2844 entry daha
  • sanırım 96-97 yılları gibiydi (10-11 yaşlarınndaydım). dayımın eşi, eski bir devlet büyüğünün ailesinin evinde hizmetli olarak çalışıyordu.ben de konservatuvarda yarı zamanlı klasik batı müziği bölümünde okuyordum o sıralar. evde hizmetli olan yengem yeteneğimden bahsetmiş olsa gerek ki merak edip beni de getirmesini istemişlerdi kendisinden.

    ara ara davet ederler, piyano ve daha önce eğitimini aldığım bağlamadan üç beş şarkı çalar, karşılığında torunlarının artık oynamadığı eski oyuncaklardan verirlerdi bana ve kardeşime. mutlu mutlu ayrılırdık.

    bir gün yine piyano çaldıktan sonra yengem kardeşime ve bana "siz kapıda uslu uslu bekleyin bir iki işim var geleceğim" demişti. ev moda tenis kortunun hemen yanındaydı. o zamanlar da ne yalan söyleyeyim ne ben ne de kardeşim tenisin ne olduğunu bilmiyorduk. öylece sahada maç yapan çocukları izlerken dalmışım. gerçi onları mı izliyordum tam hatırlamıyorum bile..

    derken kortun kenarındaki tellere yanaşan iki çocuk, hey kime diyoruz, pis fakir! git kendine önce ayakkabı al, ayrıca ne bakıyorsun sen ya, bizi korkutuyorsun falan filan, bayağı bir sayıp sövdüler (küfür ettiler mi hatırlamıyorum gerçekten) o an sadece kardeşimle (o da 6-7 yaşındaydı) birbirimize bakıp dona kaldık. hiç birşey diyemedim, dudaklarımın titrediğini hatırlıyorum.

    evet ailemin durumu çok iyi değildi, ama çok şükür aç ya da açıkta da değildik. ama o gün öyle birşey oldu ki, kendimi hep suçladım. görüntüm insanları rahatsız ediyor demek ki..

    bugün bile insanlar beni bir yere davet etmediklerinde, sohbet için aralarına almadıklarında -alakasız belki- ama o olay geliyor aklıma ve karşımdaki insanları suçlayamadan önce sorunun bende olduğunu, kesin tipimin çok kötü olduğunu, refah düzeyi yüksek insanları olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorum. tahminimce bendeki özgüven eksikliğinin temeli buraya dayanıyor. her zaman kendime karşı acımasız olmamın nedeni de bu sanırım.

    böyle enteresan bir hikaye işte..
1644 entry daha
hesabın var mı? giriş yap