1 entry daha
  • "kapı gıcırtısında göbek atar bu" dediğim arkadaşa haksızlık ettiğimi düşündüm de bir entari daha dikeyim istedim. biz bu aha şu yukarda sözü edilen arkadaşla işe girdiğimiz ilk yıllarda, kavak elleri esmek ne kelime bizi uçuruyo yıllarında 657'ye tabi devlet memuru olarak hayatımızın çelişkisini yaşamaktayız. memuriyet ne demek, memur ne, amirlerle nasıl konuşulur falan bi haberiz... bi de ilk altı ay bitince bayraklı, kitaplı bi masa bulunan odaya alınmışız , kitaba el basaraktan asaletimiz tasdik olunmuş, memur yemini etmişiz.artık burdan çıkış yok gibiyiz ama gönlümüze kalsa mesai saati içinde koridora sek sek çizip, ip falan atlayacağız...
    günler o günler yani...

    şimdiki gibi herkesin bi bilgisayarı yok. bilgisayarı olan tek elek. müh. arkadaş var, dokunmaya bile izin almak gerekiyor, nerde kalmış ekrana bakalım ya da klavyeyi şöyle bi tıkırdatalım.

    resmi yazılar yazıyoruz : ..ilgi mektubunuza cevaben...." ya da "malumları olduğu üzre.." diye başlayan, bi nevi çince, japonca yazı yazmak gibi bu iş.. yazdığımız müsveddeleri "daktilo abla"ların odasına götürüyoruz. sıraya koyuyorlar. ara ara gidip bakıyoruz. yazımız daktilo edildiyse alıp imzalıyoruz efendime söyliyeyim bir üst makanın imzasına sunuyoruz. (ciddileştim birden. korkmayın, geçici bir durumdur, sabırla devam edin)
    mesai bitimine yakın bi gün, yazımız yazılıp bitti mi acaba diye daktiloların çalıştığı odaya girdik. bekliyoruz, notere gidip de damga basma ritmine dayanamayan arkadaşla beraber. kaşınıyorum tabi. gitsene yalnız başına, yok illa beraber gidilecek.
    bi riki dakika bekledik. amanın , amanın odada 5 adet ayrı cins ayrı boy daktilo, nasıl da hızlı hızlı yazıyorlar... o ne ritmdir, o ne uyumdur, o ne müziktir ya rebbim!!!
    hemen gittim kapıyı kapattım yavaşça...bi başladık oynamaya... bi sevgili daktilo ablamız da çıktı masa üstüne bi güzel oynuyor bi güzel oynuyor... bıraktık biz ona tempo tutuyoruz. bitmesin mesai 10 dakika kalmış zaten, geçmesin zaman diyoruz.
    haaaaaarrrrrşşşşşş diye kapı açılıyor, şef, yani hepimizin şefi, bölümümüzün şefi giriyor odaya.. clark gable bıyıklarının asabiyetinden anlıyoruz ki bizim şef bu oyun havasından hiç hazetmiyo...
    ankara'lıydı şef, bi misket mi çevirseydik acaba?
hesabın var mı? giriş yap