11 entry daha
  • kendileriyle savaşanlar, zweig’ın yazdığı biyografilerden, yayımlanış tarihine göre ikincisi. zweig bu kitapta sırasıyla hölderlin’e, kleist’a ve nietzsche’ye değiniyor. zweig bu şair ve yazarların yalnızca yaşamına, duruşlarına ve eserlerine kulak vermekle kalmıyor; taşıdıkları acının veya verdikleri kavganın onların eserlerine nasıl yansıdığını detaylarıyla inceliyor aynı zamanda. hem nietzsche’yi çok sevdiğimden, hem de hölderlin’in sonradan delirmiş bir şair olduğunu bildiğim ve merak ettiğimden okumak istedim bu kitabı; ve merak ettiğimden çok daha fazlasını buldum. zweig’ın yazdığı biyografilerin en sevdiğim yanı, ele aldığı kişinin salt doğumunu, yaşamını ve hayatını anlatmaması; ve hatta bunlardan çok, o kişinin doğumundan ölümüne kadarki içsel durumunu anlatması. çünkü bir yazarın nerede doğup nerede yaşadığı hakkındaki bilgiler birçok kaynakta var, ama zweig bu yazarları öyle bir inceliyor ki, bir biyografiden çok daha fazlası çıkıyor ortaya.

    “goethe için bile şiir hayatın sadece bir parçasıyken, hölderlin için hayatın koşulsuz anlamıdır.”

    “onu kıracak olan şey önce sertleştirir onu, sertleştiren şeyse kırar.”

    “kim acısının üstüne çıkarsa, o yükselecektir.”

    “onun yolculuklarının neredeyse hepsi nihayetinde anlamsızdır, hiçbir amaçları yoktur ve çoğunlukla doğru dürüst hedefleri de yoktur.

    “friedrich nietzsche’nin tragedyası bir monodramdır: kısa hayat sahnesine kendisinden başka karakter çıkarmaz. çığ gibi ardı ardına gelen bütün perdelerde o yalnız güreşçi, kaderinin fırtınalı havasında hep tek başınadır, kimse yanına yaklaşmaz, kimse karşılamaz.”

    “hiçbir insanı, hiçbir eşi, hiçbir izleyicisi yoktur friedrich nietzsche’nin bu kahramanca tragedyasının: ama aslında gerçek bir sahnesi de yoktur, manzarası yoktur, dekoru, kostümü yoktur, adeta düşüncenin havasız ortamında oynanır.”

    (bkz: stefan zweig)

    edit: imlâ
hesabın var mı? giriş yap