• gustav meyrink'in kardinal napellus kitabında şu şekilde değindiği tanım:

    "bakın, dünyada ne gerçekleştirirsek gerçekleştirelim, bunlar hep yeni bir bekleyişe, yeni bir umuda yol açar; bütün evren doğamamış bir şimdiki zamanın saçtığı pis kokuyla dolu. bir doktorun, bir avukatın, bir memurun bekleme odasında kapıldığımız o sinir bozucu zayıflığı hissetmeyen var mıdır? bizim hayat dediğimiz şey, ölümün bekleme odasıdır..."

    bu bekleme odalarında devamlı kaybetmeye meyilliyiz aslında. kendi adıma konuşayım, süreğen bir kaybediciyim ben. hangi elle, nasıl tutulur, neresinden tutulur bu hayat? kaybetmek o kadar boşluğa düşürür ki zaman kazandırmaya başlar bir süre sonra. hayatı koca götlü, şişman bir çocuğa rahatça benzetebilirim. ben ise cılız, pespaye, işe yaramaz bir top sahibi. bu koca götlü şişkodan nasıl olur da topumu geri alabilirim? buna cesaretim var mı? hadi diyelim bu kadar aptal cesaretine sahibim, peki ya isteğim? istiyor muyum o topu geri almayı? yoksa "ne halin varsa gör" diyerek sıkılganlıkla her şeyi yok mu sayıyorum?

    belki de istemediğim şeylere kendimi zorlamamdan kaynaklanıyor, u/mutsuzluğum. oysa başkalarının benim istediklerimle uzaktan yakından ilgisi yok. ne yapacağını bilemeyen aptal bir sinek gibi cama çarpıp duruyorum...
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap