eğitime erişim şansı tamamen sıfırlanmış olduğundan dolayı, bu toplumlar için eğitim yerleşik kültürden de önce gelen bir neden olacaktır.

    öte yandan, toplumun geneline yaymayı başaramamış olsalar dahi gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere olan beyin göçünü sonuçlarıyla birlikte ele almak gerekirse bu toplumların temel sıkıntısının eğitimsizlik olmadığı ortadadır.

    temel neden yerleşik kültürdür ve bu kültürün çeşitli şekillerde eleştirilmesi türkiye gibi ülkelerde ciddi bir reaksiyonla karşılanmanıza sebep olacaktır.

    mühendislikte odtü, boğaziçi vs, tıp alanında hacettepe, çapa, cerrahpaşa vs ya da mülkiye, çeşitli köklü hukuk fakülteleri olan bir ülke olarak türkiye’de kaliteli eğitimin olmadığını iddia edemezsiniz. ha ortalama eğitimin kalitesiz olduğunu savunabilirsiniz ama bu başka bir konudur.

    mesele şudur, bir insan eğitim yoluyla sınıf atlayabileceğine inanmazsa veya sermayesiyle iş kurduğunda devletin yerleşik sistemiyle ya da mafyanın çeşitli şekillerde ne kazancına ne de sermayesinin varlığına el koymayacağına inanmazsa eğitim kişinin kendi istediklerine ulaşma dürtüsü olma özelliğini kaybeder, ve şurası gerçek ki insanların pek azı eğitimi nedenselleştirecek idealizme sahiptir.

    son cümlemin başka bir tercümesi şudur, bugün bu ülkede doktora yapan hiç kimse bir gün bir nobel ödülü kazanma hedefinden ötürü doktora yapmıyor. rahat yaşam, toplumsal saygınlık, statü vs unsurların baskınlığından dolayı yapıyor.

    amerikan idealizmini incelerseniz, bugün neden kapitalizmin dünya’ya hakim ideoloji olduğunu anlarsınız. kapitalizm bireylere mülkiyet hakkını ve katma değer üretimiyle bencil arzularına ulaşma şansı tanıması nedeniyle toplumsal ilerlemeye kapıyı açabilmiştir.

    buradaki kritik nokta ise bunun katma değer üretimiyle yaratılmasına izin vermiş olmasıdır. bu üretim olmaksızın yapılanlar sermayenin el değiştirmesinden ibaret olur. nitelikli katma değer olmadan ortadaki pasta büyümez. bu pasta büyümezse insanın içindeki bencil dürtü başkasının pastasına göz diker. pastanın büyütülmesi yerine başkasının pastasına yol veren bir yerleşik kültürde, pastasını beğenmeyen bireyler pastasını büyütmek için farklı yöntemler seçerler.

    bu yöntemlerin ortak noktası ise pastayı büyütmenin değil pastadaki payını başkasının pastasını alarak büyütmeye çalışmalarıdır. bu yapı yerleşik kültürü besler.

    gerçek durum: isveç’te herkes trafik kurallarına harfiyen uyarken, istanbul’da sola dönüş cebini sola dönmek için değil sağdaki trafiği baypas ederek sıra bekleyen arabaların hakkını yiyen onlarca davar vardır.

    soru: isveç’te bunu yapan kimse yokken türkiye’de neden bu hareketi sergileyen onlarca davar vardır?

    1. cevap: isveçliler hıristiyan, biz müslüman olduğumuz için.

    2. cevap: isveçliler ateist biz müslüman olduğumuz için.

    3. cevap: onlar isveçli biz türk olduğumuz için.

    4. cevap: onların yerleşik kültürü böyle bir davranışa izin vermediği bizim kültürümüz ise izin verdiği için.

    sizce bu sorunun cevabı hangisi kısmını okuyucunun takdirine bırakıyorum. yerleşik kültür dediğimizde vurgulamak istediğimiz şey sadece sermaye birikim adımlarında izlenen ahbap çavuş kapitalizmi uygulamaları değil, ya da belediye başkanının bir yakınına her sene sağlam kaldırımları tekrar yaptırma ihalesi verilmesi de değil, aynı zamanda toplumsal kurallara, ki buna trafik de dahildir, gösterilen ehemmiyettir.

    bunun arka planındaki en önemli gerekçe ise eğitimi toplumda dikey yükselme aracı olarak görmekten vazgeçen, vazgeçmek zorunda bırakılan halktır. türkiye’de kaliteli eğitim az da olsa hala var ama o kaliteli eğitimin bireyin bencil isteklerine erişiminde bir araç olma özelliği getirilen her ötv zammı ile kaybolmaya yüz tutuyor.

    bugün amerikan ordusunun dünya üzerindeki tartışmasız hakimiyetini düşünelim. bu kuşkusuz sahip oldukları teknolojinin getirdiği bir özelliktir.

    peki bu teknolojinin eşdeğeri soğuk savaş boyunca sovyetlerde yok muydu?

    kesinlikle vardı. sovyetlerde olmayan şey ise amerikan idealizmiydi. ingiliz kralı 3. george’nin çaya getirdiği ek vergi sonucu patlayan isyandan, philedelphia konvansiyonuna, abraham lincoln’ün bitirdiği amerikan iç savaşından, second amendment’a, özel mülkiyete atfedilen önemden thomas jefferson’ın tiranlığa karşı söylediklerine kadar varan onlarca gerçek sayesinde bugün bulundukları konuma yükseldiler.

    bugün tartışmasız en ileri askeri teknolojiye sahip olmalarını sağlayan en önemli nokta bireye katma değer üretimiyle bencil isteklerine ulaşma şansı tanımalarıydı. geri kalmış toplumlarda bu şans geleneklere bağlılık nedeniyle bir türlü tanınamadı, önüne sürekli set çekildiği için de katma değer üretimleri sürekli akamete uğradı.

    türkiye ölçeğinde ele alalım. büyümek için dolarla borçlanmak zorunda kalıp sürekli cari açık vererek borçluluğunu yükselten bir makroekonomik yapıya sahibiz. ülke yapısı ise oldukça muhafazakar, değişime kapalı, hiyerarşik ve hepsinden önemlisi son derece agist. yani yaşlıların genel olarak toplumsal seviyede daha fazla itibar gördüğü bir yapısı var.

    bunun en iyi ispatı ise son seçimlerden önce yaşanan vaatlerde saklıdır. emeklilere verilen ve bütçeye 24 milyar lira yük bindiren emekli ikramiyeleri seçimden önce açıklanmış ve gençleri ilgilendiren bedelli askerlik ise saçma bir temel eğitimle ve seçim öncesi vaatlerin yarattığı bütçe açıklarının kapatılması için çıkarılmıştır.

    türkiye’de yaşlılar her zaman gençlerden daha fazla itibar görür. toplumsal hiyerarşinin oluşturulmasında döşenmiş taşların en öenmlilerinden birisi budur. sermayesiyle risk alıp iş alanı yaratacak veya yoğun bir eğitim sürecine girip eğitimyle sınıf atlamaya çabalayacak olan gençlerin genele oranı her geçen gün azalıyor ve azalmaya da devam edeceğe benziyor.

    nitelikli eğitimi bile yurtdışında yaşama hayali üzerine inşa etmeyi planlayan gençlerle bu ülkeyi cari fazla vererek ortalama %6-7 büyüyecek bir makroekonomik yapıya kavuşturamazsınız.

    kime göre neye göre ileri diyerek kendinize geleneklerinize sarılmanın kapısını açıp, makroekonomik yapıyı değiştirecek yerleşik kültür reformunu hayata geçirmenin önünde durarak katma değer üretemezsiniz.

    askeri ve politik nedenlerle ihtiyacınız var diye, az miktarda kaliteli eğitim almış mühendisleri katma değer hedefiyle değil siyasi saiklerle savunma sanayine mahkum ederek katma değerli üretim ve verimli makroekonomik yapı elde edemezsiniz.

    kısacası nitelikli katma değer üretim yollarını kariyer ana hedefi yapmayan, yapamayan yerleşik kültürle nitelikli sermaye birikimi yaratamazsınız, bunu yaratamazsanız borçlanmadan büyüyemezsiniz, borçlanmadan büyüyemezseniz ekonominiz kırılgan olur, ekonominiz kırılgan olursa manipülasyonlara açık hale gelir, açık hale gelirse dış güçler bunu kullanır.

    ondan sonra da çıkıp, rasyonaliteyi yıllar evvel terk etmiş bir topluma bizi kıskanıyorlar diyerek, toplumu buna inandırabilirsiniz ama asla cari açık vermeden büyüyecek bir makroekonomik yapıyı kuramazsınız çünkü yerleşik kültür buna asla izin vermez.
11 entry daha
hesabın var mı? giriş yap