• kafa sallayan kaplan (the nodding tiger)

    çin'deki bir şehrin duvarlarının hemen dışında t'ang adında genç bir ormancı ve yetmiş yaşındaki ihtiyar annesi yaşarmış. bu insanlar fakirlermiş ve tek odalı, çamur ve kilden yapılma, komşularından kiraladıkları küçük bir barakada yaşarlarmış. her gün genç t'ang erken saatlerde uyanır ve evlerinin yakınlarındaki dağa gidermiş. gün boyu dağdan yakmak için odun keser, akşam olduğunda ormandan döner ve ardından şehirdeki pazara giderek bu odunları satarmış ve karşılığında annesi ve kendisi için yiyecek alıp evine dönermiş. bu insanlar fakir olmalarına rağmen çok mutlularmış, genç adam annesini içtenlikle severmiş ve yaşlı kadın ise kendi oğlu gibi bir başkasının olmadığını düşünürmüş. ancak arkadaşları bu insanlara acırlarmış ve durumlarına üzülürlermiş.

    bir gün genç t'ang gün doğmadan uyanmış ve omzunda baltasıyla tepelere doğru gitmeye başlamış. giderken annesine veda etmiş ve hem daha erken hem de daha fazla yükle geleceğini söylemiş çünkü bir sonraki gün bayrammış ve her zamankinden daha güzel yiyecekler yemek istemişler. bütün gün boyunca yaşlı kadın beklemiş ve kendine sürekli "ah güzel oğlum, ah güzel oğlum, annesini ne kadar da çok seviyor" diye söylemiş.

    öğleden sonra yaşlı kadın oğlunun gelişini izlemeye başlamış ama boşunaymış. güneş zaman geçtikçe daha çok gözden kayboluyormuş ama oğlu henüz gelmemiş. sonunda yaşlı kadın korkmuş. "benim zavallı oğlum." demiş, "başına bir şey gelmiş olmalı." güçsüz gözlerini zorlamış ve dağa giden yola bakmış. sadece bir koyun sürüsü ve çoban görebilmiş, başka hiçbir şey görememiş. "yazık bana!" diye ağlamaya başlamış kadın, "oğlum, oğlum." köşeden bastonunu almış ve komşusunun evine giderek kaybolan oğlunu araması için yalvarmış.

    komşusu iyi kalpli birisi olduğu için yaşlı kadına yardım etmek istemiş ve oğlu için üzülüş. "ormanda çok fazla yaban hayvanı var" demiş kadının yanından ayrılırken ve kadının en kötü haberi alması için hazırlıklı olmasını istemiş. "oğlun o hayvanlardan birisi tarafından parçalanmış olabilir". yaşlı kadın korku içinde çığlık atmış ve yere kapanmış. komşusu ise bu sırada yavaşça dağ yolundan gitmeye başlamış ve etrafa bakarak boğuşma izleri aramış. yolu yarıladığında üzerine kan bulaşmış bir elbise parçasıyla karşılaşmış. ormancının baltası, halatı ve diğer malzemeleri ise yolun kenarında duruyormuş. durum belliymiş, büyük bir mücadeleden sonra zavallı ormancı bir kaplan tarafından parçalanmış.

    yerdeki malzemeleri topladıktan sonra adam üzgün şekilde ormandan inmiş. üzgün kadına durumu nasıl söyleyeceğini düşünmüş ama yolunu bulamamış. dağdan tamamen indiğinde yaşlı kadını hâlâ yerde yatarken bulmuş. kadın gözlerini açtığında komşusunun sırtında oğlunun eşyalarını görmüş ve durumu anlayıp, bayılmış. durum belliymiş ve olanların söylenmesine gerek yokmuş.

    arkadaşları yaşlı kadını evine götürmüş ve ona yiyecek vermiş ama yine de teselli edemiyorlarmış. "ne yazık" diye ağlamış, "benim yaşamamın artık ne önemi var ? o benim tek oğlumdu. bana bu ihtiyarlığımda kim bakacak ? tanrılar neden bana böyle zalimce davrandılar ?"

    kadın ağlamış, saçlarını yolmuş ve kendini hırpalamış ta ki arkadaşlar kadının aklını kaybettiğini söyleyene kadar. kadın ağladıkça şiddet daha fazla artıyormuş.

    ancak bir sonraki gün yaşlı kadın bütün komşularını şaşırtacak bir şey yapmış ve şehire gitmeye karar vermiş. kimsenin yardımı olmadan kulübesinden yavaşça çıkmış ve yürümeye başlamış. onu böyle yaşlı, yalnız ve güçsüz görmek çok acınasıymış. herkes kadın için üzülüyormuş ve birbirlerine "bak, yaşlı kadının kendine yardım edecek kimsesi yok" diyormuş.

    şehire geldiğinde kadın belediye binasının yolunu sormuş. binaya geldiğinde kadın kapının önünde oturmuş ve seslice başına gelen kötü kaderini anlatmaya başlamış. bu sırada ise hakim kendisine getirilen davaları çözmek için mahkeme salonuna gidiyormuş. yaşlı kadının ağlayışını duymuş ve görevlilere söyleyerek kadının salona getirilmesini istemiş.

    yaşlı kadın şehire bunun için gelmiş. kendini sakinleştirmiş ve topallayarak salonun içine girmiş.

    "ne oldu, yaşlı kadın ? neden mahkeme salonumun önünde bu kadar gürültü yapıyorsun ? çabuk ol ve bana derdini söyle."

    "ben yaşlı ve güçsüzüm" diye başlamış kadın. "halsizim ve neredeyse göremiyorum. benim param yok ve para kazanacak durumum da yok. benim bütün ülkede tek bir güvenebileceğim kişi bile yok. ben oğlumun desteğiyle hayatımı sürdürüyordum. o bir ormancıydı ve her gün dağa çıkardı ve her akşam evine döner, bizlere yetecek kadar yiyecek ve para getirirdi. ama dün gitti ve geri dönmedi. ormandaki bir kaplan onu parçalamış ve yemiş. ne yazık ki bunun için yapılacak bir şey yok, ben ise açlıktan öleceğim. benim kalbim ise adalet istiyor. bugün senin karşına oğlumun katilini cezalandırman için geldim. kanunlar kendi kanını vermeden kimsenin kanını akıtma diyor."

    "sen delirdin mi ihtiyar ?" demiş ve gülmüş hakim. "sen oğlunu öldürenin bir kaplan olduğunu söylemedin mi ? bir kaplan nasıl adalete hesap verebilir ? doğrusu, sen aklını kaybetmişsin."

    hakimin söylediklerinde bir fayda yokmuş. yaşlı kadın haykırmaya devam etmiş. kadın istediğini elde etmeden gitmeyecekmiş. bütün salon kadının sesiyle yankılanmış. hakim daha fazla dayanamamış "bekle, kadın" demiş, "çığlık atmayı kes. benden istediğin şeyi yapacağım. sen evine git ve ben seni çağırana kadar bekle. senin oğlunun katili yakalanacak ve cezalandırılacak."

    hakimin amacı kadından kurtulmakmış. eğer kadın şimdi salondan çıkarsa görevlilere kadının bir daha salona alınmayacağı emrini verebilirmiş ve böylece kadını bir daha görmezmiş. kadın ise hakimin planlarını anlamış daha çok ısrarcı davranmış.

    "hayır, gitmem" demiş kadın, "sen o kaplanın yakalanma ve adalete hesap verme emrini imzalamadan gitmem."

    hakim kadının bu tuhaf isteğini yerine getirmeyi kabul etmiş. salondaki görevlilere dönerek hangisinin kaplanı aramak için gönüllü olacağını sormuş. li-neng isimli, duvara yaslı ve yarı uyur halde bir adam salondaymış. çok fazla alkol içtiği için kendinde değilmiş ve salonda konuşulanları tam duymamış. arkadaşlarından birisi bu adamı dürtmüş ve bu sırada adam kendini toparlamış.

    hakimin kendine seslendiğini düşünen li-neng öne çıkmış, diz çökmüş ve "ben, li-neng emirlerinizi yerine getirmeye hazırım" demiş.

    "pekala" demiş hakim, "senin görevin bu. şimdi git ve görevini yerine getir." hakim li-neng'e görev emrini verdikten sonra kadına dönmüş ve "söyle yaşlı kadın, istediğin gibi oldu mu ?" demiş.

    "evet oldu, sayın hakim" demiş kadın.

    "şimdi evine git ve görevli gelene kadar bekle"

    birkaç teşekkür sözünden sonra mutsuz anne binadan ayrılmış.

    li-neng salondan çıkarı çıktığında arkadaşları yanına gitmiş ve gülmüşler "sarhoş seni, ne yaptığının farkında mısın ?"

    li-neng başını sallamış "hakim için küçük bir iş, değil mi ? çok kolay."

    "sen buna kolay de. bir adam kaplanı, insan yiyen bir kaplanı tutuklayacak ve onu şehre kadar getirecek. evine git ve ailenle vedalaş. onları bir daha görmeyeceksin."

    li-neng'in sarhoşluğu biraz geçmiş ve arkadaşlarının haklı olduğunu görmüş. çok aptalca davranmış. ama hakimin söylediği her şey bir şaka olmalı diye düşünmüş. daha önce böyle bir emir yazılmamış. hakimin amacı burada yaşlı kadından kurtulmakmış ve o sebeple bu kağıdı ciddi olmayarak imzalamış. li-neng emir kağıdını hakime götürmüş ve kaplanın bulunamayacağını söylemiş.

    ama hakimin şaka kaldıracak durumu yokmuş. "bulunamaz mı ? nedenmiş ? sen bu kaplanı tutuklamayı kabul ettin. neden verdiğin sözden geri dönüyorsun ? ben buna izin veremem çünkü yaşlı kadına adaleti sağlayacağıma dair sözümü verdim."

    li-neng diz çökmüş ve kafasını yere koymuş. "ben sarhoştum. o sözü verdiğim sırada ne konuşulduğunu anlamamıştım. bir adamı yakalayabilirim ama kaplan olmaz. ben o konuları hiç bilmem ki. yine de, eğer istiyorsanız, tepelere gider ve bana yardım etmeleri için avcılarla anlaşabilirim.

    "pekala, kaplanı mahkeme salonuna getirdiğin sürece nasıl yakaladığının önemi yok. eğer görevinde başarısız olursan, görevini yerine getirene kadar seni döverek cezalandırırım. sana beş gün süre veriyorum.

    sonraki birkaç günde li-neng bu suçlu kaplanı bulmak için her yeri araştırmış. ülkedeki en iyi avcılar bu iş için çalışmaya başlamış. gece ve gündüz tepeleri araştırmışlar, mağaralarda uyumuşlar gözetlemişler ve beklemişler ama hiçbir şey bulamamışlar. bunların hepsi li-neng için çok yorucuymuş çünkü eğer görevinde başarısız olursa hakimin cezası çok büyükmüş. beşinci günde görevi başaramadığını bildirmesi gerekmiş. bu sebeple dayak cezası almış, sırtına elli darbe ama en kötüsü bu değilmiş. sonraki altı hafta boyunca ne kadar çok denese de hayvanın en ufak bir izine bile rastlamamış. her beş günün sonunda başka bir dayak cezası alıyormuş ve acıları artıyormuş. zavallı adamın durumu çok kötüymüş. bir ay daha böyle devam ederse vücudu buna dayanamaz ve ölebilirmiş. bunu kendisi de çok iyi biliyormuş ve ufak da olsa bir umudu varmış. arkadaşları kendisini görünce dalga geçiyorlarmış ve "yakında şuradaki tabutlardan birisinin içinde olacak" diyorlarmış. "neden ülkeden kaçmıyorsun ?" diye sormuş arkadaşları. "kaplanı örnek al kendine. bak işte o kaçmış tamamen. eğer sınırdan geçip başka bir bölgeye gidersen hakim seni yakalatmak için fazla uğraşmaz."

    li-neng bu tavsiye karşısında kafasını sallamış. ailesini sonsuza kadar bırakmayı istemiyormuş ve kaçması durumunda eğer yakalanırsa idam edileceğini biliyormuş.

    bir gün avcılar aramayı bıraktıktan ve evlerine döndükten sonra li-neng dağda bulunan bir tapınağa girmiş ve dua etmiş. karşısında duran vahşi görünümlü heykele bakmış ve gözlerinden yaşlar süzülmüş. "ne yazık, ben ölü bir adamım." demiş dualarının arasında "ölü bir adamım. artık benim için bir umut kalmadı. bunların sebebi düzgün bir hayatımın olmaması mıydı ?"

    tam bu sırada yakınlarında bir hışırtı duymuş. kafasını kaldırdığında devasa bir kaplanın tapınağın kapısında beklediğini görmüş. li-neng artık kaplanlardan korkmuyormuş çünkü kendini kurtarmanın tek yolu varmış. büyük kedinin gözlerine bakmış ve "beni yemek için mi geldin ? ama benim etim biraz sert olabilir çünkü altı hafta boyunca beni dövdüler. sen geçtiğimiz ay ormancıyı parçalayan kaplansın, değil mi ? o ormancı evin tek çocuğuydu, annesinin tek destekçisiydi. o yaşlı kadın senin yakalanman için hakime geldi. seni yakalamak ve adalete götürmek görevi ise bana verildi. bir sebepten dolayı korkak davrandın ve hep saklandın. bu sebeple beni çok dövdüler. artık senin yaptığın bir şey yüzünden ben ceza almak istemiyorum. benimle birlikte şehire geleceksin ve ormancıyı öldürmenin hesabını mahkemede vereceksin."

    li-neng konuşurken kaplan sadece dinlemiş. adam sustuğunda, kaplan kaçmayı denememiş, hatta yakalanmayı istiyor gibiymiş. kaplan kafasını uzatmış ve li-neng bir zincir bağlamış, ardından ikisi de dağdan inmiş ve şehire girmiş. kalabalık sokaklardan geçerek mahkeme salonuna kadar gelmişler. bu sırada herkes "adam öldüren kaplan yakalandı, adalete hesap verecek" diye söylüyormuş.

    kalabalık li-neng'i mahkeme salonuna kadar takip etmiş. hakim salona girdiğinde herkes birden susmuş. herkes hakimin karşısında bir kaplanın olmasını şaşkınlıkla izliyormuş.

    dev hayvanın ise kendilerini izleyenlerden korkusu yok gibiymiş. hakimin karşısında büyük bir kedi gibi oturmuş. hakim duruşmaya başlamış.

    "kaplan" demiş suçluya dönerek "sen suçlandığın gibi ormancıyı gerçekten yedin mi ?"

    kaplan onaylar gibi başını sallamış.

    "evet, o benim oğlumu öldürdü" demiş yaşlı kadın. "öldürün onu. hak ettiği cezayı verin ona."

    "hayata karşılık hayat kanunlarımızda vardır" demiş hakim, yaşlı kadının söylediklerine aldırış etmeden ama ona doğru bakarak. "sen bunu bilmiyor muydun ? sen yaşlı bir kadının tek oğlunu elinden aldın. ona artık destek olacak kimsesi kalmadı. kadın intikamını istiyor. işlediğin suç için cezalandırılman gerekiyor. kanunlar uygulanacak. ancak, ben acımasız bir hakim değilim. eğer sen yaşlı kadının oğlunun yerini alabileceğine ve ona bu yaşlı zamanında destek olacağına söz verirsen, seni utanç verici bir ölümden kurtarmaya razıyım. ne dersin, teklifimi kabul ediyor musun ?

    kaplan onaylar gibi başını sallamış.

    salondaki kalabalık olacakları büyük merak içinde izliyormuş ve bir kez daha kaplanın onaylar gibi başını sallamasına şaşırmışlar.

    "pekala öyleyse, dağdaki evine dönebilirsin, ancak verdiğin sözü asla unutma.

    zincirler kaplanın boynundan çıkarılmış ve devasa hayvan sessizce salondan çıkmış, sokakta yürümüş ve ormandaki mağarasına doğru yol almış.

    yaşlı kadın ise yine sinirlenmiş. olanlar yüzünden hakime söylenen kadın, tekrar bağırmaya başlamış "kim bir kaplanın, bir oğulun yerini aldığını duymuş ? burada oyun oynuyorsunuz, suçluyu yakalayın, ardından serbest bırakın." kadının yapacağı hiçbir şey kalmamış. hakim, kadının tekrar bu dava için salona alınmayacağı emrini vermiş ve kadının yapabileceği tek şey evine dönmekmiş.

    kalbi kırık şekilde dağın yamacındaki kulübesine girmiş yaşlı kadın. komşuları kadını görünce "uzun süre yaşayamaz. kadın için artık günler sayılı. zavallı, artık kendisine destek olacak kimsesi yok, yakında aç kalır."

    ama komşular yanılmışlar. sonraki sabah yaşlı kadın temiz hava almak için dışarı çıktığında kapısının önünde yeni avlanmış bir ceylan bulmuş. kadının kaplan oğlu sözünü tutmaya başlamış, çünkü ceylanın üzerinde kaplanın pençesinin izleri görülüyormuş. kadın ceylanı almış ve pazarda satmak için evinde hazırlamış. sonraki gün şehrin sokaklarında bu ceylanı kolaylıkla satmış ve iyi bir kazanç elde etmiş. herkes kaplanın ilk hediyesini görmüş ve çok şaşırmış.

    karnı tok bir şekilde, yaşlı kadın evine mutlulukla dönmüş. elde ettiği para ise kendisine uzun bir süre yetermiş. bir hafta sonra kaplan ağzında bir parça elbise ve biraz parayla tekrar kadının kapısının önüne gelmiş. kaplan getirdiklerini bırakmış ve kadın teşekkür edemeden kaplan dağlara doğru koşmaya başlamış. yaşlı kadın hakimin akılı davrandığını anlamış. ölü oğlu için yas tutmayı bırakmış ve onun yerine geçen kaplan oğlunun kendine sunduklarıyla daha mutlu yaşamaya başlamış.

    kaplan bu yeni annesine çok alışmış ve hediyesini getirdikten sonra kadının kendisini sevmesini beklemeye başlamış. kadın artık kaplanı öldürmek istemiyormuş. kanın görüntüsü eski zamanlardaki kadar öfkelendirmiyormuş yaşlı kadını. yıllarca kaplan yaşlı kadına destek olmuş ve yaşlı kadın ülkedeki en zengin dullardan birisi haline gelmiş.

    ancak bir gün doğanın kanunları gereği yaşlı kadın ölmüş. kadının tanıdıkları kendisine cenaze düzenlemiş ve kadını dağın yamacına gömmüşler. öldükten sonra kadın için büyük bir mezar taşı yaptıracak kadar parası varmış, bu hikaye o mezar taşına yazılabilirmiş. sadık kaplan annesinin ölümüne üzülmüş. mezarının yanına yatmış, annesini kaybeden bir çocuk gibi ağlamış. uzun bir süre boyunca kadının sesini tekrar duymayı beklemiş, uzun bir süre boyunca kadının evini ziyaret edip onu görmek istemiş ama hepsi boşunaymış. kaplanın sevdiği kadın artık yokmuş.

    bir gün kaplan dağdan kaybolmuş ve o günden beri kendisini bir daha gören olmamış. bazıları kaplanın üzüntüden dolayı gizli bir mağaranın derinliklerinde öldüğünü söyler. bazıları ise ölümünün ardından kaplanın cennete gittiğini ve yaptığı iyilikler için orada ödüllendirildiğini, orada bir peri olarak yaşadığını söyler.

    bu hikaye genellikle çocuklara anlatılır ve ardından hikayeyle ilgili dört soru gelir.

    1 - kaplan ilk önce yaşlı kadının oğlunu öldürdü ancak daha sonra yaşlı kadına destek olmayı kabul etti. kaplan neden yaşlı kadına karşı kendini sorumlu hissetti ?

    2 - kaplanın oduncuyu öldürmesinin ardından yaptıkları, suçunu affettirmesi için yeterli miydi ?

    3 - yaşlı kadın, oğlunun ölümün sebep olmasına rağmen kaplana sevgi besledi ve onu kendi oğlunun yerine koydu. yaşlı kadın neden bunu yapmış olabilir ?

    4 - böyle bir durumda yaşlı kadının kaplanı bağışlaması iyi bir davranış mıydı ?
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap