1 entry daha
  • george frederic handel'in bir eseri. zaman makinama atlamıştım geçenlerde de, tarihi yanlış ayarlamışım...
    evet hedefim aslında bizim donanma şenliklerimize katılmaktı, becerememişim. bunun kafası sulandı diyorsunuz herhâlde bu yağışlı havalarda. neyse efendim donanmanın illa kupası yoktu bir zamanlar, şenliği bile vardı diyip devam edeceğim zira makina londra'ya indirdi beni 1749 yılının nisan sonunda...
    barış havasının hâkim olması hannover mıntıkasından ikinci george'u pek bir sevindirmişti. babasının da kankası olan, maestro handel'i huzuruna çağıran kral ki aslında bunlar devamlı sosis yiyorlardı ya neyse, bir beste istemişti. bakmayın birisinin ingiltere kralı, diğerinin de ingiltere tarihinin en büyük bestecisi olduklarına, almandılar...
    ikinci george tahtına daha bir sağlam oturmanın heyecanı ile istemişti belki de eseri. serde almanlık olduğundan mıdır bilinmez, bir de keman istememiş. savaşlar bitmiş, şöyle bir şölen müziği istiyor adam, sağırları bile yerlerinden havalara zıplatacak çıkan gürültüyle. maestro, her zamanki gibi mermer delen tarzıyla ödün vermek istememiş kafasındakinden. kralımıza rağmen zorla esere yaylı yerleştirecek işte, sanatçı kompleksi...
    eserinin sonradan imzaladığı kopyasında, yaylıların olduğunu anımsatmalı. kral mı yamanmış, maestro mu...
    bu ahvalde indim nisanın üçüncü haftasında londra'ya. şehirde bir heyecan var zira handel'in aix-la-chapelle barışı için bestelediği eserin son provası halka açık yapılacakmış. maestro ile küçük bir söyleşi fırsatı da buldum tabii. evinin önünde yattım bu uğurda ya neyse. handel, bu son provanın halka açık yapılmasını istemiyordu. son prova günü londra köprüsü'nü üç saatte geçebildim. gözlerime inanamadım, vauxhall garden'a ulaşmak adeta imkansızdı. tabii ben köprü trafiğini biliyorum da, zamane ingilizleri trafik ne bilmiyorlar. lordlar, arabalarından inip yürümeye başladılar. bir at çiftesi yiyeni bile gördüm ya... aslında hepimizin acelesi vardı, ne de olsa maestronun son bestesini dinleyecektik...
    oniki bin kişi çocuklar gibi şen, dinledik eseri. tabii o zamanlar için bu sayılar önemli, ertesi günün gazetelerine göz attığımda anlayabildim bunu. düşünsenize woodstock'tan iki yüzyıl evvel vuku buluyor hadise. gazeteler hâliyle yolda yaralanan centilmenlere dikkat çekmişlerdi o gün. bir konser uğruna böyle bir trafik hiç görülmemeişti...
    27 nisan 1749. işte asıl eserin çalınacağı gün buydu. akıllı davrandım, ne de olsa trafik ne biliyorum ya, saatler evvelinden green park'ta yerimi aldım. giovanni servandoni'yi gördüm. yine pimpirikli, kılı kırk yarıyor. havai fişekçilere talimatlar yağdırıyordu italyan mimar abim. adam, adeta şölenin her saniyesini tasarlamıştı. maestro handel ile notalar üzerinden havai fişeklerin ne zaman atılması gerektiğini tartışırlarken, derken yağmur başladı. sinyor servandoni'de bir telaş. derken mister charles frederick'i gördüm. aslında tanmıyordum onu ancak bütün ingiliz yetkililerin ondan talimat aldığını öğrenince, adını öğrenmek farz olmuştu.
    derken tören başladı şiddetli yağmur altında. havai fişeklerin bazıları hava muhalefetine muhalefet edince, ortalık karıştı. sinyor servandoni'nin tasarımlarından biri alev alınca, sinyor çekti kılıcını. bütün kral muhafızları adamın üstüne çullanmaya hazırlanıyorlardı ki, adamın niyeti ortalığa çıktı. efendim majestelerinin pek değerli memuru frederick'i öldürmeye kalkmış italyan mimar. o yüzden bertaraf edilmesine gerek kalmadı, sadece kılıcı elinden alındı. sinirinin geçmesi için hapishaneye götürülmüş galiba, londra fısıltı gazetesinden duyduğum kadarıyla...
    pek şaşalı geçen son prova ve prömiyerden sonra maestro, bir yardım konserinde çaldırdı eserini. pek hayırsever bir adamdı rahmetli doğrusu. kendisine hayır diyenleri, ters çevirip sallaması bir tarafa, bir hastane için çaldırdı eserini. her konser, yeni bir eser mantığıyla bu sefer, kral ikinci george'un da olmamasını fırsat bilerek, yaylıları ekledi müziğine. galler prensi ile prensesinden çekinmemiş gibiydi. the dettingen anthem'i çaldırarak zaten saraya saygısını sunmuştu çaktırmadan. kralın istediği gibi iki kere çalındıktan sonra söz bestecine geçmişti. hâliyle yaylıları ekledi maestro, tıpkı başından beri düşündüğü gibi. bunun kralın kulağına gideceğini bildiğinden, tedbir almayı da ihmal etmemişti; konserin repertuarına bir zafer musikisî ekleyip meseleyi halletmişti. thames'e son bir kez bakıp atladım makinaya...
    (bkz: döndüm ki döndüğüm yerde değildim)
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap