23295 entry daha
  • uzun okumalardan sonra "kısmen" hissedilendir.

    ne zamandır "artık yazayım" dediğim bir konuyu yazıyorum. "yazmak" üzerine katıldığım konferanslardan, dinlediklerimden aklımda kalanları, okuduğum kitaplardan altını çizdiğim cümleleri kimi zaman da kafamda yanan bir ampulle "aha buldum" deyip kenarına köşesine fikir dünyamda uyandırdığı haliyle bir cümlecikler halinde aldığım notları biraz da karışık (olduğu haliyle) paylaşmak istedim. yazıda bir bütünlük olmakla beraber basit ilintiler(bağ, alaka) kurmak haricinde üzerine bir kurgu düşünmediğim için(şu sıralar oldukça üşengecim) kimilerine giriş - gelişme - sonuç anlamında çekici gelmeyebilir, kimileri belki birkaç cümlede "bu da nereden çıktı şimdi" diyebilir. bu ham haliyle paylaşacak olsam da görebilenler için doyurucu tespitlerdir. uzun okumaların sonucu karalanmış tespitlerdir. özellikle yazmak üzerine olanları derledim. okunması tavsiye olunur:

    insan, kendi samimiyetinin altını çizmeye kalkıştı mı, ister istemez üstünü de çiziyor. samimiyet, mahremiyetle mukayyet olsa gerek.

    23.03.2014

    "bana usta demeyin, ben çırağım."
    hermann hesse.
    "hiç kimse bu işin yani yazma işinin ustası olmamıştır" diyor hermann hesse. ve herkesin bir hocası vardır diyor.

    "her yazar bir kişi için yazar."
    hermann hesse kimin için yazıyor peki? bir ölü için. goethe için. etkin ve ölü bir hoca. ahenk denilen şeyin ne olduğunu öğrenmiş hermann hesse bu ölü hocasından. ve çırak demiş kendisine.

    peki goethe kimden etkilenmiş? iki arkadaş bunlar. bu iki arkadaş birbirlerinin hocası. schiller ve goethe. birbirlerini okuyarak, yanlışlarını gözleyerek… hatta ölür bir gün arkadaşı. ve inzivaya çekilir. meşhur faust’u yazar.

    maupassant. hocası gustave flaubert. şiir yazma dedi öğrencisine flaubert. hikaye ve romana yönlendirdi onu.

    her yazar bir kişi için yazar. tolstoy öldü mesela. bütün rus yazarlar isyan etti. artık ben kime yazacağım dedi hepsi.

    en önemsiz şeylerin bile bilinmeyen bir yanı vardır. bir bakış açısı. ahmet haşim de bunu yakalamıştı. ve bir denemesinde sineği anlatmıştı bir bakış açısı yakalayarak. o ateşin diğer ateşlere benzemeyen yanı, o ağacın diğer ağaçlara benzemeyen yanını bulmuştu bütün yazarlar. ressam da böyledir. oturmuş bir ressam bir ağacın karşısına uzun uzun bakmış. çizmiş onu. sonra göstermiş onu seyredenlere ağacı. fakat bu o ağaç değil ki demiş seyredenler. evet demiş, çizdiğim ağaç karşımdaki ağaç değildir. benim ağacımdır. olandan olmayana bir yolculuktur bu. kafka ve max brod. iki arkadaş. kafka sonradan yazmaya başlıyor ve belki de arkadaşı için. öldükten sonra bunları yakmalısın diyor. ama kim yakılmasını ister ki? sait faik abasıyanık. istanbul erkek lisesinde. ceza olarak bütün sınıf farklı şehirlere dağıtılınca bursa lisesine gider sait faik. hocaları bir hikaye yazmalarını ister, o da yazar. ve o lisedeki hocası için yazmaya başlar hikayelerini sait faik. yahya kemal ile tanpınar…ve daha niceleri.

    yazmak acıya tahammüldür.

    bir gün biri bir dövmeciye gider. bana bir aslan dövmesi yap der. başlar dövmeci dövmesini yapmaya. adam canı acıdığı için sorar;

    - şu an aslanın neresini yapıyorsun?
    "kuyruğunu" der.
    "kuyruksuz olsun" der adam. yine canı acımaya başlar.
    - şimdi neresini yapıyorsun?
    - kulağını.
    - kulaksız olsun.
    - peki şimdi?
    - gözünü.
    - gözsüz olsun.
    - peki şimdi.
    - gövdesini.
    - gövdesiz olsun.

    eğer bir dövme yapılacaksa acıya tahammül şarttır. şiir de böyledir. hegel'in sanat piramidinin en üstünde şiir gelir. çünkü şiir maddeden en soyutlanmış olanıdır. bu piramitte ne kadar madde varsa, o kadar alttasın. bu yüzden şiir en üstte. çünkü çok soyut. mecaz ile gerçek arasında gidip gelme. unutma, her şiirin bir hikayesi ve her hikayenin de bir hikayesi vardır. şiirde yapmacıklık diye bir şey vardır. hatta mehmet akif o şiirinde bu yüzden demiştir "ne tasannu bilirim" diye. nazım hikmet hapishanede iken hayranı olarak orhan kemal ziyaretine gelir. ve ona yazdığı şiirlerden başlar, okumak istediğini söyler. okur şiirini orhan kemal. nazım hikmet dinler ve çok sinirlenir. yazdığı bu şiirleri samimiyetle duymadığı için orhan kemal’e sinirlenir ve şöyle der; ‘peki kardeşim bütün bu laf ebeliklerine, duyduklarınızı hiçbir zaman duyamayacağınız tarzda yazıp komikleşmeye yapmacıklaşmaya ne gerek var der. ve yapma edebiyat olmayacak diye ekler.

    "ne tasannu bilirim çünkü ne sanatkarım. şi’r için ‘gözyaşı’ derler; onu bilmem, yalnız,
    aczimin giryesidir bence bütün asarım! ağlarım, ağlatmam;
    hissederim, söyleyemem;
    dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım!
    oku, şayet sana bir hisli yürek lazımsa; oku zira onu yazdım, iki söz yazdımsa."

    yapma edebiyat olmayacak. edebiyatın en büyük düşmanı. yazmanın felsefesi diye bir kitap vardır. gerçek hayale, hayal de gerçeğe yaklaştırılıyor. bir vecd halinde yazdığın bir metni bir daha okuyarak düzeltme olayıdır yazmak. oscar wilde oduncudan söz eder. fakat o oduncuyu hiçbir yerde göremezsin. çünkü görülen bir şeyin anlatılacak bir yanı yoktur. çünkü sanatçı bir fotoğraf makinası değildir. olandan olmayana... kahraman bir hammaddedir. her sanatçının dönüştürücü bir tarafı vardır. sanatçıya düşen onun üzerine yeni bir şeyler koymak. çünkü rüya, gerçekten daha etkilidir. notre dame’yi kimse sanatçıdan saymaz bu yüzden. çünkü bir armudu olduğu gibi çizer. buzdağı kuralı diye bir şey vardır. bu kurala göre yazmalıdır. armudu olduğu gibi aynı çizmek olmaz. biz bir buzdağının bir kısmını anlatıp hepsini tahmin ettirmeliyiz çünkü bu daha etkilidir. kısalık yeteneğin kardeşidir. silecek bir şey kalmadığında mükemmel metin ortaya çıkar. buna cevamiul kelim derler. az sözle çok şey... soğukkanlı olacağız. kendi anlattığı fıkraya kendi gülenler gibi olmayacağız. klişe sözlerle olmaz. çünkü bir hasta inliyorum demez. hasta inler. yazar yorum yapmaz, ‘ne kadar korkunçtu’, ‘ne kadar güzeldi’ demez. bunu okur der. iyi bir edebiyatçı yargılamaz. dostoyevski yargılasaydı ‘suç ve ceza’ olmazdı. montaigne yargılasaydı ve hüküm cümleleri kursaydı ‘denemeler’ olmazdı. hep bir şüphe vardır o yazarlarda. ‘ama, acaba, halbuki‘ olur. halil cibran’ın "ben bir sisim" demesi bundan. buzdağı kuralı ile sekizde birini gösterir. tasvirler, abartılı betimlemeler olmayacak. 50 sayfa kütüphane anlatılmaz. çünkü terzi diktiği zaman ipliği göstermez. köprü, çengel şart. bir ilinti. bir örgü örmek gibi. bir yazı yazdığında yüksek sesle okur yazar. bir müzik duyar. çünkü müzik olmalıdır. en büyük ustalık gizli ustalıktır ve müzik gizli olmalıdır. yaş baş taş falan buradan bir şey olmaz artık. serbest şiir serbest değildir aslında. daha zor bir şiirdir. onun da bir vezni vardır ama belli değildir.

    "kalemim bana der ki: halkın beğenisi felakettir."

    not: bu konu üzerine daha detaylı, daha güzel bir kurguyla bir yazı yazmayı düşünüyorum. şimdilik bu ham haliyle paylaştım. elbette ekleyecek çok fazla şey var. sevgiler.
18482 entry daha
hesabın var mı? giriş yap