4 entry daha
  • yazarın notu: bu yazı bir anket entry'si olarak hazırlanmamıştır, uzun bir çalışma eseridir, ve yorum içerir. devamında gelebilecek forum entry'leri başlıkta kirlilikten başka bir şey yaratmayacaktır, bundan öncekilere bir çözümüm olamadığı için devam ediyorum.

    kime göre neye göre diyecek arkadaşlara lafım yok, zira uzun bir dönemdir bilgisayar oyunlarından uzağım, ancak takip edebildiğim kadarıyla bir liste çıkardım. uzun yalnız gecelerin eseridir bu çalışma, bana göredir, hiçbir objektifliği yoktur. ayrıca liste bir nevi filtre olması gereğiyle sadece pc oyunlarını içermektedir, çünkü en fazla bilgim bu platformda vardır.

    kafamdan yaptığım bir liste olması nedeniyle unuttuklarım mutlaka olacaktır, önerilere açığım. konuya girelim:

    command and conquer red alert (1996)

    sene 1996, bir sene önceki command and conquer fırtınası yeni yeni dinmeye başlamış, ancak ilerleyen teknoloji ile birlikte grafikleri gerçekten sırıtmaya başlamıştır. vga olan c&c'den sonra svga olan red alert piyasaya sürüldü (o zaman yok çözünürlük falan, vga-svga ayrımı sadece), ve bilgisayarcıların ekranlarında gözleri boyamaya başladı. çok geçmedi bu oyunun gerçek değerinin anlaşılması. hepimiz sabahladık, arkadaşlarımızla oynadık, ve rus aksanıyla "affirmative!" diye bağırdık. hell march dinledik, tanya ile ortalığı dağıttık, ve karar verdik, hiçbir modern savaş stratejisi bu oyun kadar keyif vermedi.

    grand theft auto 3 (2002)

    ilk gta oyunu daha çok aşırı keyifli ama derinliği olmayan flash oyunları gibiydi. fikir süperdi, ama uygulaması zayıf. ikincisi ise bir şeyleri rayına oturtmaya çalışan, ancak gittikçe daha sıkıcı bir oyun haline geldiğini gösteriyordu serinin. bomba üçüncü oyunda patladı. belki de ilk defa bir oyun bu kadar özgürlük sunuyordu. suç hayatında kaybolmuş bir adamı oynamanın yanı sıra, sadece gezmek bile aşırı zevkli geldi oyunculara. liberty city o kadar detaylı modellenmişti ki, çocukluk hayallerimizden farkı yoktu bu oyunun. gerçek hayat ne zaman oyun olacak sorusuna en yakın cevaplardan biri oldu. sonrasında çıkan vice city ve san andreas devam oyunları da serinin gelişiminde büyük bir ivme yarattı.

    half-life (1998)

    hayatımda bitirdiğim ve keyif aldığım tek fps. farkı geri kalan tüm oyunlardan daha "film gibi" olmasıydı. farkı sorunsuz olmasıydı, farkı en iyi fps olmasıydı. aptalca etrafı patlatmaktan çok, iyi bir bilimkurgu filmini başrolüne oturttu bizleri. sierra bitti derken, en tepeye yerleşti birden.

    the longest journey (2000)

    april ryan. hayatımın kadını. guardian. oyunun senaryosu o kadar iyiydi ki, başka her yönü kötü olsa bile bu sıralamaya yine girerdi. velhasıl, oyunun her yönü muhteşemdi. adı sanı duyulmamış bir firma (funcom yanlış hatırlamıyorsam) bizlere adventure öldü dedirtmedi. modern zaman masalı yaşattı hepimize. kitap olması gereken harika bir oyun.

    warcraft 2: tides of darkness (1995)

    blizzard'ın belki de iyi bir oyun firmasından üstadlığa geçiş noktası. ırklar dengeli olamadı bir türlü, yapay zeka çok yavandı, yalnız oynaması o kadar zevkliydi ki. blizzard mantıksız bir savaşı muhteşem bir oyun haline getirdi. warcraft dünyası diye bir şey yarattı, ki hala büyük bir hayran kitlesi var yeni ürünler sayesinde.

    grim fandango (1998)

    aslında ayrı bir yerde olması lazım bu oyunun. tim schafer dehasının üstün bir ürünü. her şey o kadar ince düşünülmüş ki. seneler sonra orjinalini aldım, ki bu oyunlar daha fazla yapılabilsin. belki de hiçbir oyun grim fandango kadar sanatsal olamadı.

    fifa 96 (1995)

    burada tepki toplayacağım işte. "lan pes var ne fifası" diyecek millet. tek lafım var. hanginiz fifa 96'yı görünce yaşadığınız heyecanı, gerçekçilik hissini, "ohaa olm spiker var lan" "gerçek maç gibi be" deme duygusunu tattı pes'te? ea sports'un belki de yaptığı tek düzgün şey. hala ekmeğini yemesi ilginç.

    civilization 3 (2001)

    hangi civilization'ı yazacağımı bilemedim, o yüzden tamamen hatmettiğim en güncelini koymayı uygun gördüm (civilization 4'ü zaman buldukça oynuyorum, günün birinde hatmedersem buraya onu koyarım). sid meier hasta ruhlu bir insansın gerçekten, senelerdir bizleri ülke yönetebileceğimiz üzerine kandırıp duruyorsun. bu kadar zevkli olmamalı bu işin gerçeği. her ne kadar üstünkörü bir oyun olsa da, tarih bilgimizi, en azından tarihi anlayabilme yetimizi geliştirdi bu oyun serisi. geldiği nokta artık "politika simülasyonu" oldu, ki o da aşırı zevkli.

    planescape torment (1999)

    ismini yazınca müzikleri aklıma geliyor, müziklerini düşününce konusunu, senaryosunu düşünüyorum, ilk bitirişimi hatırlıyorum. nameless one gibi ucubik bir karakter ne kadar karizmatik olabilir ki? koluma torment amblemini dövme yaptırtmayı düşündürecek kadar. black isle'ın en iyisi. uzun diyaloglardan keşke biraz daha olsaydı. bu oyun belki de gerçek kültür birikimi isteyen tek oyundur kıyaslama yapmak gerekirse.

    the sims (2000)

    ben sevemedim bir türlü. ancak bu listeye koymamın sebebi oyun dünyasında bir nevi kadın-erkek eşitliği yaratmasıdır. oyun tarihinin mihenk taşlarından biri olduğu su götürmez gerçek.

    starcraft (1998)

    bir rts'de üç ırk olması ve her üç ırkın da apayrı olması bir yana, bu kadar dengeli olması (daha dengeli olamaz zaten) bir mucizedir. sonra çok denediler, kimse blizzard gibi yapamadı, hiçbiri starcraft gibi olamadı.

    heroes of might and magic 3 (1999)

    3do gibi gerzek bir firmanın medar-ı iftiharı. hala niye bu kadar zevkli olduğunu çözemiyorum, ancak düşündükçe canım oynamak istiyor. şeytan tüyü var bu oyunda. strateji ile frp gibi iki alakasız türün ilk gerçek birleşimi belki de.

    ufo enemy unknown (1993)

    bilgisayar karşısında sabahlanan dakikalar. oleg samuzenko diye bir adamla dünyayı kurtarmam. o gerilimli atmosfer. yine bir microprose harikası.

    need for speed 2 se (1997)

    oyunun ne kadar iyi olduğunu hatırlamıyorum bile, ama 3dfx ile birlikte bu oyunun grafiklerini gördüğüm dakika paha biçilmezdir. sırf o dakikada verdiği zevk yetti bu listeye girmesine.

    wing commander 4 the price of freedom (1996)

    gerçek bir bilimkurgu filmi. oyun olamayacak kadar güzel, zamanının çok ötesinde. ah bir de kilrathi'ler olsaydı.

    gabriel knight the beast within (1996)

    off off. bu oyun öyle bir atmosfere sokar ki adamı, o gudik gabriel knight bile bozamaz o atmosferi. bir yandan ludwig'in hayatını anlatan bir belgesel gibi, bir yandan da iyi derecede bir korku filmi. sonundaki müzik hala aklımdadır, ve hala da düşündükçe heyecanlanırım. aklıma o labirent gelir. ulan black wolf.

    fallout 2 (1998)

    tek cümle yeterli. o çok sevdiğimiz mad max serisinden bile iyiydi bu oyun.

    worms 2 (1997)

    şu oyuna beslediğim kine rağmen, yine de listeyi yaparken aklıma ilk gelenlerden biri oldu. hiç beceremedim, hep tokatladılar bu oyunda beni be. gerçekötesi zevklidir o ayrı.

    the elder scrolls morrowind (2002)

    bir başka serbestlik harikası. bulunduğu dünyaya çiviledi hepimizi, bazısı öylesine takıldı, bazısı da senaryoyu takip etti. sonuç olarak herkes aşırı eğlendi bunu yaparken. belki de mmorpg oynamadan o keyfi veren nadir oyunlardandı.

    world of warcraft (2004)

    blizzard mmorpg piyasasına da el attığını duyurunca korkmuştum. isimlerini zedeleyecekler dedim, efsane bitecek dedim. dinlemediler. iyi ki de dinlemediler, bir fenomen yarattılar. oyun her ne kadar bir süre sonra tekdüzeleşse bile, kesinlikle gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan biri, ki bence o da mütevazilik oluyor bu muhteşem şey için.

    full throttle (1995)

    whenever i smell asphalt...
    neydin sen be full throttle. niye o kadar kısaydın, biraz daha uzun olsaydın da ezberleyemeseydik seni. yine bir tim schafer harikası.

    championship manager 01 02 (2001)

    yoruma gerek var mı?

    theme hospital (1997)

    ben gördüm hastaneler bu kadar eğlenceli değil. bullfrog'un veda hediyelerinden biri. hem komik, hem eğlenceli, hem de strateji. vay be.

    star wars knights of the old republic (2004)

    lucasarts'ın çıkarttığı zibilyon tane star wars oyunundan belki de tek şaheser olanı. hem star wars hikayesinde merak edilen bir bölümü kapattı, hem de olağanüstü bir rpg keyfi yaşattı bizlere. teknik problemleri olmasa belki de aklıma ilk gelecek oyunlardan biri olurdu, ancak bu haliyle bile listeye girmekte zorlanmıyor.

    diablo 2 (2000)

    muhtemelen çin'de ilk olarak oyun oynarken ölen çocuk bunun yüzünden olmuştur. bağımlılık be, oyun değil mübarek. blizzard'dan her kim item'leri renklendirmeyi düşündüyse çoğu oyunseverin hayatını sikti haberi yok.

    crusader no remorse (1995)

    "platform lan bu" diyenler, hepimiz bu oyunu bir çırpıda oynadık ve bitirdik, inanılmaz eğlenceliydi. yemeyelim birbirimizi. patlama efektlerini hatırlarım bir de.

    flashback (1993)

    yine ikileme düştüm, another world mu, flashback mi diye. flashback daha bir iyiydi galiba. oyun gerçekten çok kaliteliydi, grafikleri zamanının hayli ötesinde, senaryosu da vardı (ki dönemi için büyük bir artı, sonuçta bir platform oyunu).

    prince of persia (1989)

    "prince megahits" yazarak girerek ve shift-k ile adamları öldürerek bile eğlenirdim bu oyunda. her şeyiyle oyun tarihinin dönüm noktası.

    qbasic gorillas (1990)

    hala bu oyunun en kafa çalıştırıcı oyunlardan biri olduğunu söylerim. gülerler bana.
246 entry daha
hesabın var mı? giriş yap