25228 entry daha
  • 20. celpte burdur'da yaptığım askerlik türü.

    aşağıya aklıma gelen yönleriyle burdur’da bedelli yapmak için bilinmesi gerekenleri derlemeye çalışacağım. epey uzun entry olacak. burdur’a gitmeyen hiç bulaşmasın.

    her birliğin dinamikleri birbirinden çok farklı olabildiği için söylediğim bazı şeyler başka yerlerde farklılık gösteriyo olabilir, mesuliyet kabul etmiyorum. (:

    öncelikle ihtiyaçlardan bahsediyim. ortalıkta pek çok liste dolaşıyo kesin sizin de elinize geçmiştir. ama bence hepsi şart değil.

    ilk gün dağıtılan kıyafet istihkakının içerğinden bahsedeyim. zaten bir adet kamuflaj, bere, kemer ve bot veriliyor. bunlar cepte. bunlar haricinde 2 adet fanila, 2 adet don, 1 takım pijama, 1 adet büyük banyo havlusu 1 adet küçük havlu (baş veya ayak için kullanılabilir) veriliyor.

    fanila işini biraz açayım. dışarda ben pazardan almıştım fanilayı. 10 liradan ucuzu yoktu. kışladaki ihtiyaç kantininde tanesi 7 lira. eğer alacaksanız içerden alın. zaten ilk gün dağıtılan kıyafetler içinde 2 adet fanila oluyo onlar sizi 4-5 gün idare ediyo. ilk hafta çok bir şey yapılmadığı için çok terlemiyosunuz. o sırada kantinden çözersiniz daha fazlasını. bu arada kışın gidenler için fanila rengi önemli değil kamuflajın boynu kapalı olduğu için görünmüyo. fakat 15 mayıstan itibaren yazlık kıyafet uygulamasına geçildiği için, kamuflajın yakası açık giyiliyor, dolayısıyla fanila görünüyor. bu sebeple fanilanın haki/yeşil olması gerekiyor. akşamları, cumartesi öğleden sonra ve pazar tüm gün sivil giyinildiği için buralarda dandik tişörtlerinizi giyip sonra çöpe atabilirsiniz.

    don konusunda herhangi bir renk sınırı yok. ben eskimiş donlarımı götürüp kirlendikçe çöpe attım. tavsiye ederim. kirli torbası yapmakla uğraşmayın. kirlenen her şeyi atın gitsin.

    pijama dediğim gibi veriliyo. zaten yaz celplerinde pijamanın üstü gerekmez tişörtle yatarsınız. altı da 15 gün idare eder bence. başka pijama altı taşımaya gerek yok.

    ben havlu da götürmüştüm verildiğini bilmediğim için, hiç kullanmadım götürdüğümü. verileni kullanıp sonra atıp geldim. hafif yolculuk yapmak istemiyosanız hiç götürmeyin. en kötü ihtiyaç kantinininde satılıyo, oradan alırsınız ihtiyaç olursa.

    ihtiyaç kantininde başka neler var? diş macunu, tıraş köpüğü, bıçağı, ayakkabı boyası süngeri, vatka, kulak tıkacı, tuvalet kağıdı, selpak, tırnak makası, saat, fanila, don, tişört, yara bandı, nemlendirici krem, asma dolap kilidi, deodorant, ıslak mendil… her şey var. eğer elinizdekilerden götürecekseniz götürebilirsiniz ama yok sıfır alacaksanız bunlardan bazılarını gidin içerden alın. hem valizde ağırlık yapmayın hem de dışarda daha çok para vermeyin. kışlada her şey daha ucuz dışardan.

    şimdi kişisel bakım için bir çanta gerekiyo bence. sabah tuvalete giderken elinizde tıraş malzemeleri, diş fırçası, macunu, tuvalet kağıdı vs. bir sürü şey oluyo. tuvaletler leş olduğu için bunları sağa sola koymak istemezsiniz. işte bu işin için bel çantası inanılmaz mantıklı bi çözüm. benim yoktu ama bizim bölükte bi elemanda gördüm. herif bu tarz malzemelerini bi bel çantasında saklıyodu dolabında. tuvalete giderken beline takıyodu. hiç lavabo kenarına bir şey koymadan belindeki çantaya sokup çıkarıyodu ihtiyacı olan şeyleri. hem pratik hem hijyenik. özenmiştik.

    bence bot boyası almanıza gerek yok. her gün bot boyayanlar vardı. ama kışla inanılmaz derecede tozlu olduğu için inanılmaz derecede gereksiz bi hareket. sabah tertemiz olan bot 10 dakika içinde bembeyaz toz oluyo. o yüzden sadece sünger alsanız yeterli. ben sadece son gece boyadım botu yemin töreninde düzgün olsun diye. onun için de koğuştaki birinden boya ödünç alabilirsiniz.

    az eşya alın dememin bir önemli sebebi de dolaplar. dolaplar hem çok küçük hem de pis. bot kamuflaj havlu 15 günlük çamaşır falan derken taşarcasına doluyo. o yüzden ne kadar az şey götürüp bittikçe içerden tedarik ederseniz, dolaba yerleşmeniz o kadar rahat olur. dolaba kilit alın mutlaka, kantinde var, kilidiniz varsa evden de götürebilirsiniz.

    valizinizi koğuşta tutamayacağınız için 2. gün valizler depoya gidiyor. fazla getirdiğiniz veya kullanamayacağınızı düşündüğünüz veya dolaba sığmayan eşyalarınızı valize koyup depoya gönderebilirsiniz. onlar içinden acil bi ihtiyaç olursa çok nadir de olsa depoya gidip alma şansınız olabiliyo. depocu erin keyfine kalmış bi durum biraz.

    benim götürmeyip pişman olduğum bir başka şey güneş kremi. her gün düzenli olarak kremlenen arkadaşlar girdikleri beyazlıkta çıktılar. ben amele gibi yandım. alnımda bere izi, gözlüğün altı beyaz, boynum kapkara göğsüm karbeyaz saçma sapan çıktım. güneşin altında çok vakit geçiriyosunuz. hele bundan sonraki celpler iyice kötü olur. güneş kremi alınız.

    ayak giyimi ve bakımı. botların ve ayakların birbirine alışması 1 haftayı buluyor. o yüzden ik hafta botlar üzebiliyor. sıkmasın diye hayvan gibi büyük bot almak almak akıl karı değil. botun içinde ayak hareket ederse asıl sıkıntı o zaman başlıyo. botun sıkmadan ayağı sarması en ideali. ben dışarda 44,5 giyiyorum, botu 45 aldım. ideal oldu. fakat tabanlıktan ziyade vatka hayat kurtarıyo. gerçi ben tabanlık da koymuştum ama çok aşırı bi etkisini hissetmedim ama tabii tabanlıksız kullanmadığım için karşılaştırma yapamıyorum. vatka ise çok hayati. mümkünse 2 çift alın vatkayı. topuk için illa ki kullanılyo zaten 1 çift. diğerini ön kısımda üstlerden acıtma yaparsa ayağın üstüne koyarsınız. her bulduğunuz fırsatta botları bir an evvel çıkartıp havalandırmak bence önemli. hem kokuyu önlemek için hem de mantara karşı tedbir.

    o ihtiyaç listelerinde sabun da vardı mesela. bence sabuna gerek yok. tuvaletlerde her daim sıvı sabun var. sabun taşımayın. ben kendi sabunumu isterim derseniz de kantinden alabilirsiniz, yine taşımaya gerek yok.

    çamaşır torbası, kirli torbası, duş çantası vs gibi şeylerin hepsi kantinde var. aşırı da ucuz. hiç taşımayın.

    cırtcırtlı asker cüzdanı falan almayın. kendi cüzdanınızı kullanabilirsiniz. böyle ince kartlık gibi bir şeyiniz varsa daha ideal olur. illa alcaksanız da yine kantinden alabilirsiniz. zaten kamuflajlarda 9-10 tane cep var fermuarlı. her şeyini rahat rahat taşırsınız.

    “her şeye gereksiz dedin, ne götürcez peki?” dediğinizi duyar gibiyim. götürmeniz gerekenler şunlar:

    1) sivil günlerde ve akşamları giymek için eşofman (bakın pijama veya şort değil eşofman) pijama ve şortla koğuşlarda taklılabiliyosunuz ama kantine, duşa falan gidemiyosunuz. eşofman şart.
    2) spor ayakkabı. yine terlikle falan kantine, duşa vs. gitmek yasak. o yüzden sivil günler için spor ayakkabı şart.
    3) terlik. duşta ve koğuşta terlik mutlaka lazım. ha güzel terliğimi askere götürmem dandik terlik alıcam diyosanız kantinde o da var, istiyosanız içerden alabilirsiniz ama numarası falan kalmamışsa sıkıntı olur, bence riske atmayın.
    4) bi de burdurun akşamı, gecesi serin oluyo. karasal iç anadolu iklimi ne de olsa. bi hırka, kapşonlu sweatshirt tarzı bir şey bence alın.
    5) kredi veya banka kartı. kantinlerde sadece bu geçiyor mutlaka getirin.
    6) sigara içiyorsanız ve kendi markanız önemliyse bence kartonla alın. kantinlerde çoğu marka var aslında ve dışardan ucuz fiyatı ama tedarik sıkıntılı olabiliyo. bi marka tükenince 1 hafta 10 gün teslimat gelemeyebiliyo. ben içmiyorum ama içen arkadaşlarım sıkıntı yaşadı.
    7) ilaç. ilaç. ilaç. ilaç. ilaç. ilaç. içeride en büyük zenginlik ilaç. bizde valiz araması olmamıştı xray haricinde. o yüzden çok rahat soktuk siz yine de valizin en üstüne koymayın çorapların falan içine kıstırın ilaçları. ama sorunsuz sokuluyo ilaç. ve mutlaka sokun. ağrı kesici falan zaten sokun. ama böyle nurofen, cold away tarzı grip ilacı, parasetamol, ateş düşürücü bir şeyler de mutlaka sokun. antibiyotik size kalmış benim gördüğüm kadarıyla genelde virütik enfeksiyonlar oldu ama istiyosanız antibiyotik de alabilirsiniz bir şey diyemicem. kışlanın en büyük problemi polen ve toz olduğu için alerjiye yatkın bir bünyeniz varsa alerji ilacı da sokun mutlaka. sonra bilimum burun spreyi, boğaz pastili falan mutlaka alın yanınıza. iklim zaten çok kuru olduğu için burnunuz genziniz kuruyup kalıyor. bi de üstüne toz, polen giriyo. bombok oluyosunuz. maalesef hastalığın kaçarı yok içeride. mutlaka ama mutlaka hasta olacaksınız. olmayan yoktu bizim bölükte. bunu ne kadar hafif ve kısa geçirebilirseniz o kadar iyi. o yüzden semptomları hafiften hissettiğiniz ilk anda başlayın ilaca, kötülemeden.
    8) bozuk para. koğuşlardaki kahve ve kola makinalarında sadece demir para geçtiği için demir para büyük nimet içerde. içerde para bozdurma imkanı var, o makinaları doldurmaya gelen yetkileri denk getirirseniz bozdurabiliyosunuz. onlar da günde 2 kez falan geliyolar. ama siz giderken valizde götürebiliyosanız götürün, rahat olur. kahveler 75 krş ila 1,50 tl arası; kola-meyve suyu-ice tea falan 2,50 lira.

    evet ihtiyaçlar ve götürülmesi gerekenler bu şekilde.

    gelelim içerdeki şartlara ve kışlanın belli başlı unsurlarına:

    1) komutanlar ve eğitim:
    şimdi bu konu taburdan tabura, bölükten bölüğe ve hatta takımdan takıma değişiklik gösterebiliyo. o yüzden çok da kesin şeyler söylemek doğru değil.
    şimdi önce kışlanın ve birliğin genel organizasyon şemasını biraz anlatayım sonra kendi bölüğüm özelinde bilgilendireyim.
    burdur’daki binbaşı maruf kışlası içinde 2 adet alay bulunuyor. birisi 58. piyade eğitim alayı, diğeri ise tırtırlı araç sürücü alayı. bu iki alayın da kendi alay komutanı var, rütbeleri albay. piyade eğitim alayının komutanı daha kıdemli olduğu için kışlanın amiri de o.

    ben piyade eğitim alayında olduğum için tırtırlıda bedelliler napar ne eder, organizasyon nasıldır hiç bilmiyorum. bizim celpte o alayda bedelli asker yoktu.

    58. piyade eğitim alayında ise biz yaklaşık 1200-1300 kadar bedelli askerdik.
    3 tane tabur var. bu 3 taburun komutanları doğrudan alay komutanı albaya bağlı.
    1. taburun komutanı binbaşı, 2. taburun komutanı yüzbaşı, 3. taburunki yarbaydı.
    her taburda 3er tane bölük var. 1. bölükte 1., 2. ve 3. bölük; 2. taburda 4., 5. ve 6. bölük; 3. taburda da 7., 8. ve 9. bölük olmak üzere toplam 9 tane bölük var.
    her bölükte 125 ila 135 arasında asker oluyor.
    kendi bölüğünüz dışındaki adamlarla çok çok nadir bir araya geliyosunuz, hiç muhabbetiniz olmuyo neredeyse. hele kendi taburunuz dışındaki bi adamla hiç olmuyo. helanız, duşunuz, içtimanız, eğitiminiz hep kendi bölüğünüzle.
    bölüğün içinde de 20şer kişilik mangalar oluyor. bölüğüne göre 6 veya 7 manga oluyor.
    ilk gün kışlaya varıp sevk kağıdınızı girişteki komutana verdiğinizde o kağıdın üstüne 2 sayı yazıyolar. örnek 3/7. bu sizin tabur ve bölüğünüzü gösteriyo. o andan itibaren bölüğünüz belli oluyo. bu arada girişte kayıt kürekte muhatap olduğunu kişiler genelde asteğmen vs. oluyo, düz er muamelesi yapmayın birazcık kontrollü konuşmakta fayda var.
    manganız ise kayıt kürek işleri bitip koğuşa gittiğinizde belli oluyor. oraya gidiş sırasına göre beraber gittiğiniz adamlarla hemen hızlı bir boy sırası yapıp size manga, dolap ve yatak numarası veriyo koğuşta çavuşlar. o andan itibaren manganız, yatağınız, buddy’niz (can dostunuz), dolabınız, koğuşunuz her şeyiniz belli olmuş oluyor.

    1. ve 2. taburlarla ilgili bilgim sınırlı. ama 3’e göre daha fazla eziyet çektikleri bi gerçek. özellikle 5. bölük falan.
    işte burada komutanın önemi ortaya çıkıyo. dünyanın en boktan birliğinde komutanlarınız iyiyse çok rahat askerlik yapabilirsiniz. tersi de aynen geçerli.
    3. tabur ve hatta 7. bölük özelinde konuşursam. bizim asteğmenlerimiz de çavuşlarımız da epey anlayışlı, yardımsever, halden anlayan ve nazik insanlardı. gerekenden daha fazla sıkıntı çıkarmadılar hiç. müfredatın el verdiği ölçüde eğitimlerde falan kolaylık gösterdiler. müfredatta olup yapmadığımız bir şey olmadı ama ağır şeyleri azar azar, yeteceği kadar yaptık. kimsenin canını çıkarmadılar.
    tabii bazen çileden çıktıkları durumlar da oluyor ama ben şahsen hak veriyorum. çünkü beynini ve terbiyesini nizamiyede bırakan o kadar çok adam var ki. 30 yaşında iş güç sahibi insanların yaptıkları hayvanlıkları, sululukları, mallıkları görünce ağzınız açık kalacak. ama asgari saygıyı ve disiplini gösterdiğiniz sürece herhangi bi komutanla sorun yaşamanız çok mümkün değil. ama tabii askeriyede işler pek bireysel yürümüyo. bölükte 4-5 tane problemli tip varsa bunların yediği haltların cezasını bölükçe çekebiliyosunuz bazen. ama özetle emir-komuta ve askeri eğitim açısından gerilecek bi durum yok.

    2) fiziki şartlar:
    bir askeriye gerçeği olarak fiziki şartlar epey boktan. zaten bi beklentiniz yoktur ama varsa da iyice düşürüp gidin. dolap, koğuş, tuvalet, banyo çok hijyenik alanlar değil. çamaşır yıkama imkanınız olmadığı için üstünüzdeki kamuflaj 1 haftanın sonunda ter kokmaya başlıyor, sonlara doğru artık bambaşka bi aromaya sahip oluyor. tuvaletler falan çoğu zaman pis, kimi pisuvar bozuk. işiyosun alttan aynen akıyo. ve ilk günden beri bu arıza olmasına rağmen son gün hala aynı pisuvara gidip işeyen beyinsizler var. tuvaletlerde hem alaturka hem alafranga tuvalet mevcut. keyifinize uyanı kullanabilirsiniz.

    duş imkanı her gece + haftada 2 gün gündüz var. sabaha karşı 3-5.30 arası “ihtiyaç duşu” denen bi nane var. o saatte uyanabiliyosanız epey mantıklı oluyo. kalabalık olmadığı için uzun uzun kalabiliyosunuz. onun haricinde (3. tabur için konuşuyorum) çarşamba ve cumartesi gündüzleri veya akşamüstleri duş oluyo. onlarda katılım fazla olduğu için 7 dakika süreniz oluyo duşta. 7 dakikada da 2 şampuan 1 sabun falan yapıp gayet detaylı yıkanabiliyosunuz, kulağa kısa geldiğine bakmayın. tabi duşta başka fantezilere girerseniz vakit yetmeyebilir, ona bi şey diyemicem. duşlarda gece veya gündüz her zaman sıcak su var. soğuk suyla duş alma diye bi şey yok. ve terlikle gittiğiniz sürece temiz denebilir. ne kadar hijyeniktir bilmiyorum ama görünüş olarak temiz. tabii duşlar, koğuşlardan uzakta ayrı bi binada. bi 5 dakika yürüme mesafesi var. o yüzden havlu, terlik, kıyafet vs. baya dolu bi duş çantasıyla gidip geliyosunuz, biraz zahmetli.

    beni ve beraber askerlik yaptığım arkadaşlarımı en çok zorlayan kısım ise koğuş oldu. şimdi ortalama bi koğuşta 32 kişi bi arada yatıyosunuz. ve ranzalar bitişik nizam neredeyse. insan yoğunluğu çok fazla. gece havalandırma için 6 tane küçük pencere var. ama o pencerelerin önünde yatanlar üşüdükleri için genelde kapatma eğiliminde oluyor. o yüzden ortalama bi gecede 3 tanesi falan belki açık. o da tamamen değil, yarım. koğuş kapısı da kapalı kalmak zorunda olduğu için içeride oksijen 1 saat içinde falan tükeniyor. sonra bütün gece leş gibi sıcak, nemli ve mikroplu bi havanın içinde uyumak zorunda kalıyosunuz. aslında kapı açmanın çok denetimi yok ama biz açtığımızda bu sefer de kapıya yakın yatan elemanlar kıllık yapıyodu yok ışık geliyo, yok ses geliyo, yok cereyan yapıyo falan diyerek. o yüzden çok kalitesiz bi havanın içinde uyuyosunuz. dolayısıyla her sabah bombok başlıyo. öksürükle, baş ağrısıyla kalkıyosunuz. bu belki başka koğuşlarda yaşanmamış olabilir ama genelde oluyo. umarım kıllık yapan tiplere denk gelmez ve güzel havalanan bi koğuşta uyursunuz. herkesin hasta olmasının en büyük sebebi de bu koğuş ortamı çünkü. bütün gece 32 kişinin nefesini ciğerlerinize çektiğiniz için 1 kişinin en ufak bi mikrop kapması herkesi hasta etmeye yetiyo.

    kantinlere gelince, biz 3. tabur olarak kantinlere bi tık uzak kalıyoduk diğer taburların erişimi daha rahattı. o yüzden çok kantine gidip taklıma durumu olmuyodu. koğuş binası altında geçiriyoduk boş vakitleri. zaten içecek makineleri de var koğuşun altında, çok kantinlik bi durum olmuyodu. kantine su ve sigara için gidiliyo genelde. koğuşlarda içme suyu yok. kantinden 12’li küçük su alıp dolabımıza depoluyoduk, bittikçe gidip yenisini alıyoduk. su işi saçma derecede zahmetli. günün her saati koğuş altındaki makinadan kola alabiliyosunuz ama kantin kapalıysa veya gece suyunuz bittiyse su alamıyosunuz. neyse ki hayatın hiçbir alanında göremeyeceğiniz bi imece dönüyo içerde de her ihtiyacınızı birinden giderebiliyosunuz. bu anlamda ben hem çok şey öğrendim hem de memnun oldum. her derdinizde veya ihtiyacınızda el uzatan biri oluyo etrafta. bu sizi de böyle bi insan olmaya itiyo. bu dayanışma ve yardımaşmayı öğrettiği için güzel anıyorum ben askerlik sürecini. öncesinde daha bencil bi adamdım.

    bu kantinler haricinde bir de yukarda bahsettiğim ihtiyaç kantini var. ondan bi tane var kışlada. biraz yürüyüp gitmeniz gerekiyo eğitimden kalan boşluklarda. akşamları da kapalı oluyo. ama dediğim gibi her şey var içinde.

    yemekhaneler ve yemekler benim beklentimin epey üstündeydi. yıllardır dinlediğimiz askeriye yemeği efsaneleriyle karşılaşmadık hiç. geçtiğimiz yıllardaki zehirlenme olaylarından sonra zaten anında yemek dökme uygulaması gelmiş. artan yemek siz daha yemeğinizi yerken dökülüyo. ertesi gün bi önceki günün yemeğini yeme diye bi şey kesinlikle yok. onun dışında, yemekler özel firma tarafından dışarıda yapılıyo, kamyonlarla geliyo. kışlada yemek pişmiyo, askerler yemek hazırlama sürecine dahil değil. servisi de yemek firmasının sivil elemanları yapıyo. yemekler benim beklentimin çok üzerinde lezzetliydi. tabii ki anne lezzeti deği ama gayet dışardaki ev yemeği lokantalarındaki lezzet var. serpme, bol çeşitli kahvaltıya alışık olduğumuz için ilk gün kahvaltı biraz şok edebilir miktarıyla ama hakkınız olan her şeyi yerseniz gayet güzel doyuyosunuz, ben hiç aç kalmadım. bir de çok düzenli, her gün aynı saatlerde kalorisi ayarlanmış yemekler yediğiniz için öğün aralarında da hiç acıkmıyosunuz. normalde yemekten 1 saat sonra acıkan ben 18 gün boyunca hiç acıkmadım. siz acıkana kadar bi bakıyosunuz diğer öğün gelmiş. ilginçti. ha tabii, bu dediklerim yemek seçmeyen kişiler için geçerli. şımarık çocuklar gibi yok kabak yemem, yok ben patlıcan sevmem gibi kıllıklar yaparsanız aç kalırsınız. vardı arkadaşlardan böyle yemek seçenler, gidip kantinde dünyanın en boktan köfte ekmeğini veya burgerini falan yemek zorunda kalıyolardı. bunların içinde et görünümlü plastikler oluyo. beklenti yükseltmeyin.

    onun dışında, kışlada bi adet ptt şubesi var. bi şey unutursanız aileniz kargoyla falan gönderebilir. veya işte yol paranızı falan çekebilirsiniz. ayrıca ziraat ve akbank atm’si de var.

    çarşamba ve cumartesi öğleden sonraları, pazar günü iste tüm gün ziyaret saati. ziyaretçiniz gelirse nizamiyenin orada görüşme alanında akşam içtimasına kadar görüşebiliyorsunuz. çarşamba günleri öğleden sonra eğitim devam ettiği için çarşamba ziyaretçisi eğitimden kaytarmanın da bi yolu tabii. (:

    3) müfredat/program

    18 gününüz özetle şöyle geçiyo arkadaşlar. ilk gün (çoğunluk için bu pazartesi) zaten kayıt kürek, giyindirme, yerleşme işleri derken bitiyo. ikinci gün aşı olmaya gidiyosunuz, öğleden sonraya kalıyo bu iş. aşı olduğunuz gün artı bir sonraki gün istirahatli sayılıyosunuz. dolayısıyla eğitim falan olmuyo. ama tabii salı hatta çarşamba günü dahi katılabilenler olduğu için onları da beklemek adına genelde perşembeye kadar boş geçiyo. tabii devamlı içtima falan var, toplanıyosunuz bölük olarak ama eğitim olmuyo. perşembe hatta cuma adamaklıllı başlıyo eğitimler. bu eğitimler de işte sağa dön sola dön, esas duruş, rahat, selam ve tekmil verme usülü gibi şeyler. cumartesi yarım gün, o da spor günü zaten. ısınma hareketlerini müteakip 10x2 şınav 20+10 mekik çekiyosunuz bitiyo. göz korkutacak bi spor yok. yapamayacak gibiyseniz bel fıtığım var deyin komutana, zaten zorlamıyolar. bizde bi arkadaş bel fıtığı olduğu halde yapmaya zorladı kendini, kitlenip kaldı ambulansla götürdüler sonra. komutanlar da dedi ki “rahatsızlığı olan söylesin, sağlıktan önemli değil hiçbir şey”. o yüzden sağlığınızı etkileyecek gereksiz risklere hiç girmeyin. komutanlar anlayış gösteriyo.

    2. hafta ise pazartesi günü zorlu geçiyo, muharebe eğitimi var. koşma, emekleme, çökme, sürünme türü şeylerin hepsi o gün yapılıyo. ama çok zorlayıcı düzeyde değildi bizim bölükte. diğer bölükleri bilemicem. kastıran komutanlar da yok değil. haftanın geri kalanında elinizde tüfek oluyo. söküp takma, tüfekle esas duruş, rahat, tüfek omza gibi komutlar, doğru tutuş, duruş ve nişan alma gibi eğitimler oluyo 3 gün boyunca. ikinci haftanın cuma günü ise atış yapıyosunuz. 1 dakika falan süren bi iş. tüfek çok fazla tepme yapmıyo gerilmeyin. yine de gözlüğünüz falan varsa dipçiğin dibine çok girmeyin. atışın iyi veya kötü olması kimsenin umrunda değil, kendinize ve etrafa zarar vermeden atıp geçmeye bakın. çocukça gaza gelip, ispat çabasına girmeyin. cumartesi yine yarım gün spor var. içeriği ilk haftakinden farklı.

    son hafta ise tüm gün tören provasıyla geçiyo. önceki haftalarda zaten uygun adım yürümeyi ve tören geçisinde ne yapılacağını öğreniyorsunuz. son hafta bunları iyileştirmek ve törene hazırlanmakla geçiyor. cuma 10da yemin töreni var. 11 gibi bitiyo. bitince koğuşlara gidip üstünü başınızı değişiyosunuz, valizinizi ve terhis belgenizi alıp 12.30 gibi nizamiyeden çıkıyosunuz.

    4) bonus: bi de piyade marşı diye bi marş var. törende falan tüm bölükler topluca söylüyosunuz. o yüzden ikinci haftadan itibaren ezberletiyolar. merak eden önceden bakabilir. youtube’da kayıtları var. çavuşlardan yalan yanlış notalarla öğrenmek yerine düzgün versiyonunu dinlemek iyi olabilir. (:
3572 entry daha
hesabın var mı? giriş yap