4945 entry daha
  • ön not: entry uzun, içeriğinde akp'nin kavurmalı ekmeği, yanlış basılan mühürler, hem akp'ye hem chp'ye oy veren seçmenler, gergin chp'liler ve gemisi batan norveçli rahatlığındaki akp'liler, solunum cihazıyla ve tekerlekli sandalyeyle oy kullanmaya gelen engelliler ve hiç ortada görünmeyip oylar sayılmaya başladığı anda ortaya çıkan akp'li sandık müşahitleri vardır. mevzubahis sandık yaşlı ve engellilerin oy kullandığı sandık olup birkaç adet detaylandırılmış olay içermektedir. bunun haricinde partili ve seçmen tiplerinin de üzerinde durulmuştur.

    ön edit: yazdığım her iki entry için de "seçim sizlerin sayesinde kazanıldı" tarzında mesajlar geliyor. evet, 31 mart seçimleri ne surette olursa olsun sandıklarını terk etmeyen ve günlerce sandıklarını bekleyen sandık müşahitleri sayesinde kazanıldı ama 23 haziran seçimleri belki de aylar öncesinden planladığı tatilinden feragat edenler, sırf oy kullanmak için saatler sürecek yolculuklar yapanlar ve üstelik de bunun için cebinden de fedakarlık yapanlar, kaç yaşında olursa olsun muhakkak oyunu kullananlar ve yanında solunum cihazıyla, tekerlekli sandalyesiyle yatağından kalkıp oy kullanmaya gelenler sayesinde kazanıldı. 806.415'lik oy farkı müşahitlerin günlerce sandık başında beklemesine gerek bırakmadı. çünkü bu sadece bir partinin ya da bir adayın mücadelesi değil, oy kullanma hakkımızın elimizden alınmaması için gösterdiğimiz bir mücadeleydi ve biz bu seçimi bunun bilincinde olup da mazereti ne olursa olsun mutlaka sandığa giden seçmenlerimiz sayesinde kazandık.

    (bkz: #91583922)

    daha önceki entry'mde çok heyecanlı olduğumu yazmıştım, sağolsunlar, birkaç arkadaş boşuna tedirgin olmamam gerektiğini, zaten herkesin usule uygun titizlikte davrandığını filan söylemişti ama ben bayağı heyecanlıydım. tüm gece heyecandan uyuyamadım, neyse ki tüm gün uyuyup uykumu almıştım. aynı böyle çok heyecanlanıp heyecandan uyuyamadığım en son geceyse ta 2006 yılında öss'ye girdiğim geceydi, onda en azından saat iki-üç gibi uykuya dalabilmiştim, bunda hiç uyuyamadım, en fazla on dakika filan uyumuşumdur, sonra da geç uyanmaktan korkup tekrar uyandım, ondan sonra da hiç uyuyamadım zaten...

    04:30'da kalktım, alarmlarımı kapattım, güzelce çantamı hazırladım, yanıma alacağım sandviçlerimi hazırladım, kahvaltımı yaptım, altıya çeyrek kala çıktım, altıyı beş geçe okulun kapısındaydım. okulun önünde bizimle ilgilenen okul temsilcimiz vardı, onu gördüm, iki-üç kişi daha gelmişti, tokalaştık, merhabalaştık, müşahit kartlarımız dağıtıldı. ben her ihtimale karşı okulun önünde değil de sandığın olduğu sınıfta beklemenin daha doğru olacağını düşünüp içeri geçen birkaç kişiyle birlikte içeri geçtim.

    içeride akp'nin müşahitleri grup halinde birikmişti ve onların hepsine birer dosya dağıtılıyordu. chp ise sandviç dağıtıyordu, ben kahvaltı yaptığım için almadım. sınıfımın çevresinde yine chp'den birkaç kişiye denk geldim, birkaç tanesi komşu sandıklardandı, bir tanesi de kendi sandığımdandı(sandık kurulu üyesiymiş), benden sonra geldi.

    komşu sandıklardaki chp'lilerden birinde istanbul gönüllüleri'nin "sandık başı el kitapçığı"nı gördüm, nereden alınabileceğini sordum, gittik beraber istedik, kısıtlı sayıda olduğu için sadece sandık kurulu üyelerine dağıtılıyormuş, bir kişi kendininkini bana verebileceğini ve ihtiyaç halinde dönüşümlü kullanabileceğimizi söyledi ama ben aynı kitapçığın telefonumda kayıtlı olduğunu, basılı hali kısıtlı sayıdaysa almamın gerekli olmadığını söyledim.

    sınıfıma geçtim, sandık kurulu için hazırlanmış sıraya oturdum, çünkü oturmaya uygun başka bir sıra yoktu, ayrıca gelen gidenle direkt tanışayım diye girişteki kısma oturdum. beklemeye başladım, sarışın, balık etli, tatlı bir kadın içeri geldi, yanında çantaları filan vardı, ortama alışık davranışından o okulun öğretmeni olduğunu anladım, konuştuk, merhabalaştık, sonra o kadın çıktı gitti. sonrasında içeri suratsız bir kadın girdi, o da chp'nin üyesiymiş ve chp'nin sandık müşahidiymiş, mesafeli, tedirgin ve temkinliydi, tabii bir de suratsızdı. benim müşahit olduğumu öğrenince "ama oraya sandık kurulu üyeleri oturuyor" dedi gerizekalı, saat de daha altı buçuk! dedim "kimse gelmedi daha, ben de bekliyorum..." öbür chp'li abi(sandık kurulu üyesi olan) daha yapıcı, daha tatlı bir insandı.

    sonra elinde dosyayla orta yaşlı, kısa boylu bir abi içeri girdi "selamünaleyküm" dedi, akp'li olduğunu giriş şeklinden anladım zaten, gülümsedim, "aleykümselam" dedim. bir-iki dolandı, çıktı gitti. yine tek başıma kaldım sınıfta... sonra beyaz gömlekli bir g*t girdi içeri, ne selam ne sabah! gitti direkt kabinlere baktı, sonra çıktı gitti. o arada dışarıdaki suratsızım da geldi, etrafta dolaşıp beklemeye başladı, sonra beyaz gömlekli g*t tekrar geldi, kendini tanıtıp lütuf buyurdu paşam, chp'nin avukatıymış, telefon numarasını verdi, bende avukatların numaralarının olduğunu söyledim ama suratsızım telefon numarasını kaydetti, ben kaydetmedim. bize iyi çalışmalar diledi, çıktı gitti.

    neyse ben bu entry'yi kendime de bugüne dair bir hatıra olsun diye yazıyorum ama başka okuyanlar da olur herhalde, uzatmayayım. chp'li sandık kurulu üyesi tamam, akp'li sandık kurulu üyesi tamam, sandık kurulu başkanı tamam(o sarışın, tatlış, öğretmen abla), seçmen sandık kurulu üyesi de geldi, memur sandık kurulu üyesi biraz geç kaldı, yolu bulamamış. saat yediyi çeyrek geçe gibi sandık kurulu kuruldu, yeminler edildi, kokteyller yudumlandı, şampanyalar patlatıldı...

    yanımdaki suratsız kadınla benden başka müşahit yoktu. yani bizim sandıkta totalde yedi kişiydik ve seçim boyunca üç chp'li ile çoğunluktaydık ama seçim sonrasında, sonuçlar okunurken işin rengi değişti.

    benim sandığım okulun ilk sandığıydı ve çoğunluğunu yaşlı ve engellilerin oluşturduğu bir sandıktı, ki aynı zamanda kendimin de kayıtlı olduğum sandıktı, zira annem 76 yaşında, sanırım bizi de annemden ötürü o sandığa vermişlerdi.

    sandık başkanımız muazzam derecede titiz, dikkatli, herkesin fikrine saygı duyan ve tarafsız biriydi, tarafı konusunda hiç renk vermedi, belki gerçekten de tarafsızdı ama üç yaşındaki çocukların bile politize olmaktan uzak kalamadığı şu siyasi ortamda ne kadar tarafsız olunabilir pek emin değilim...

    chp'den müşahitten çok avukat vardı, devamlı dolaşıp nabız yokluyorlardı, çok titiz ve çok temkinliydiler, aynı zamanda chp cephesi çok gergindi, olabilecek her türlü hukuksuzluğa karşı saniyesi saniyesine tutanak tutulması için durmadan mesaj gönderiyorlardı. benim yanımdaki antipatiğim devamlı bu konularda sandık kurulu başkanını geriyordu ama ben sandık kurulu başkanının nabzına göre şerbet veriyordum, olması gereken şeyleri kimseyi germeden söylüyordum, o açıdan sandık kurulu başkanına kendimi çok sevdirdim. ehehe..

    seçim boyunca akp'den sadece bir kişi vardı, o da gemisi batan norveçli sakinliğinde, gamsız bir şekilde davranıyordu. sandık açılmadan önce yaşlılarla birlikte içeri girecek akrabalarına müsaade etmeme kararı alınmıştı, bu açıdan akp'nin sandık kurulu üyesi çok rahattı ve gün boyunca geçersiz olabilecek oylara karşı umursamaz bir tavırdaydı. onların eğitiminde bu şekilde öğretilip öğretilmediğine dair kafamda soru işaretleri ortaya çıkmadı değil...

    akp'nin avukatları filan da rahattı, onlar da biracık benim kafadaydı, gergin değildi. çünkü ben gerginlikten çok korkuyorum, zaten akp'nin sandık kurulu üyesi de pipirikliliğe karşı hemen yükseliyordu. yapılması gereken, zaman konusunda aciliyeti olmayan bir şeyse şimdi yapılacağına beş dakika sonra yapılsın ama gerginlik çıkmasın bence...

    tabii ben bu paranoyaklığı chp'lilere de çok görmüyorum, binbir türlü hukuksuzluk ve iftirayla sandığa gittik hepimiz, aynı paranoyaklıktan ben de birazcık taşımadığım için mi sandık müşahidi oldum, bütün gece heyecandan ve gerginlikten uyuyamadım?! ama işte mühim olan sakin kalmayı başarabilmek.

    ben herkesle iletişimimi iyi tuttum, yanımdakini de yumuşattım filan, akşama doğru hepimiz kanka olduk zaten...

    seçmen sandık kurulu üyesi bezgindi, sabahın köründe uyanıp oraya geldiği için hiç mutlu değildi ve tüm gün sessizdi.

    memur sandık kurulu üyesi edebiyat öğretmeniydi, o da bezgindi ama en azından neşeliydi ve konuşuyordu.

    sandık kurulu başkanı temkinliydi ve hiçbir partiyle arasında sorun olmamasını istiyordu, başına bela almak istemiyordu, sakinleştirici ve yatıştırıcıydı.

    akp'li sandık kurulu üyesi espriliydi, şakacıydı ama chp'lilerdeki adanmışlığı bir türlü anlayamıyordu ve chp'lilerin itirazlarına itiraz ediyordu, devamlı müdahale ediyordu.

    chp'li sandık kurulu üyesi çok konuşkandı, detaylı olarak açıklama getirmeye çalışıyordu ama bir partinin başka bir partiden daha fazla sözünün geçmemesi gerektiğini düşünen sandık kurulu başkanını aşamıyordu. ilk seçmenlere zarf ve oy pusulasını uzatırken "bunlardan sadece bir tanesine basıyorsunuz" dediği için akp'li sandık kurulu üyesi onu, eliyle gösterip seçmeni yönlendirmekle suçladı, sandık başkanı da "isteyen istediği kadar yere basar, biz ona karışamayız!" dedi ve en sonunda sandık kurulu başkanı chp ve akp'nin sandık kurulu üyelerinin seçmenle konuşmamasına karar verdi. zaten en başta da imza defterinin tutulması, zarfların ve oy pusulalarının seçmene verilmesi gibi seçmenle temas gerektiren ve kritik olan görevleri tarafsız sandık kurulu üyelerine vermişti.

    müşahitlerdense biri bendim, biri de antipatiğimdi. ikimiz de chp'dendik, ben istanbul gönüllüleri'ndendim, yanımdakiyse direkt chp'dendi. ben aynı eğitimde öğütledikleri gibi tatlış, cici bir insan oldum, zaten hepsi bir şekilde sandık kurulu başkanının antipatisini toplamış sandık kurulu üyeleriyle fikir alışverişinde bulunmak yerine direkt sandık kurulu başkanına "hocam whatsapp grubunda şöyle şöyle bir şey söylüyorlar, twitter'da da şöyle şöyle bir şey dolanıyor" şeklinde talep edici bir dil yerine haber verici bir dil kullandım, gayet de yaradı.*

    bunun haricinde uyumamak ve katılımı takip etmek için oy kullanan her seçmeni sayıyor, yanımda getirdiğim not defterime çentik atıyordum, tuvalete gittiğimde filan yanımdaki müşahide devrediyordum ama o da unutup kaçırıyordu. 6 kişi kaçmıştı ama nihayetinde seçmenin ne kadarının geldiği ya da ne kadarının kaldığıyla ilgili bir fikir sahibi olmuştuk.

    ayrıca sandık kurulu başkanımız tutanak defterine tutanakları dakika dakika tutmuyordu, hepsini biriktirip tek seferde not ediyordu. ben olan biteni dakika dakika not tuttum, her ihtimale karşı... belki başkanın yazmayı unuttuğu bir şey olursa benim notlarımdan ekleriz diye...(evet, ineğim, var mı!?)

    antipatiğimse antipatikti, canan kaftancıoğlu'nun her on mikrosaniyede bir attığı mesajlardaki detaylara takılıyor, buluttan nem kapıyor, her şeye pipirikleniyor, çantasıyla içeriye girmeye çalışan seçmenleri uyarmaya çalışıyor ama seçmenler tam kabine girmek üzereyken uyarıyor ve bu kendisini sevimsiz göstermekten başka bir işe yaramıyordu. üstelik devamlı telefonuyla ve telefondan hangi görevin geleceğiyle ilgilendiği için kendine görev edindiği bu vazifeyi de gerçekleştiremiyor ve çantasıyla kabine girenleri uyarmak için telefona bağlı yaşayan gençlerden çok tuşlu telefon kullanan yaşlıları yakalıyordu. muhabbeti, sohbeti de yoktu, mırıldanarak bir şeyleri şikayet ediyordu, tüm gün teşkilatımızı(bir günde partizan oldum iyi mi!) sevimsiz göstermekten başka bir işe yaramadı.

    avukatlarımız devamlı gelip gidiyordu, yokluyordu, gençliğimden ve gergin görünmüyor olduğumdan olsa gerek, devamlı bir şeyler tembih ediyorlardı. defterimi açıp "şunu da yaptık, bunu da yaptık" diye gösteriyordum, tutanaklarda mühürün eksik olduğunu söylediler, onu ben de görmüştüm ama sandık başkanına üstelemek istemedim, zaten sandık kurulu başkanı da diğer sandıklara bakıp tutanaklara mühürlerini vurdu, çünkü zaten söyleyip de sandık kurulu başkanının aklına düşürmem yetiyordu, o er ya da geç muhakkak yapıyordu. önemli olan o tutanağın tutulmuş olmasıydı ve tutuldu, mühürün şimdi ya da beş dakika sonra vurulmuş olması, benim sandık başkanına sevimsiz görünmemden ve olası daha büyük bir problemde sözümü geçiremememden daha önemli değil!

    gelelim seçmene:

    seçmenimiz en başta da belirttiğim gibi çoğunlukla yaşlı ve engelli seçmendi, bu yüzden ta ilk dakikalardan itibaren sıkıntı yaşamaya başladık. işin açığı yaşlı seçmenin kabine yalnız girmesi gibi bir karar alınmasının doğru olmadığını düşünmüştüm. çünkü son 15 yıldır filan annem, oy kullandığı tüm seçimlerde kabine ablamla ya da benimle giriyordu, son ana kadar oyunu kime vereceğini söylemiyordu, kabinin içinde "şuna bas!" diyordu ve biz basıyorduk, annemin kendisi de kime oy verdiğini söylemediği müddetçe söylemiyorduk.

    ben insanların saçma sapan bir partizanlık uğruna anne-babalarının bile oyunu çalabileceklerini hiç düşünemezdim, meğer oluyormuş. şu dünyada hiçbir parti, hiçbir lider, benim annemin demokratik hakkını kullanabilme özgürlüğünden daha kıymetli değil! ben bu kafadayım ama insanlar gelip geçici bir belediye başkanı adayına anne-babalarından daha çok kıymet veriyorlarmış, şaşırdım. sonrasında sandık kurulu başkanının ne kadar doğru bir karar verdiğini gördüm, sustum.

    yaşlı ve engelli sandığı olmamıza rağmen katılım oldukça yüksekti. 347 seçmenin 285'i oy kullandı. 31 mart seçimlerinde 280 seçmen oy kullanmış.

    engelliler çok fazla zorluk çıkarmadı, onlar için kabini tekerlekli sandalyelerin geçebilmesine uygun hale getirdik. yataktan kalkıp gelen engelli sayısı fazlaydı, bir kişi solunum cihazına bağlı halde gelmişti. akp'li sandık kurulu üyesiyse bunun anlamsız olduğunu, bir oyun neyi değiştireceğini düşünüyordu, bu adanmışlığı anlamıyordu.

    yaşlılarda ve onlarla birlikte kabine girmeye çalışanlarda zorluk yaşadık, yaşlılara hem biz tekrar tekrar tarif ettik hem de yanlarında gelen akrabaları tarif etti. kimi zaman mühürü basamadılar, kimi zaman mühürü ters tuttular, epey sıkıntı yaşadık.

    yanında çantayla girmek isteyen bazı gençler uyarılarımızı duymazdan geldi. bir kadın kabine çantası kapalı halde girip epey oyalandı ve çantası açık halde çıktı. bir kişi de çirkeflikle bizi yenebileceğini düşünüp "benim burada beklediğim süre boyunca benden başka kimsenin telefonunu almadınız" dedi. kendisinden hemen önce kabine giren kadınsa "bakın benim çantam burada ben de şimdi alıyorum" dedi. o kadın olmasa kavga çıkaracaktı.

    bir ara mühür denemesi mevzuu çıktı. whatsapp grubunda bahsettiler, ben de başkana dedim ki "hocam böyle böyle bir mevzu var, içeride bazı kimseler mühür denemesi yapmak için zarfa mühür basıp zarfı geçersiz hale getiriyorlarmış, mühür denemesi yapmaları için bir a4 kağıdı koysak mı?" dedim, akp'li sandık kurulu üyesi "canım ne gerek var, mühürünü burada denesin öyle girsin içeri!" dedi. oysa psikolojik olarak seçmen oyunu basmadan önce mührü oracıkta deniyor, işte bunu hiçbirimiz akp'li sandık kurulu üyesine anlatamadık. sandık başkanı "ben bir gideyim, başka sandıklara da bakayım" dedi, başka sandıklar da koymuş, biz de koyduk.

    sonra whatsapp gruplarında bir söylenti daha çıktı ve benim düşük zekalı gereksizim bunu sandık başkanına ve benim az önceki fikrime karşı çıkan akp'li sandık kurulu üyesiyle birlikte sandık başında bekleyen herkese yansıttı. whatsapp'ta çıkan mevzu şuydu: bazı seçmenler masanın üzerinde mühür denemesi yapmış ve sonrasında pusulayı ve zarfı masanın üzerine koyunca zarfa ya da pusulaya mühür izi çıkıyormuş. benim yanımdaki kadın bunu aktarmada çok da başarılı olamayınca ve o konunun hemen başından başladığı anda akp'li sandık kurulu üyesi kabinlere konan a4 kağıdının gereksizliğinden dem vurunca bu a4'ler geri alındı.

    sandık kurulu başkanı kabinlere girip a4'leri geri almaya giderken hemen yanımdaki kabine yönelince, problemin masaya basılan mühürlerden kaynaklandığını ama mühürün kağıda basılması durumunda iz çıkmayacağını, çünkü kağıdın mürekkebi emeceğini söyledim ama sandık kurulu zaten kararını vermişti, hem de akp'li sandık kurulu üyesi oyların geçersiz olmasına yönelik alınacak her türlü tedbirde bizi yenmeye hazırdı.

    dur daha bitmedi! bu paragraf çok eğlenceli! daha sonrasında sandık kurulu başkanı kendi whatsapp grubuna gelen mesajda olayın aslını nihayet anlayabildi ve "arkadaşlar o mühür izi çıkması olayı mühürü masaya basıp denediklerinde oluyormuş." dedi, ben de "hocam ben zaten siz kabine girerken onu söylemeye çalışmıştım" dedim, ondan sonra da kağıdı tekrar al-koy yapmamak için masaların düzenli olarak silinmesi kararı alındı ve sandık kurulu başkanı ara ara kabine girerek masaları sildi, mühürler ihtiyar seçmenlere kabine girmezden evvel denetildi. yani bildiğin guy ritchie filmi gibi bir olay yaşadık.

    bazı seçmenlerse, üstelik de genç seçmenler, kabine girerken bağımsızları da göstererek "bunlara da basıyor muyuz?", "hem bu tarafa hem de bu tarafa mı basacağız?" dediler. bu soruyu ilk soran benim hemen dibimdeki kabine girdiği için bana sordu, ben de direkt sandık kurulu başkanına yönlendirdim, çünkü daha ilk seçmende seçmenle konuşmanın gerginliğini yaşamıştık. sandık açıldığında da zaten altı geçersiz oy çıktı, beşinin sebebiyse buydu. demek ki birilerinin mührü tek bir yere basması gerektiğini söylemesi gerekiyormuş.

    bu seçimde şunu öğrendim: eğer sandıkta görevliyseniz hem hırsızlıkla mücadele ediyorsunuz hem de gerizekalılıkla! işte sırf bu yüzden bu sandık müşahitliğini her vatandaşın en az bir kere deneyimlemesi gerektiğini düşündüm.

    gün içinde gelen yemeklerden de bahsetmek isterim; akp, birer kağıt torba içinde chp'li sandık kurulu üyesi ve müşahitler hariç herkese yemek gönderdi. aynı yemeği akşam da gönderdi, öğleyin görememiştim ama akşam gördüm. içerisinde parmağım kalınlığında dört dilim kavurma bulunan bir adet sandviç, bir adet kek, bir adet meyve suyu ve bir avuç fındık içeren paketlerdi bu paketler. öğleyin yemek gelince sandık kurulu başkanı yemeyi reddetti, biz chp'liler olarak razı olduğumuzu söyledik, öyle yedi, iyice ikna olsun diye akp'lilerin bütün fındıklarını da biz yedik.* ama kavurmalı ekmekte gözüm kaldı yalan yok, zaten akşam fazladan gelen paketi de suratsızım aldı götürdü. bense kendi hazırladığım sandviçlerin birini yemiştim, diğer ikisini sandık kurulundaki abiler acıkınca onlara vermiştim, onlar aralarında bölüşmüştü.

    chp'yse züğürttü. biz müşahitlere ve kendi sandık kurulu üyesine pilavla ayran dağıttı, diğerlerine veremedi. akşama doğru ise herkese simit ve su dağıttı.

    neyse oylama bitti, ortalık toplandı, sıralar sandığın önüne doğru yerleştirildi ve sabahtan beri ortada görünmeyen 4 tane akp'li sandık müşahidi birden bire ortaya çıktı. o an "iyi ki sandık müşahidi olmuşum" dedim, çünkü resmen azınlıkta kaldık, iki kişi de kapıdan dinledi, bir kişi de görünüp kayboldu. gelen akp'li sandık müşahitlerinden ikisi genç kızlardı, diğer ikisi ise agresif ve asabi oldukları her hallerinden belli otuzlu yaşlarda erkeklerdi. kavga çıkarmaya hazır halde ve gergindiler. sandık açılmazdan evvel hepimiz iyi temennilerde bulunduk, ne çıkarsa kabul edeceğimizi, önemli olanın halkın fikri olduğunu söyledik.

    sandık açıldı, imzalar, zarflar, pusulalar sayıldı, hepsi birbirine eşit çıktı, oylar sayılmaya başlandı. ilk başlarda oylar hep başa baş gidiyordu, "eyvah!" dedim, "yine önceki seçimdeki gibi olacak!" sonra eko başkan aldı yürüdü. chp'nin gönderdiği çetelelerde ilk sırayı doldurduk, ikinci sırayı da doldurduk ama yıldırım'ın oyları hala çetelede ilk sırada kalmıştı, ikinci sıranın ortalarında bir ara peş peşe 15-20 tane hep chp çıkınca bir gözlerim yaşardı, çünkü dediğim gibi, bizim sandığımız özel bir sandıktı ve solunum cihazıyla bile gelenler vardı, yanımdaki akp'lilere renk belli etmemek için çeteleye dikkatli bakmaktan gözlerim yaşarmış gibi yaptım, sonra oyların tamamı bitti ve sandık sonucu böyle çıktı.

    hemen sevinmedim tabii, çünkü nihayetinde bir sandık bu ve ne kadar belirleyici olabileceği hiç belli değil! saat yedi gibi tutanakların tutulması bitti, mühürlü, ıslak imzalı tutanağın fotoğrafını çekip whatsapp grubumuza attım ve kapıda bekleyen istanbul gönüllüleri'nin avukatına fotoğrafını çektiğimi bildirdim, bana sıkı sıkı tembihlemişti.

    sonra da herkesle vedalaştım, çektim geldim eve! yolda binali yıldırım'ın tebrik haberini aldım ama sonuçlar daha belli olmamıştı. elimde kendi çetelemle zili çaldım, kapıyı abim açtı, ben ona çeteleyi, o da bana televizyonu gösterdi.

    sözlük, her şey çok güzel oldu!
139 entry daha
hesabın var mı? giriş yap