371 entry daha
  • vejetaryenlik ve veganizm giderek daha görünür ve popüler diyet seçenekleri haline geliyor. ancak, et yememe fikri hiçbir şekilde yeni değildi, insanlar bunu antik zamanlardan beri uygulamışlardır. tarihteki en ünlü vejetaryenler;

    pythagoras
    antik filozof samoslu pisagor'un adı (yaklaşık m.ö. 570 - m.ö. 500–490), 1840'larda sık sık rastlanacak olan vejetaryenlik kelimesinin atası "pisagorculuk" ile ve et ile balık yemekten kaçınma fikriyle, vejetaryenlikle çok yakından bağlıdır. ancak pisagor'un, modern anlamda vejetaryen bir diyet uygulayıp uygulamadığı konusunda somut kanıtlar bulmak zordur.

    sorun, pisagor'un davranışları ile ilgili hiçbir yazıyı geride bırakmamış olması ve çağdaşlarının pisagor'un bu davranışı hakkında detaylı açıklamalarının bulunmamasıdır. birçok kaynak, pisagor ve beraberindekilerin hayvan eti içermeyen kısıtlayıcı bir diyet uyguladıklarını belirtir. yine de, diyetin özellikleri hakkında bir karışıklık söz konusudur. m.ö. 4. yüzyılın matematikçisi ve filozofu knidoslu evdoksus, pisagorcuların herhangi bir hayvanı yemeyi reddettiklerini, hatta avcı ve kasaplardan iğrenecek kadar ileri gittiklerini bildirir. ancak aristoteles ve aristoksenos, pisagorcuların en azından bir miktar et tükettiğini ve kısıtlamalarının ritüel nedenlerden dolayı belirli hayvanlarla veya hayvanların belirli kısımlarıyla sınırlı olduğunu söylerler.

    st. anthony the great of egypt
    hristiyanlığın başlarında bir dizi vejetaryen ve yarı vejetaryen grup vardı. dikkate değer bir vejetaryen, genellikle 3-4. yy organize hristiyan manastırcılığının kaynağı olarak kabul edilen aziz anthony'dir. yine de, aziz anthony’nin et yememe motivasyonları çoğu modern vejetaryen ile aynı olmayabilir. diğer dini münasebetlerde olduğu gibi, manevi saflık kazanma hizmetinde, rahatlık veya zevk veren herhangi bir şeyden kaçınmak adına bunu yapardı. ayrıca bekar kaldı, uyku yoksunluğu çekti ve neredeyse sürekli oruç tuttu.

    leonardo da vinci
    leonardo'nun vejetaryenliğinin şüphesiz kanıtlanmadığını belirtmekle başlamalıyız. ancak vejetaryenliği uyguladığına dair bazı ilginç kanıtlar vardır. ilk olarak, da vinci'nin hayvan etini yemeyi reddettiği olarak tanımlanan çağdaş bir mektup vardır. italyan kaşif andrea corsali'den, hindistan'da karşılaştığı vejetaryenleri tanımlayan, giuliano de medici'ye* yazılmış bir mektuptur: “guzzarati dediğimiz bazı kafirler, kanı olan herhangi bir şeyle beslenmeyecek kadar naziktirler. ayrıca onlar, yaşayan herhangi bir şeye de zarar vermekten kaçınırlar. tıpkı bizim leonardo da vinci'miz gibi."

    ayrıca leonardo’nun defterlerine de sahibiz. kişisel olarak et yediğinden veya yemediğinden hiç bahsetmiyor olmasına rağmen leonardo’nun yazıları, hayvanların insanlar tarafından öldürülüp yenmek için yetiştirilmeleri konusunda hayvan refahı ve dehşeti ile ilgili derin bir endişe göstermektedir.

    mahatma gandhi
    büyük hintli lider ve eylemci gandhi, vejetaryenliği uygulayan bir vaishnava hindu ailesinde yetişmiş olarak çocukluğundan itibaren bir vejetaryendi. ergenliğinde ise gandhi ailesinin geleneklerinden uzaklaşmıştı, sigara içiyor ve ara sıra et yiyordu. gandhi, vejetaryenlik konusundaki taahhüdünü, ingiltere'de hukuk okurken genellikle vejetaryen restoranları bulmak için günde 10 veya 12 mil yürümek anlamına gelse de teyit etti.

    franz kafka
    a hunger artist'in* yazarı, lakto-vejetaryen bir diyet uygulayarak tedavi etmeye çalıştığı kronik sindirim rahatsızlıklarından muzdaripti. bir vejetaryen olmasının yanı sıra kafka, “büyük mastikatör*” olarak adlandırılan, yiyeceklerin dakikada 100 kez çiğnenmesi gerektiğini söyleyen horace fletcher'ın öğretileri de dahil olmak üzere, bir dizi yiyecek hevesleriyle uğraştı. kafka'nın ayrıca hayvanları yemek konusunda etik endişeleri vardı. vejetaryen olduktan sonra bir keresinde kafka, bir arkadaşı ile* bir akvaryumu ziyaret etti, arkadaşının aktardığına göre kafka, akvaryum camına yaslanmış ve ona yaklaşan balığa doğru bir şeyler fısıldamıştı; “şimdi gözlerinizin içine net bir vicdan rahatlığı ile bakabilirim.”

    mary shelley
    vejetaryen terimi, romantik çağın başlangıcında mevcut değildi. ancak o çağda, bu tabire en çok uyan edebi şahsiyetlerin bazıları etsiz diyetleri takip ediyordu. romantik hareketin en karakteristik fikirlerinden biri de, doğanın güzelliğine derin bir takdir ve övgü olmuştu; birçok romantik entelektüel için bu, et yemeyle uyumsuzdu.

    yazar mary shelley, frankenstein adlı kitabıyla bilim kurgu tarzını yaratmasıyla ünlüdür ve kitabın ünlü canavarı kıymetli bir vejetaryen diyeti uygulamıştır. kitabı shelley, bir tür vejetaryen manifestosu olarak okunabileceği için yazmıştır. film versiyonlarından birinin frankenstein hikayesine aşina iseniz, canavarın ceset parçalarından toplanmış olduğunu biliyorsunuzdur. orijinal eserde ise shelley, canavarın parçalarının sadece diseksiyon odasından değil, mezbahadan ve aynı şekilde dehşet dolu olması gereken bir yerden geldiğini özellikle belirtir.

    yaratılışının dehşet verici ve doğal olmayan koşullarına rağmen, canavarın kendisi bir vejetaryendir ve doğayla iç içe yaşamaya devam eder, “kuzu ve çocuğu, iştahımı mahvetmek için öldürmem, yok etmem; meşe palamudu ve çilek bana yeterli beslenmeyi sağlar.”*

    john harvey kellogg
    tıp doktoru ve sağlık-yiyecek bilgini john harvey kellogg, abd'deki vejetaryenliğin önde gelenlerinden biriydi. kellogg, vejetaryenliği, alkol ve tütünden kaçınmayı ve güçlü bir şekilde egzersiz yapmayı gerektiren “biyolojik yaşam” felsefesinin bir parçası olarak destekledi. kellogg’un felsefesinin işaretlerinden biri de cinsel aktivitenin ve özellikle de mastürbasyonun, çok çeşitli fiziksel ve zihinsel hastalıklara neden olduğu ve bu nedenle de bastırılması gerektiği inancıydı. bunu, hastalarını protein açısından düşük ve karbonhidrat açısından yüksek olan yumuşak bir diyete sokarak başarmaya çalıştı. bu diyet için icat ettiği gıda ürünlerinden ikisi, granola ve mısır gevreği günümüzde hala yüksek miktarlarda tüketilir.

    leo tolstoy
    19. yüzyılda vejetaryen hareketinin büyümesinden en çok sorumlu insanlardan biri de rus yazar leo tolstoy'du. yaşamının son otuz yılı boyunca tolstoy kendini, pasifizme ve anarşizme odaklanan kendi hristiyanlığının mistik versiyonuna adadı. tolstoy’nun pasifizmi insanlara olduğu kadar hayvanlara da yönelik şiddeti reddetti. rus diyet etiği çevirisine girişinde harold williams* tarafından tolstoy'un, hayvanların çektiği acılara ve kesme işlemini yapan kasapların, işlerinin vahşiliğine karşı duyarsız hale geldiklerine tanık olduğu bir mezbaha ziyareti anlatılır.
91 entry daha
hesabın var mı? giriş yap