5 entry daha
  • 1949 yapimi, sinema tarihinde iz birakmis akira kurosawa filmi.

    70 yil oncesinin teknik olanaklariyla, dusunusuyle, izleyici kitlesiyle ortaya koyulmus. bugun ise daralmadan, gosterimdeki guncel filmlerin bazisindan belki daha carpici akip gidiyor.

    toplumdan cikardigi kesitler, cizdigi manzaralar, kenarda kiyida duran kisilerin bile ozellikli canli resmedilisi, kovalamaca sahnelerindeki ve kalabalik dis mekanlardaki devinim, dogal sahici diyaloglar, araya serpistirilip vurguyu arttiran zitliklar (sahne onundeki senlikli guluslerle sahne arkasindaki tukenmis yilginlik gibi, sen yuvasinda esinin katledilmis kanli cenazesini gorup anlamsizlik derininde bogulayazan kocanin ezip cignedigi bahcedeki domatesler gibi), hep yerli yerinde, leziz.

    savas sonrasi tokyo’sunda sicak, nemli, bunaltici bir mevsim. baslangictan bitis jenerigine perdeden eksilmeyen bu yakici bogucu sicak, donemin japonya toplumsal iklimini anlatmak icin bicilmis gibi.
    dili disarda kopek, elinde mendil yuzunu silip duran adam, otobuste burun diregini kiran kokular, terden sirilsiklam olmus kadin elbisesi. sinema okullarinda gorsel anlatim icin kullanilan pek cok temel ornek, hatta sinav sorusu, 70 yil oncesinde kurosawa’nin vizorunde somutlanmis.

    ayni otobusun rahatsiz, sikisik, kokusuk kabininden firlayan iki adam. muhtemel ikisi de buyuk savastan sag cikmis gaziler. belki ikisi de cantalarini (yani, varlarini yoklarini) savastan donerken caldirip yitirmisler. ama simdi biri olumune kaciyor, biri kovaliyor. cunki biri toplumun curumuslugunu, ugruna olunen degerlerin kokusmuslugunu, rezillikleri, harabeleri, yoksunlugu, orospulugu gorup bos vermis. haydut olmus. oburu ise bu boslukta sallanirken, aranirken, polis memuru donuna girmis.

    ilerleyen sahnelerde memur murakami sucun, haydutlarin izlerini surerken pılık pırtık adamlar’in arasinda sokaklarda, kenar mahallelerde, batakhanelerde, avare bir sokak kopegi gibi geziniyor. gordukce, sordukca yakinlik duyuyor, ahvali seraiti anlar gibi oluyor.

    memur murakami sucluyu yakaladiginda gururu onariliyor, ozundeki sucluluk azabi biraz hafifliyor. ama tam rahatlayamiyor. katille, haydutla, ozunu ayiran cizgiyi pek secemiyor cunki. gormus gecirmis dedektif sato, “koyun surusunu kurtlarin arasina birakmamak” luzumunu, “sokaklarin kuduz kopeklerden temizlenmesi” geregini animsatiyor.
    ve bu davayi (gecmisi, olmus bitmisi, yanmis yikilmisi) unutup, gelecekte cozecegi yeni davalara odaklanmasini salik veriyor.

    tipki mizoguchi’nin bir kac yil sonra unutulmaz filmi ugetsu monogatari’nin sonunda “bu enkazin ortasinda ne yapmali?” sorusuna verdigi yanit gibi.
    dedektif sato’nun tavsiyesini, mizoguchi’nin yanitini takip eden japonya, dehset verici yanginin enkazinda yesertir cagimizin toplumunu.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap