32 entry daha
  • ortaokula bile gitmiyordum o zamanlar. 12 eylül öncesiydi tabi belki de cok öncesi. mahallede sokaklarda koşturup haytalık yapardık arkadaşlarla. misket oynardık, başa ve başaltına gazoz kapakları dikerek ve sonra da kapış yapardık. genelde biz kaptırırdık misketlerimizi bizden yaşça ve cüssece daha büyük ağabeylerimize.

    bir gün yine kapış oldu.. misketleri kapan çocuğu tanımıyordum.. peşinden koştum, bir apartmana girdi acelsiz merdivenleri çıkmaya koyuldu, ben de arkasından, en üst kata geldiğinde "gel bari evde birşeyler içelim beraber" dedi. aklım misketlerde evlerine girdim tanımadığım çocuğun.

    salona geçip oturduk annesi geldi bize birer kola veya her ne idiyse verdi.. içtik.. evin duvarları komple kitaplıkla doluydu, üstüste yerleştirilmiş kitaplar, 45'lik ve 33'lük plaklar.. misketleri kapan çocuk bir plak koydu.. melike demirağ'ın o genç sesi yayıldı salona "bir kıvılcım düşer önce.. büyür yavaş yavaş" diye.. sonra salona bir adam girdi böyle kısa boylu, tombik, gözlüklü, güleç yüzlü.. hemen anladım misketleri kapan çocuğun babasıydı,çok benziyorlardı çünkü birbirlerine.. okulumu sordu adam sonra voltaire, diderot, d'alambert, montesquieu gibi isimler sıraladı bunların benim için bir şey ifade edip etmediğini sordu. etmiyordu..

    sonra sık sık gittim o eve. pikaba bir plak, elime bir kitap verildi, önüme de bir gazoz, bir kola veya herneyse bir şey..

    "arkadaş" ı ilk kez onun evinde dinledim, "tamirci çırağı"nı ve "namus belası"nı da. deniz gezmiş kimmiş, che guevara kimmiş, demokrasi ve özgürlük neymiş orada öğrendim, anladım, algıladım. le contrat social i ondan ödünç alıp okudum, aynı ince memed gibi ve daha nicelerini..

    bir gün misketleri kapış yapan çocuk ağlaya ağlaya geldi.. "babamı vurdular" dedi.. kimin vurduğunu, neden vurduklarını bir türlü anlayamadım.. hala da anlayabilmiş değilim.. o adam nasıl vurulurdu ki, öyle sevimli, tonton, kırmızı yanaklı..

    server amcamdı o benim...
100 entry daha
hesabın var mı? giriş yap