24 entry daha
  • genel olarak, “beat kuşağı” terimini jack kerouac’ın, sonradan new york times’ta bu konuda “işte beat kuşağı” adlı bir makale yazan roman yazarı john clellon holmes ile 1948 yılındaki bir sohbet sırasında yarattığı kabul edilir. bu doğrudur, fakat “beat” teriminin gerçekte ne anlama geldiğini açıklamaz.

    aslında orijinal kelime “kötü” ya da “harap” ya da “harcanmış”tan öte bir anlam taşımıyordu. bu kelime her zaman bu şekilde kullanılır. birisi sigaradan son bir nefes çekmeye çalıştığında ve sadece küller kalmış olduğunda, “öldür gitsin”(don’t bother, it’s beat) denir. ya da yorgun olduğunuzda “ölüyorum”(i’m beat) dersiniz. “beaten-down”, “beaten-up” ve “beaten-out” vardır. çağrışımları yenilgi, teslimiyet, hayalkırıklığıdır.

    kerouac’ın kendisini ve arkadaşlarını tarif ettiği “beat”lik, ikinci dünya savaşı sırasında yetişkin hale gelmiş, fakat saf askerler ya da halinden memnun genç iş adamları olarak uyum sağlayamamış zeki genç amerikalılar idi. “beat”lerdi çünkü sıradan işlere inanmıyorlardı ve kirli dairelerde yaşayarak, yemek parası için uyuşturucu satarak ya da suç işleyerek, sıkılmadan yerlerinde duramadıkları için ülke çapında otostop çekerek hayatta kalmaya çabalamak zorundalardı. “beat kuşağı” terimi ernest hemingway’in (birinci dünya savaşı sırasında yetişen) kendi topluluğunu –gertrude stein tarafından rastgele söylenen bir sözden aldığı bir terim olan- “kayıp kuşak” olarak tarif etmesini taklit etmek amacıyla söylenmişti.

    fakat “beat” teriminin ikinci bir anlamı daha var: “beatific” ya da kutsanmış ve kutsal. dindar bir katolik olan kerouac, bir çok kereler, kuşağını “beat” olarak tarif ederek ezilenlerin gizli kutsallığını yakalamaya çalıştığını açıklamıştır. aslında, bu belki de kerouac’ın eserlerindeki en merkezi temadır (on the road [yolda] ve the dharma bums’taki [zen kaçıkları] azizvari serserileri ve yalnız kamyon şoförlerini düşünün.)

    2 nisan 1958’de, “beat çılgınlığı” topluma yabancılaşmış genç erkek ve kadınları bir sel halinde san francisco’nun kuzey plajı civarına toplamışken, san francisco chronicle köşe yazarı herb caen “beatnik” terimini yarattığı bir köşe yazısı yazdı. “nik” son eki ibrani argosunu (“nudnik”, vs.) çağrıştırdı fakat aslında sovyetler birliği’nin uzaya fırlattığı, komünistlerden korkan bir çok amerikalı’nın kalbine korku salan “sputnik” adlı uydudan alınmıştı. tabii ki “beatnik” sahteci bir terimdi.

    “beat” serseriler ve tükenmiş proleterler anlamına gelirken, “hip” terimi; geceleri times meydanı’nda takılan, süslü giyimli, uyuşturucu ve alkol alan seks düşkünü karakterler olan “hipster”dan geldi. kerouac, neal cassady ve william burroughshipster”lara bayılıyordu ve topluluklarına burroughs’un –on the road’da hassel ve junky’de herman olarak görünen- gerçekten dejenere bir hipster olan junkie arkadaşı herbert huncke’yi dahil ettiler. howl’da (uluma) allen ginsberg “angel headed hipster”lara (ferit edgü’nün çevirisine göre -- melek kafalı inançlılar) şapka çıkarır. öyle görünüyor ki bu dönemde “beat” olmanın iki yolu var idi: ülkeyi karış karış dolaşan “beatnik” yük kamyonlarına atlayıp turlayan ve parklarda uyuyan bir serseri olabilirdi, fakat şehirde kalan “beatnik” ayakta kalabilmek için bir “hipster” rolü oynamalıydı.

    http://www.litkicks.com/topics/beatetymology.html adresindeki "lost, beat and hip" başlıklı yazıdan türkçeleştirilmiştir.
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap