2869 entry daha
  • eski galatasaray teknik direktörü jupp derwall'in türkiye'ye adım atışıyla beraber geçen yıllar içinde yaşadığı inişli çıkışlı dönemlerden uzun metrajlı film olabilecek takım. derwall'in gelişi ile beraber avrupalıların nasıl futbol oynadığını öğrenmeye başlayan türkiye aradan geçen 35 senede dünya üçüncüsü de oldu uluslar ligi'nde küme de düştü. peki türk milli takımını 35 sene içerisinde nasıl değerlendirebiliriz ?

    evet derwall demiştik. türk futboluna galatasaray üzerinden çok şey katan bu alman teknik adam bana göre türk futboluna en türküm diyen adamdan daha faydalı olmuştur. avrupa'nın oyun yapısını, saha içi disiplinini türk futbolcusuna kazandırmak hiç kolay bir iş değil. milli takım bu avrupai sistemin yararlarını 90 dünya kupası elemelerinde görmeye başlıyordu ancak grubun tam türk gibi bitirilmesiyle yani grup sonuncusu izlanda'ya 2 maçta 4 puan bırakılınca türkiye avusturya'nın 2 puan gerisinde dünya kupasını kaçırıyordu. derwall'in temelini attığı sistem sepp piontek ile devam etmiş tanju çolak, rıdvan dilmen, feyyaz uçar gibi oyuncuların yerlerine 2002 yılında dünya kupasında tarihi başarı kazanan takımda yer alan alpay, rüştü, bülent ve ismi lazım olmayan malum şahıs 90'lı yılların başında ve ortalarında milli takımda yer almaya başlamışlardı. sepp piontek'in yardımcılığını yapan fatih terim'in 1993'te milli takımın başına geçmesi ile türk futbolu için yeni bir dönem başlıyordu. piontek'in bıraktığı sistemin aynen devam ettirilmesi sonucu ülke tarihinde ilk defa 1996 yılında avrupa şampiyonası'na katılmıştı. kupada ise danimarka, portekiz ve hırvatistan ile eşleşen türkiye, hırvatistan ve portekiz maçlarında rakiplerine iyi direniş göstermesine rağmen iki maçta da yediği basit goller sayesinde 1-0 yeniliyordu ve son maç olan danimarka maçı ise kolay bir şekilde 3-0 kaybedilmişti. bu euro 96 türkiye için bir tecrübe olarak görülüyor ve hemen fransa'da düzenlenecek olan dünya kupası için eleme maçlarına hazırlanılıyordu.

    euro 96'nın ardından galatasaray ile anlaşan fatih terim'in yerine mustafa denizli türk milli takımının başına geçiyordu. 1998 dünya kupası elemelerinde güçlü hollanda'yı kendi sahasında 1-0 yenen türkiye bir ay sonra kendisi için bir kırılma maçı olan belçika'ya evinde 3-1 yenilince işini gayet zora sokuyordu ve sonunda belçika da hata yapmayınca türkiye 14 puanla belçika'nın ardından grupta 3. olarak fransa'ya gidemiyordu. grupta direkt rakip olan belçika'ya karşı grupta alınan 2 yenilgi türkiye'nin hayallerini 4 yıl daha ötelemesine neden oluyordu. 98 dünya kupası elemeleri oğuz çetin, ertuğrul sağlam, hami mandıralı gibi oyuncuların da son milli deneyimleri oluyordu ve artık yavaştan emre belözoglu, okan buruk, hasan şaş gibi oyuncular vitrine çıkmaya başlıyordu.

    euro 2000 elemelerinde ise almanya'dan 2 maçta 4 puan alıp grubu ikinci bitiren türkiye irlanda ile play-off oynamaya hak kazanıyordu. yoğun stres ve gerilim altında geçen iki maç sonucunda 1-1 ve 0-0'lık skorlarla deplasman golü sayesinde euro 2000'e kalıyordu. gruplarda güçlü italya'ya başabaş bir oyunla 2-1 yenilen türkiye, isveç ile berabere kalıyor ve ev sahiplerinden belçika'yı ismi lazım olmayan malum şahısın 2 golü ile yenerek o zamanki en büyük başarısını kazanıyordu. çeyrek finaldeki portekiz maçı ise türk futbolcusunun hala aşması gereken bir sürü eşik olduğunu gösteren ibretlik bir maçtı. alpay'ın couto'ya yumruk atması ile ilk yarıda 10 kişi kalınması ardından diğer ismi lazım olmayan kısa boylunun kazma penaltısı derken türkiye kendini yine evinde buluyordu. gerçi o maç türkiye penaltıyı atsa bile skor yeniden portekiz lehine dönerdi gibi çünkü türkiye o gün ne yapıp edip golü yiyecek gibi bir durum vardı. bu turnuvanın ardından ise milli takıma tarihinin en başarılı kupasını yaşatacak eski trabzonspor kalecisi ve teknik direktörü şenol güneş geliyordu.

    2002 dünya kupası elemelerinde isveç ile çekişen türkiye iç acıtan bir son 5 dk'ya sahne olan isveç'e kendi evinde 2-1 yenilerek play-offlara kalıyordu. avusturya'yı rahat bir şekilde playofflarda geçen türkiye 49 yıl aradan sonra dünya kupası heyecanı yaşıyordu. aslında kupaya giderken milletin çok büyük bir beklentisi yoktu ancak kadronun uyumu ve kura şansı derken türkiye kendini önce ikinci turda sonra çeyrek finalde ve en nihayetinde yarı finalde brezilya karşısında buluyordu. şenol güneş'in berbat bir turnuva geçiren ismi lazım olmayan malum şahıs konusundaki ısrarı, ilhan mansız'ı kenarda oturtması turnuvanın türkiye açısından tartışılabilecek noktalarıydı. aynı zamanda türk medyasının teknik direktörün karizmasından tutun gol sevincine kadar her şeyi eleştiren ve iyi niyetli olmayan tutumuna rağmen milli takım bu tartışmalardan uzak kalmıştır. yarı finaldeki brezilya maçı ilk grup maçına oranla çok tek taraflı geçmiş ve rüştü özellikle ilk yarıdaki kurtarışlarıyla maçın 35. dakikasında kopmasına engel olmuştu. ama işte büyük oyuncu özelliğini her zaman gösteren gerçek ronaldo koca milletin dünya kupası finali hayallerini orada bitiriyordu. o golden sonra işin bittiği o kadar belliydi ki maçın dönmesi sahaya bir uzay aracının inmesi ile eş değerdi. 3.lük maçında ise turnuvanın açıkçası şaibeli ekibi güney kore'yi* yenen türkiye kahramanlar gibi f-16'lar eşliğinde yurda dönüyordu.

    dünya kupası üçüncülüğünden sonra hedef büyüten türkiye gözünü euro 2004'e dikmişti. konfederasyon kupası'nda üçüncü olan takımdan tuncay şanlı, ibrahim toraman, gökdeniz karadeniz gibi oyuncuların da kadroya eklenmesi ile türkiye daha da tehditkar bir takım görünümündeydi. elemelerde grupta ingiltere ile çekişen türkiye iki maçta da ingiltere'yi yenemeyince yeniden playoff bileti aldı. burada deplasmanda oynanan ingiltere maçına dair ayrı bir parantez açmak istiyorum. gününde olmayan bir ingiltere'ye karşı bu kadar kabullenmiş, ilk yarıdan bu kadar gömülen, ileri çıkmayı gol yedikten sonra akıl eden bir türkiye'yi insanlar uzun zaman izlememişti. sanırım beckham, owen, scholes gibi isimler türk oyuncuların gereğinden fazla çekinmesine neden olmuştu. neyse grubunda 2. olan türkiye tarihinin en büyük rezilliklerinden birini yaşıyor ve gayet mütevazi olan letonya'ya 1-0 ve 2-2'lik skorlarla eleniyordu. bu letonya maçlarının insanların zihninde ''acaba başarı kalıcı değil miydi'' diye bir soru işareti yarattığını söyleyebiliriz.

    apar topar şenol güneş'in gönderilmesinin ardından gençlerbirliği ile hem ligde hem avrupa'da başarılı dönemler geçiren ersun yanal başa geldi. almanya'da yapılacak 2006 dünya kupası türkiye için çok büyük bir önem taşıyordu ve istikrarın devamı için kupaya mutlaka katılınmalıydı. elemelerde maçlardan çok ersun yanal'ın ismi lazım olmayan malum şahsı milli takıma almaması konuşulmuştu. bu şahsın durağan yapısı ersun yanal'ın forvet anlayışına uymuyordu ona hareketli forvetler lazımdı. büyük tartışmalarla ersun yanal'ın görevden alınmasının ardından son bir nefeste kupaya gidebilmek adına başa fatih terim getirildi. aslında danimarka, ukrayna ve yunanistanlı grup hiç kolay bir grup değildi zaten türkiye bu takımlarla oynadığı maçlardan sadece ukrayna'da deplasmanındaki kader maçını kazanabildi. iyi oyuna rağmen acı verici şekilde danimarka'ya verilen puanlar, içeride bir puan için gelen yunanistan'ın illet savunması karşısında tüm takımın kitlenmesi derken işler yine son maçlara kalmıştı. son maçta arnavutluk'u yenerek playoff'a kalan türkiye son yıllarda önemli oyunculara sahip olan isviçre'ye olaylı bir şekilde elenerek kupanın dışında kalacaktı. içeride oynanan isviçre maçı bana göre türk futbolunun bana göre son yıllardaki en önemli kırılma noktası. eğer o maç kazanılsaydı 2002'den sonra yetişen tuncay, volkan, necati, serhat, hamit, tümer, gökdeniz gibi oyuncularla dünya kupası tecrübesi olan emre, yıldıray, rüştü gibi isimlerin oluşturacağı kadro bana göre dünyada her takımla başa baş oynayabilirdi. ancak o eşik aşılamadı ve türk futbolunda 2002 yılındaki başarının kalıcı mı yoksa geçici mi olduğu sorusu artık daha kesin bir şekilde yorumlanabiliyordu. hem euro 2004 hem de 2006 dünya kupasını kaçırmak türkiye'yi yıkmıştı.

    yeni hedeflerle fatih terim yönetiminde euro 2008'e hazırlanan türkiye yine işini bir şekilde son maçlara bırakıyor ve yunanistanlı bosnalı norveçli gruptan malta ve moldova gibi takımlarla deplasmanda berabere kalan türkiye, son maçta bosna'yı istanbul'da 1-0 yenerek eleme grubunda 2. olarak euro 2008'e gidiyordu. 2006 elemelerinde oynayan emreli, tuncaylı, volkanlı, rüştülü, hamitli, servetli takıma arda, semih, aurelio eklenmiş ve tartışmalı bir kararla yıldıray baştürk kadrodışı bırakılmıştı. euro 2008'de ilk maçta portekiz'e karşı varlık gösteremeyen türkiye gergin geçen ikinci maçta şansın da yardımıyla yağmurlu bir akşamda isviçre'yi 2-1 yenerek rövanşı alıyor ve çek cumhuriyeti karşısına inançlı bir şekilde çıkıyordu. yalnız sahaya iyi yayılan kanat oyununu iyi işleten çeklere karşı son 15 dk'ya 2-0 yenik giriliyordu. bu maçın en önemli kırılma anı bana göre jan polak'ın skoru 3-0'a taşıyamadığı pozisyonda emre aşık'tan kafasına yediği tekmedir. hakem penaltıyı çalsa iş bitmişti. arda'nın farkı bire indiren golünün ardından rüzgarı arkasına alan türkiye petr cech'in de katkılarıyla skoru nihat ile müthiş bir şekilde 3-2'ye taşıyarak yeni bir tarih yazıyordu. burada tabi maçın son anlarında volkan'a da ayrı bir parantez açmak lazım. 8 sene önce alpay'ın couto'ya attığı yumruktan bu yana türk futbolcusunun bazı konularda hiç yol alamadığını söylemek lazım. orada skor 3-3'e gelse nasıl verecek yani hesabını ? ardından çeyrek finalde hırvatistan maçını hangi kelime ile anlatsak bilmem*. aslında bakarsanız 120 dk boyunca maçı hak eden taraf net hırvatistan'dı ancak bulduğunuz pozisyonları da gole çevirmek lazım. olic'in, kranjcar'ın kaçırdığı pozisyonlar aslında turun bir şekilde türkiye'ye döneceğini gösteriyordu. son dakikada rüştü her ne kadar yedirse de kalan kısa sürede türkiye mucizevi bir şekilde semih ile beraberlik golünü bulmuştu. o golden sonra türkiye'nin penaltılarda eleneceğini kimse düşünmemişti herhalde. akıl tutulması yaşayan hırvatlar 3 penaltı kaçırarak evlerine dönüyordu türkiye ise yarı finalde şampiyonluk adayı almanya ile karşılaşıyordu. bana göre almanya maçı türkiye'nin son 11 yılda kendisiyle en gurur duyması gereken maç. o kadar eksiğe rağmen almanya'ya karşı milli formanın değerini bilen oyuncularla 90 dk başabaş oynayan bir türkiye vardı sahada. 3-2 bitse de kimse üzüntülü değildi bence önemli olan da bu o an için.

    başarılı geçen euro 2008'den sonra 2010 dünya kupası hedefiyle yola çıkan türkiye her açıdan unutmak isteyeceği bir eleme deneyimi yaşıyordu. aslında ağustos 2008-mart 2019 tarihleri arası milli takımın tam bir düşüş içinde olduğu kayıp yıllar olarak değerlendirilebilir. bu elemelere geri dönecek olursak dışarıda 1-0 bittiğine duacı olunacak ispanya maçı, estonya deplasmanındaki ruhsuz oyun ve alınan 1 puan, galibiyet dışında hiçbir sonucun yaramadığı ve bosna'ya kaybedilen 2 puan, yine deplasmanda hiçbir varlık gösterilemeden kaybedilen belçika maçları türkiye'ye çok pahalıya mal oldu. 2010 dünya kupası elemeleri türkiye'nin ciddi bir revizyona gitmesi gerektiğini gösteren ilk olaydı. revizyona fatih terim ile başlandı ve rusya, güney kore gibi takımlarla önemli kupalarda önemli başarılar kazanan oldukça uluslararası bir teknik direktör olan guus hiddink başa getirildi.

    uzun yıllar sonra yabancı bir teknik direktör ile çalışan türkiye euro 2012 elemelerinde güçlü almanya ve alttan alta sessizce ilerleyen belçika ile eşleşti. almanya ve özellikle azerbaycan'a karşı alınan yenilgiler ülkede küçük çaplı bir infial yaratsa da türkiye direkt rakipleri olan belçika ve avusturya'ya karşı oynadığı maçlarda toplam 8 puan çıkarınca grup ikincisi olarak playofflara kaldı. burada özellikle deplasmandaki belçika maçının ikinci yarısı önümüzdeki 8 yılda iki ülke takımlarının ne seviyede olacağına dair bir fragman gibiydi. neyse konu dağılmasın türkiye playofflarda eşleştiği modric, rakitic, olic, mandzukicli hırvatistan'a karşı rezil olarak elendi. içeride volkan'ın yediği goller sonrası tt arena'da yuhalanması türk futbolunda daha önce görülmemiş bazı şeylerin alevlenmesine neden oldu.

    guus hiddink ile frekansı tutmayan türkiye 2014 dünya kupası elemelerine ibb ile yıllardır bir istikrar yakalayan abdullah avcı ile girmeye karar verdi. abdullah avcı'nın galatasaray'da verimli bir dönem geçiren selçuk inan'ı oynatmaması büyük bir kamuoyu baskısı yemesine yol açtı. grubun ilk maçında sürüyle pozisyona girilmesine rağmen kaybedilen hollanda maçı aslında grubun nasıl şekilleneceğine dair de bir fikir veriyordu. nitekim gol yollarındaki problem yüzünden direkt rakip olan romanya'ya içeride kaybedilmiş macaristan ile de berabere kalınmıştı. üzerine macaristan'a deplasmanda kötü bir görüntü ile 3-1 kaybedilince de millet umudunu bir dünya kupasından daha kesmişti. federasyon abdullah avcı'nın görevine son verip oldukça tartışmalı bir şekilde galatasaray'ın teknik direktörü fatih terim'e yeniden teknik direktörlük görevi teklif ediyordu. öncelikle galatasaray ve türkiye'yi beraber çalıştıracak olan terim daha sonra galatasaray başkanı ile olan anlaşmazlıkları yüzünden takımdan ayrılıp türkiye'nin başına geçiyordu. her ne kadar kritik romanya maçı kazanılıp ''acaba'' içeride net bir şekilde hollanda'ya karşı alınan mağlubiyet playoff görmeye alışkın olan türkiye'nin grup 3.sü olarak elenmesine yol açıyordu.

    fransa'da düzenlenecek euro 2016'ya fatih terim yönetiminde hazırlanan türkiye gruba, küçümsenen izlanda'ya karşı 3-0 yenilerek başladı. içeride çek cumhuriyeti'ne alınan mağlubiyet sonrasında da insanlar yine umudunu kesmeye başlamıştı ki türkiye geçiş dönemi sancısını ağır yaşayan son dünya üçüncüsü hollanda'dan alınan 4 puan, çek cumhuriyeti zaferi, olmayacak maçlardan türkiye'nin işine yarayan olmayacak skorlar, islambek kuat ve malum izlanda maçında selçuk inan'ın frikiği derken en iyi üçüncü olarak euro 2016 bileti alıyordu. hakan çalhanoğlu, emre mor, ozan tufan gibi genç oyuncular artık milli vitrine çıkıyordu. şampiyonada ise bana göre türk futbolunun en utanç verici maçları olan hırvatistan ve ispanya maçlarının ardından öne çıkan prim iddiaları, fatih terim ve futbolcu gruplarının kavgaları derken futbol hariç her şey konuşuluyordu. kamuoyundan gelen sert tepkiler sonucu çek cumhuriyetine karşı alınan galibiyet türkiye'nin son 16'ya kalmasına yetmiyordu.

    2018 dünya kupası'na euro 2016'daki prim iddiaları ve teknik direktör ile oyuncular arasındaki gerilimin gölgesinde hazırlanan bir takım vardı artık. fatih terim ''euro 2016'da bana değil, millete hata yapıldı'' diyerek arda, caner, burak, gökhan gibi milli takımda artık kök salmış oyuncuları kadro dışı bıraktı. milli takıma trabzon'da yıldızı parlayan okay yokuşlu, schalke altyapısından yetişen kaan ayhan, altınordu'nun piyasaya sürdüğü çağlar söyüncü gibi oyuncular milli formaya kavuşuyor ve hakan çalhanoğlu da daha çok sorumluluk almaya başlıyordu. elemelere hırvatistan beraberliği ile fena başlamayan türkiye ilerleyen dönemlerde istikrar yakalamakta zorlandı. euro 2016'daki tartışmaların hala devam etmesi ve fatih terim'in istemeye istemeye kadroya arda ve arkadaşlarını alması kamuoyunda maçlardan daha fazla yankı buldu. yazın slovenya kampında arda turan'ın bir gazeteciyle yaşadığı olay ve ardından milli takımı bırakması, fatih terim'in euro 2016'ya dair kosova maçından sonraki açıklamaları ardından kendisinin kebapçı ile olan mevzusunun basına yansıyıp milli takımı bırakması gibi olayların yaşandığı bir takımın zaten rusya vizesi alması ilginç olurdu. hala kimin aklına geldiğini bilmediğim ve çoktan futboldan emekli olmuş mircea lucescu yönetiminde içeride izlanda'dan 3 yiyen türkiye yine dünya kupasına katılamıyordu.

    kadroyu gençleştirme üzerinde çalışan lucescu trabzonspor'da yıldızı parlayan yusuf yazıcı, başakşehir'den cengiz ünder, freiburg'tan leicester city'e transfer olan çağlar söyüncü, fortuna düsseldorf'lu kaan ayhan ve celta vigo'lu okay yokuşlu üzerinden bir takım kurmak istiyordu ancak 2018 uluslar ligi performansı sonucunda 100 senelik türk milli takımı küme düşüyordu ve neden getirildiği belli olmayan lucescu da gönderiliyordu. yerine ise beşiktaş'ta hem avrupa'da hem ligde başarılı olan dünya kupası üçüncüsü teknik direktör şenol güneş yeniden milli takımın başına getiriliyordu. şenol hocanın mart ayında oynattığı maçlara bakılırsa ruhuyla oynayan, genç ve milli formanın hakkını veren bir takım yaratma konusunda problem yaşamayacağını düşünüyorum.

    uzun vadede düşünürsek türkiye çok yetenekli oyunculara sahip bir ülke. sadece bu oyuncuların mental açıdan profesyonel bir hayata uyum sağlamaları lazım bu da bu gençlerin olabilecek en erken yaşta avrupa'ya gitmesinden geçiyor. cengiz ünder, merih demiral, hakan çalhanoğlu, berke özer, okay yokuşlu, yusuf yazıcı, trabzonlu abdülkadir, kaan ayhan, dorukhan toköz, ozan kabak gibi oyuncular türkiye'yi uzun vadede çok önemli yerlere taşıyabilir ancak türkiye'nin bu oyuncuları istikrar içinde doğru sistemle buluşturması şart.

    evet böyle milli takımlarla ilgili arada tarihsel dönemler içinde uzun uzun yazacağım. türkiye ile başlamak istedim bir sonraki almanya olur herhalde.
868 entry daha
hesabın var mı? giriş yap