3 entry daha
  • dirse han oğlu boğaç han boyunu beyan eder hân'ım hey:

    bir gün kam gan oğlu han bayındır yerinden kalkmıştı. büyük otağını yer yüzüne diktirmişti. alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. hanlar hanı bayındır yılda bir kere ziyafet verip oğuz beylerini misafir ederdi.
    yine ziyafet tertip edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirmişti. bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. “kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin” demişti. “oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana allah teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bilsin” demişti.
    oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı.
    meğer dirse han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:
    serin serin tan yelleri estiğinde
    sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
    sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
    büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
    aklı karalı seçilen çağda
    göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
    bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
    sabahın ilk aydınlığında dirse han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp bayındır han'ın sohbetine geliyordu.
    bayındır han'ın yiğitleri dirse han'ı karşıladılar. getirip kara otağa kondurdular. kara keçe altına döşediler. kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. bayındır han'dan buyruk böyledir hânım, dediler. dirse han: “bayındır han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu.” dedi. dediler: hanım, bugün bayındır han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana tanrı teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir.” dirse han yerinden kalktı: “kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır” dedi. dirse han evine geldi. çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:
    deyiş
    beri gel başımın bahtı evimin tahtı
    evden çıkıp yürüyünce servi boylum
    topuğunda sarmaşınca kara saçlım
    kurulu yaya benzer çatma kaşlım
    çift badem sığmayan dar ağızlım
    kavunum yemişim düvleğim(küçük kavun)
    görüyor musun neler oldu
    kalkarak han bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. “oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya tanrı teala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz” demiş. ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, “oğlu kız olmayana tanrı teala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bil” dediler. senden midir, benden midir, tanrı teala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir dedi, söyledi:
    han kızı yerimden kalkayım mı
    yakan ile boğazından tutayım mı
    kaba ökçemin altına atayım mı
    kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
    öz gövdenden başını keseyim mi
    can tatlılığını sana bildireyim mi
    alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
    han kızı sebebi nedir söyle bana
    müthiş gazap ederim şimdi sana
    dirse han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. der: hey dirse han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme. yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kes. iç oğuz'un, dış oğuz'un beylerini başına topla. aç görsen doyur, çıplak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar. tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver. dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir.
    dirse han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. iç oğuz, dış oğuz beylerini başına topladı. aç görse doyurdu. çıplak görse donattı. borçluyu borcundan kurtardı. tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. el kaldırdılar, dilek dilediler. bir ağzı dualının hayır duası ile allah teala bir çocuk verdi. hatunu hamile oldu. bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. oğlancığını dadılara verdi, baktırdı.
    at ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. oğlan on beş yaşına girdi. oğlanın babası bayındır han'ın ordusuna karıştı.
    meğer hânım, bayındır han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. o boğa sert taşa boynuz vursa un gibi öğütürdü. bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. bayındır han kudretli oğuz beyleri ile temaşa ederdi, seyreder eğlenirdi.
    meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir ile boğayı tutmuşlardı. gelip meydanın ortasında koyu verdiler. meğer sultanım, dirse han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. boğayı koyu verdiler, oğlancıklara kaç dediler.
    o üç oğlan kaçtı. dirse han'ın oğlancığı kaçmadı, ok meydanın ortasında baktı durdu. boğa da oğlana sürdü geldi. diledi ki oğlanı helak kılsın. oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. boğa geri geri gitti. boğa oğlana sürdü tekrar geldi. oğlan yine boğanın alnına yumruğu ile sert vurdu. oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. iki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. ne oğlan yener, ne boğa yener. oğlan fikreyledi: “bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum” dedi. oğlan boğanın alnından yumruğunu çekti, yolundan savuldu. boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yıkıldı. oğlan bıçağına el attı, boğanın başını kesti. oğuz beyleri gelip oğlanın başına toplandılar, “aferin” dediler. “dedem korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik istesin, taht alı versin” dediler.
    çağırdılar, dedem korkut gelir oldu. oğlanı alıp babasına vardı. dede korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
    hey dirse han beylik ver bu oğlana
    taht ver erdemlidir
    boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
    biner olsun hünerlidir
    ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
    etlik olsun hünerlidir
    develerden kızıl deve ver bu oğlana
    yük taşıyıcı olsun hünerlidir
    altın başlı otağ ver bu oğlana
    gölge olsun erdemlidir
    omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana
    giyer olsun hünerlidir.
    bayındır han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı boğaç olsun. adını ben verdim yaşını allah versin dedi.
    dirse han oğlana beylik verdi, taht verdi.
    oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. o kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler: “gelin oğlanı babasına çekiştirelim, olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler.
    vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana, yirmisi de bir yana oldu. önce yirmisi vardı, dirse han'a şu haberi getirdi, der: “görüyor musun dirse han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli oğuz'un üstüne yürüyüş etti. nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı. ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütünü çekti. akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan ala dağ'dan haber aşar, hanlar hanı bayındır'a haber varır. dirse han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. bayındır han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene” dediler. dirse han, “varın getirin, öldüreyim” dedi.

    böyle deyince hânım, o nâmertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu da onlar getirdiler. der: “kalkarak dirse han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanına alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti, anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı. çapraz yatan ala dağ'dan haber geçer, hanlar hanı bayındır'a haber varır. dirse han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, seni çağırtırlar. bayındır han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene” dediler. dirse han der: “varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez” dedi. dirse han'ın hizmetkârları der: “biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak. eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, böyle bil” dediler.
    deyiş
    serin serin tan yelleri estiğinde
    sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
    büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
    sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
    aklı karalı seçilen çağda
    kudretli oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
    göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
    bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
    sabahın ilk aydınlığında dirse han yerinden kalktı. oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.
    av avladılar, kuş kuşladılar. o kırk nâmerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi” dediler. oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu, babasının önünde vuruyordu. “babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç, çalışıma baksın sevinsin” diyordu. o kırk nâmertler derler: “dirse han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak” dediler.
    oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. dirse han korkut sinirli sert yayını eline aldı. üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. dirse han istedi ki oğlancığının üstüne gürleyip düşsün. o kırk nâmert bırakmadı. atının dizginini döndürdü, yurduna gelir oldu.

    dirse han'ın hatunu oğlancığımın ilk avıdır diye attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, dirse han'a karşı vardı. başını kaldırdı dirse han'ın yüzüne baktı. sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi. kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. çağırıp dirse han'a söyler, görelim hânım ne söyler:
    beri gel başımın bahtı evimin tahtı
    han babamın güveyisi
    kadın anamın sevgisi
    babamın anamın verdiği
    göz açıp da gördüğüm
    gönül verip sevdiğim
    a dirse han
    kalkarak yerinden doğruldun
    yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
    göğsü güzel koca dağa ava çıktın
    iki vardın bir geliyorsun yavrum hani
    karanlık gecede bulduğun oğul hani
    çıksın benim görür gözüm a dirse han yaman seğriyor
    kesilsin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
    sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
    yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
    kuru kuru çaylara su saldım
    kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
    aç görsem doyururdum çıplak görsem donattım
    tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
    dilek ile bir oğul zorla buldum
    yalnız oğul haberini a dirse han söyle bana
    karşı yatan ala dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
    taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
    aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
    kara giyimli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
    han babamın katına ben varayım
    ağır hazine bol asker alayım
    azgın dinli kâfire ben varayım
    paralanıp cins atımdan inmeyince
    yenim ile alca kanımı silmeyince
    kol but olup yer üstüne düşmeyince
    yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
    yalnız oğul haberini a dirse han söyle bana
    kara başım kurban olsun bugün sana
    dedi, feryat figan eyledi ağladı. böyle deyince dirse han hatununa cevap vermedi. o kırk nâmert karşı geldi, der: “oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez” dediler.
    dirse han'ın hatunu çekildi geri döndü. dayanamadı, kırk ince belli kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramağa gitti. kışta yazda karı buzu erimeyen kazılı dağına geldi çıktı. alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. büyük cins atını ökçeledi, o tarafa yürüdü.
    meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. oğlanın iki köpekceğizi var idi, kargayı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. oğlan orada yıkılınca boz atlı hızır oğlana hazır oldu, üç defa yarasını eli ile sıvazladı, “sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir” dedi, kayboldu.
    oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. çağırarak oğlancığına söyler, görelim hânım ne söyler:
    kara süzme gözlerini uyku bürümüş aç artık
    on iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
    tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
    öz gövdende canın var ise oğul haber bana
    kara başım kurban olsun oğul sana
    akar senin suların kazılık dağı
    akar iken akmaz olsun
    biter senin otların kazılık dağı
    biter iken bitmez olsun
    koşar senin geyiklerin kazılık dağı
    koşar iken koşmaz olsun taş kesilsin
    ne bileyim oğul arslandan mı oldu
    yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
    bu kazalar sana nereden geldi
    o gövdende canın var ise oğul haber bana
    kara başım kurban olsun oğul sana
    ağız dilden bir kaç kelime haber ver bana
    dedi. böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
    der:
    beri gel ak sütünü emdiğim kadınım ana
    ak bürçekli izzetli canım ana
    akanlardan sularına beddua etme
    kazılık dağının günahı yoktur
    bitenlerden otlarına beddua etme
    kazılık dağının suçu yoktur
    koşan geyiklerine beddua etme
    kazılık dağının günahı yoktur
    arslan ile kaplanına beddua etme
    kazılık dağının suçu yoktur
    beddua edersen babama et
    bu suç bu günah babamdandır
    dedi. oğlan yine der: “ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı hızır bana geldi, üç kere yaramı sıvazladı, bu yaradan sana ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir” dedi. böyle diyince kırk ince belli kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. oğlanın anası memesini bir sıktı sütü gelmedi, iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi. dağ çiçeği ile sütü oğlanın yarasına sürdüler. oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. oğlanı hekimlere emanet edip dirse han'dan sakladılar.
    at ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. dirse han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.
    o kırk nâmertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. dirse han eğer oğlancığını görürse bırakmaz bizi hep öldürür dediler. gelin dirse han'ı tutalım, ak ellerini ardına bağlayalım, kıl sicim ak boynuna takalım, alıp kâfir ellerine yönelelim diyerek, dirse han'ı tuttular. ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. dirse han yayan, bunler atlı yürüdüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. dirse han esir oldu gider. dirse han'ın esir olduğundan oğuz beylerinin haberi yok.
    meğer sultanım, dirse han'ın hatunu bunu duymuş, oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
    der:
    “görüyor musun ay oğul neler oldu. sarp kayalar oynamadı yer oyuldu. yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk nâmertler babanın arkadaşları babanı tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ak boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. hânım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidini beraberine al, babanı o kırk nâmertten kurtar, yürü oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıyma” dedi.
    oğlan anasının sözünü kırmadı. boğaç bey yerinden kalktı, kara çelik öz kılıcını beline kuşandı, ak kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.
    o nâmertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. boğaç han sürüp yetişti. o kırk nâmert de bunu gördüler. dediler: “gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kâfire yetiştirelim dediler. dirse han der:
    ”kırk yoldaşım aman
    tanrının birliğine yoktur güman
    benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim. ister beni öldürün ister diriltin, bırakı verin” dedi. elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. dirse han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. görelim hânım ne söyler:
    der:
    boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
    senin de içinde bineğin var ise söyle bana
    savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
    senin de içinde etliğin var ise söyle bana
    savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    develerden kızıl deve gider ise benim gider
    senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
    savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    altın başlı otağlar gider ise benim gider
    senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
    savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    ak yüzlü elâ gözlü gelinler gider ise benim gider
    senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
    savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
    ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
    senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
    savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
    benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
    yiğit sana günahı yok dön geri
    dedi. oğlan burada babasına söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:

    boynu uzun büyük cins atlar senin gider
    benim de içinde bineğim var
    bırakmam yok kırk nâmerde
    develerden kızıl deve senin gider
    benim de içinde yük taşıyıcım var
    bırakmam yok kırk nâmerde
    ağıllarda on bin koyun senin gider
    benim de içinde etliğim var
    bırakmam yok kırk nâmerde
    ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
    benim de içinde odam var
    bırakmam yok kırk nâmerde
    ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
    benim de içinde bir aklı şaşmış bilinci yitmiş ihtiyar babam var
    bırakmam yok kırk nâmerde
    dedi. kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. kırk yiğit büyük cins atını oynattı, oğlanın etrafına toplandı. oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti. kiminin boynunu vurdu, kimini, esir eyledi. babasını kurtardı, çekildi geri döndü. dirse han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. hanlar hanı bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi. dedem korkut destan söyledi deyiş dedi, bu oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:
    onlar da bu dünyaya geldi geçti
    kervan gibi kondu göçtü
    onları da ecel aldı yer gizledi
    fâni dünya yine kaldı
    gelimli gidimli dünya
    son ucu ölümlü dünya
    kara ölüm geldiğinde geçit versin. sağlıkta, akılla devletini hak artırsın. o övdüğüm yüce tanrı dost olarak medet eriştirsin.
    dua edeyim hânım: yerli kara dağların yıkılmasın. gölgeli büyük ağacın kesilmesin taşkın akan güzel suyun kurumasın. kanatlarının uçları kırılmasın. koşar iken ak boz atın sendelemesin. vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. dürtüşürken alaca mızrağın ufanmasın, ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. ak sakallı babanın yeri cennet olsun. hakkın yandırdığı çıran yana dursun. kadir tanrı seni nâmerde muhtaç eylemesin hânım hey!

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------

    duha koca oğlu deli dumrul boyunu beyan eder hanım hey:

    oğuz bozu içinde duha koca oğlu deli dumrul adinda bir yiğit vardi. bakanlarin yüreğine korku salardi. bilekleri kalin pazulari güçlü idi. nara savurduğu zaman etrafindakiler kaçacak delik ararlardi. deli dumrul zaman zaman olmadik işler yapardi.

    deli dumrul bir kuru çay üzerine bir köprü yaptirmişti. gece gündüz bu köprüyü bekler, kim köprüden geçerse ondan üç akçe para alir, köprüden geçmeyip de yanindan dolaşmak isteyenleri yakalar, döve döve on akçe alirdi.bunu neden yaptiğini kendine sorunca:

    - yeryüzünde benden deli benden güçlü bir adam varmidir? varsa çiksin benimle savaşsin, bakalim kim kimi yenecek? benim erliğimi bahadirliğimi kahramanliğimi yiğitliğimi duymayan kalmasin. ünüm hertarafa yayilsin! derdi

    meğer birgün deli dumrul’un köprüsünün yakininda bir oba konmuştu. bu obada bir güzel yiğit hasta düştü, allah’in emriyle de öldü.obanin içinde kimi oğul diye kimi de kardeş diye ağladi. o yiğit için büyük yas oldu, feryat oldu.

    deli dumrul seslere şaşirdi hemen atini sürüp obaya geldi.

    - bre densizler ne ağliyorsunuz benim köprümün yaninda bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz? dedi

    - han’im bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağliyoruz, dediler.

    - bre yiğidinizi kim öldürdü?

    - bey yiğit allah teala nin emriyle azrail geldi. o yiğidin vakti tamam oldu, canini aldi.

    deli dumrul:

    - bre azrail dediğiniz kimdir, nasil bir yiğittir? nereden gelir nereye gider? adamin canini nasil alir? yüce allah’im birliğin varliğin hakki için azrail’i benim gözüme göster, savaşayim, çekişeyim, döğüşeyim... güzel yiğidin canini kurtarayim, bir daha güzel yiğidin canini almasin. dedi

    orada bulunanlar bu sözlerden hoşlanmadilar ama seslerini de çikarmadilar.

    deli dumrul sonra evine döndü. allah tealanin da bu sözler hoşuna gitmedi.

    ‘’ bak şu kendini bilmeze!benim birliğimi tanimiyor, birliğime şükür kilmiyor da benim ulu dergahimda gezip benlik tasliyor’’ dedi. azraile buyurdu:

    ‘’ ya azrail! var o deliye bir görün. benzini sarart, canini hirildat al’’ dedi.

    deli dumrul kirk yiğidi ile yiyip içip otururken ansizin azrail çikageldi. azrail’i ne nöbetci gördü, ne kapici. kendisini bir tek deli dumrul görmüştü. bir anda görür gözü görmez oldu, elleri tutmaz oldu dünya alem dumrul’un gözüne karanlik oldu soluğu kesilmiş halde şöyle seslendi:

    - bre ne heybetli kocasin!

    kapicilar seni görmedi

    nöbetciler seni duymadi

    tutar elim tutmaz oldu

    ellerim titredi, lokmam yere düştü

    ağzimin içi buz gibi oldu

    kemiklerim tuz gibi oldu

    bre sakalciği akça ihtiyar

    gözceğizi fersiz ihtiyar

    bre ne heybetli ihtiyarsin, söyle bana!

    kazam belam dokunur bugün sana, dedi.

    böyle deyince azrailhiddetlendi

    - bre deli budala!

    gözümün fersiz olduğunu beğenmiyorsun,

    gözü güzel kizlarin, gelinlerin canini çok almişim

    sakalimin ağardiğini beğenmiyorsun ,

    ak sakalli kara sakalli yiğitlerin canini çok almişim

    sakalimin ağarmasinin manasi budur. bre deli, övünüyordun. ‘’ al kanatli azrail benim elime geçse, öldüreydim: güzel yiğidin canini onun elinden kurtaraydim, diyordun. işte şimdi geldim ki senin canini alayim.verir misin, vermez misin? yoksa benimle savaşirmisin? söyle bana! dedi

    deli dumrul boncuk boncuk terlemişti:

    - bre azrail sen misin? dedi

    - evet benim, dedi

    - bu güzel yiğitlerin canini sen mi aliyorsun? dedi

    - evet ben aliyorum, dedi

    - bre azrail ben seni geniş yerde ariyordum, dar yerde elime geçti. seni şimdi birakirmiyim hiç? seninle vuruşayim öldüreyim. güzel yiğidin canini kurtarayim, dedi

    kara kabzali kilincini siyirdi, eline aldi. tam azrail’e hücum etmeye başlayacaği sirada azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. insanoğlunun ejderhasi deli dumrul ellerini birbirine vurdu. içinin sikintisi dağilmişti. kahkahalarla güldü yiğitlerine:

    - yiğitlerim, azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapiyi birakti dar bacadan kaçti. madem benim elimden gücercin olup uçtu gitti. benim elimden kurtulmak öyle kolaymi? den de onu doğan kuşuma yakalatirim, dedi

    kalkti atina bindi, doğanini eline aldi azrail’in peşine düştü. deli dumrul doğanina bir iki güvercin avlatti. evine dönerken azrail, bindiği atin gözüne göründü, at ürktü. deli dumrul’u kaldirip yere vurdu. dumrul’ un akli başindan gitti, bunaldi. azrail, ak göğsünün üzerine basip kondu. demin mirildaniyordu, şimdi hirildanmaya başladi:

    - bre azrail aman!

    allah’in birliğine yoktur güman ( şüphe )

    ben seni böyle bilmezdim

    gizlice can aldiğini duymazdim

    bizim tepesi büyük dağlarimiz olur

    o dağlarimizda bağlarimiz olur

    o bağlarin kara salkimli üzümü olur

    o üzümü sikarlar al şarabi olur

    o şaraptan içenler sarhoş olur

    şarapliydim duymadim

    ne söyledim bilmedim

    beylikten usanmadim

    yiğitliğe doymadim

    canimi alma azrail, medet!

    azrail:

    - bre deli, bana ne yalvariyorsun? yalvaracaksan allah teala’ya yalvar. benim elimde ne var? bende bir emir kuluyum, dedi

    - yaa!... can veren de alanda allah teala midir?

    - evet odur.

    - öyle ise senin arada işin ne? ben derdimi yüce allah’a açayim, dedi. allah’a yalvardi:

    - yücelerden yücesin

    kimse bilmez nicesin

    nice cahiller seni gökte arar, yerde ister,

    halbuki sen inananlarin gönlündesin

    daim duran güçlü rabbim!

    ölümsüz bağişlayici rabbim!

    benim canimi alacaksan sen al

    azrail’e almaya birakma, dedi. dumrul’un bu şekilde yalvarmasi allah’a hoş geldi. azrail’e şöyle buyurdu:

    -‘’ kulum dumrul madem benim birliğimi bildi, bana şükürler kildi. ya azrail, deli dumrul cani yerine can bulsun, onun cani kurtulsun.’’

    azrail:

    - bre deli dumrul, canabi hakk seni bağişladi. ancak canini kurtarmak istiyorsa, yerine can bulsun, diye emretti

    deli dumrul:

    - ben nasil can bulayim? yalniz, bir yaşli babam, bir yaşli anam var. gel gidelim, belki ikisinden birisi canini verir. onu al benim canimi birak.

    - ak sakalli aziz,

    izzetli canim baba

    küfür söz söyledim

    allah teala’ya hoş gelmedi

    gök üzerinde al kanatli azrail’e buyurdu,

    azrail uçup geldi

    benim akça göğsüme basip kondu,

    hirildatip tatli canimi almak istedi.

    baba senden can dilerim verirmisin?

    yoksa oğul oğul diye ağlarmisin?

    babasi yaşliydi fakat dünyadan vazgeçme de kolay değildi.

    - oğul oğul, ay oğul

    canimin parçasi oğul

    doğduğunda dokuz deve kestigim aslan oğul

    güzel kizimin ,gelinimin çiçeği oğul

    karşi yatan koca dağim gerek ise

    söyle gelsin azrail’in yaylasi olsun

    soğuk soğuk pinarlarim gerek ise

    söyle gelsin ona içme olsun

    tavla tavla koç atlarim gerek ise

    söyle gelsin ona binek olsun

    katar katar deverim gerek ise

    ona yüklet olsun

    ağillarda akça koyun gerek ise

    söyle keselim ona ziyafet olsun

    altin, gümüş, para gerek ise

    verelim ona harçlik olsun

    dünya şirin, can tatli

    kiyamam oğul bunu bil.

    benden aziz, benden sevgili anandir.

    oğul ona git yalvar

    deli dumrul babasindan yüz bulamayinca anasinin yanina gitti, derdini açti:

    - ana ana, canim ana!

    bilirmisin neler oldu?

    gökyüzünden al kanatli azrail uçup geldi

    benim akça göğsüme basip kondu

    hirildatip canimi almak istedi

    yalvardim, yüce allah’a siğindim

    beni bağişladi, lakin canima karşilik

    can bulmam gerek, medet

    babamdan can diledim ama vermedi

    senden can dilerim ana,

    bilirim vermesi zordur,

    ana yüreği yavrusuna kiyamaz,

    canini bana verirmisin?

    yoksa oğul, deli dumrul diye ağlarmisin?

    aci tirnak ak yüzüne çalarmisin

    uzun kara saçlarini yolarmisin ana?

    anasinin gözleri yaşardi ne diyeceğini bilemedi. oğluna seslendi:

    - dokuz ay karnimda taşidiğim oğul

    on ay deyince dünya yüzüne getirdiğim oğul

    dolama beşiklerde beledigim oğul

    kalelerde, hisarlarda tutulaydin oğul

    dini bozuk kafir eline esir olaydin oğul

    altin, akçe gücüyle varip seni kurtarirdim oğul

    yaman yere varmişsin, varamam

    dünya şirin, can tatli

    canima kiyamam oğul böyle bil

    anasi da canini vermedi, dumrul’un bütün ümidi kayboldu. azrail dumrul’un canini almaya geldi. deli dumrul:

    - aman azrail aman, allah’in birliğine yoktur güman

    - bre deli, daha ne aman dilersin? ak sakalli babanin yanina vardin, can vermedi. ak saçli ananin yanina vardin can vermedi. daha kimin var kime gideceksin? dedi

    - hasretlim vardir, buluşayim, izin ver ondan sonra al canimi

    - bre deli hasretlin kimdir?

    - elkizi helalim, eşim var. benim ondan iki oğlanciğim var, emanetim var, onlara ismarlayacağim. gidip görüşeyim, ondan sonra gel benim canimi al.

    karisinin yanina geldi ona:

    - biliyormusun neler oldu?

    gökyüzünden al kanatli azrail uçup geldi

    benim akça göğsüme basip kondu

    tatli canimi almak istedi

    babama vardim, can vermedi

    anama vardim, can vermedi

    dünya şirin, can tatli dediler

    şimdi;

    yüksek yüksek koca dağlarim sana yaylak olsun

    soğuk soğuk sularim sana içit olsun

    penceresi altin otağim sana gölge olsun

    tavla tavla koç atlarim sana binit olsun

    katar katar develerim sana yüklet olsun

    ağillarda akça koyunum sana sana şölen olsun

    gözün kimi tutarsa, gönlün kimi severse

    sen ona var, iki oğlanciği öksüz koyma

    dedi ve ağladi. karisi bu sözşeri işitince dayanamadi, gözlerinden kanli yaşlar boşandi. dumrul’un ellerine sarildi, kalbinin derinlerikten gelen samimi duygulariyla kocasina seslendi:

    - ne dersin, ne söylersin?

    göz açip gördüğüm

    gönül verip sevdiğim

    koç yiğidim, şah yiğidim

    karşi yatan koca dağlari

    senden sonra ben neyleyim?

    yaylar olsam benim mezarim olsum

    soğuk soğuk sularini

    içer olsam benim kanim olsun

    altin akçani harcar olsam

    benim kefenim olsun

    tavla tavla cins atlarin

    biner olsam benim tabutum olsun

    senden sonra bir yiğidi

    sevip varsam

    alaca yilan olup beni soksun

    senin o korkak anan baban,

    bir canda ne vardki sana kiyamamişlar

    yer tanik olsun, gök tanik olsun

    yüce allah tanik olsun

    benim canim senin canina kurban olsun

    dedi. bunun üzerine azrail, kadinin canini almaya geldi. deli dumrul eşine kiyamadi. yüce allah’a yalvardi:

    - yücelerden yücesin

    kimse bilmez nicesin

    güzel mevla!

    çok cahiller seni

    gökte arar, yerde ister

    sen ise inananlarin gönlündesin.

    daim duran yüce allah!

    baki kalan, bağişlayici allah!

    ulu yollar üzerine

    aş evleri yapayim senin için
    aç görsem doyurayim senin için
    çiplak görsem giydireyim senin için
    alirsan, ikimizin canini beraber al
    bağişlarsan ikimizin canini birlikte bağişla
    keremi, bağişlamasi bağişlamasi çok yüce allah!

    dedi. hak teala’ya dumrul’un bu içten yakarmasi hoş geldi. azrail’e buyurdu:
    - ‘’ dumrul’un babasinin, anasinin canini al. karisi ile kendisine yüz kirk yil ömür verdim’’
    azrail, babasinin anasinin derhal canini aldi. dedi dumrul yüzkirk yil daha eşi ile birlikte mutlu, güzel bir ömür geçirdi. yaptiklarindan ve söylediklerinden ibret alip, hayatini yeniden düzene koydu.
    dedem korkut geldi, boy boyladi soy soyladi. ‘’bu destan deli dumrul destani olsun, benden sonra gelen alp ozanlar söylesin, alni açik erenler dinlesin’’ dedi.

    http://mitglied.lycos.de/…e_korkut_hikayeleri-1.htm adresinden copy paste'dir.
    -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
86 entry daha
hesabın var mı? giriş yap