140 entry daha
  • (filmi izleme niyetinde olanlar için keyif kaçırtabilecek detaylar içerdiği notuyla). hikayenin en başında mektubu yazan subayın elinde göze çarpan mont blanc dolmakalem filmde masraftan kaçılmadığını göstermek ister gibi. filmin çuval hadisenin rambovari intikamının alınmasından daha fazla derinliğe sahip olduğunu düşünüyorum. ön planda akan aksiyonun dışında filmin söylemek istedikleri var. zaman zaman fazlaca göze sokulan mesajlarla da olsa bu söylem filme işlenmiş. içerik ve biçime geçmeden önce biraz arka plandaki psikolojiye bakmalıyız. çuval baskını ve sonrasında gurumuz incinmişti. ama esas şok ne hükümetin ne de askeriyenin bu yarayı soğutacak adımlar atamamasıydı. başbakanın ‘nota dediğiniz konu müzik notası değildir. aklınıza esince nota verilmez’ açıklaması ya da dönemin genelkurmay harekat başkanının pasif göreve atanması o dönemden aklımızda kalanlar. maalesef olanların hesabı beklediklerimiz tarafından sorulamadı. doğada hiç bir boşluk doldurulmadan kalmaz. hal böyleyken sanat hayatı taklit etti. ‘şu çılgın türkler’ ve ‘kurtlar vadisi ırak’ -eleştirel ve sorgulanacak tüm yönleriyle beraber- travma yaşamış toplum bilincimize sunuldu ve büyük oranda kabul gördü. bu kabul milletçe olan hayal kırıklığımızın büyüklüğünün de bir tezahürüdür aynı zamanda. bundandır ki, ‘gazı alındı’, ‘milliyetçi mastürbasyon’ şeklindeki eleştiriler anlamlı olmakla beraber tüm bu süreci arka planıyla birlikte açıklama ve sorgulama yeterliliğinde değiller. filme gelince, senaryo zaafiyeti, bazı devamlılık ve kurgu sorunları olsa da (senaryonun çok şey anlatma isteğinin sıkıntıları belki) bana teknik açıdan başarılı geldi. yıkılmış saddam heykeli detayının da bulunduğu pazar yeri gibi güzel setler var. olayların geçtiği yerler olarak gözüken erbil, süleymaniye ve bağdat üçgeni ırak coğrafyasında oldukça büyük bir alan olmakla beraber, filmde her şey küçük bir çevrede geçiyor gibi gözüktüğünden bu durum pek hissedilemedi. marshall’ın bush benzeri ‘tanrının oğlu’ ve ‘adaleti getirme’ sözleri tüm bu savaş ve işgalin altında yatan amerikan neo-con zihniyetinin alameti farikası olarak karşımıza çıkıyor. haçlı seferlerinde büyük başarılar kazanmış selahaddin eyyübi’nin soyundan geldiği belirtilen aile, bush’un 11 eylül sonrası ‘bu bir haçlı seferdir’ sözlerine bir gönderme mi acaba? dante tiplemesi de felluce’de sivil halka saldıran tanklarına taktıkları dev haçlarla gündeme gelen evangelist amerikan askerlerini simgeliyor gibi. bu gibi unsurlar son derece gerçekçi resmedilmiş işgal altındaki ırak ve acı çeken insanlar fonuyla da birleşince anlatıma gerçeklik ve derinlik kazandırmış. filmin amerikalılar’ı özellikle kötü gösterdiği söyleniyor. fakat bunun için bir çaba veya kurguya gerek yok: düğün baskını, felluce’de camilerin yıkılması, ebu gureyb işkenceleri gerçek olaylar. amerika ırak’ta iyi bir şey yapmadığı için olan durumu göz önüne sermek yeterlidir, ki film de bunu layıkıyla yapıyor. son olarak, bu ve diğer gişe yapan yerli filmler -beğenilsin veya beğenilmesin- ileride çekilecek diğer yerli filmlere gişe ve gösterim umudu sağlaması adına da sinema endüstrimize önemli katkılar sağlamaktadır.
152 entry daha
hesabın var mı? giriş yap