24844 entry daha
  • gerçek olmayan genel kabul görmüş en yaygın bilgi başlığından esinlenerek insanların çoğu tarafından doğru sanılan ancak aslında doğru olmayan bilgileri yazdım. yazının sonunda kaynakları bulabilirsiniz ve bu entry'i video olarak buradan izleyebilirsiniz.

    dildeki tat alma bölgeleri aslında yoktur.

    dilimizin bazı bölgelerinin farklı tatları algılayabildiğini gösteren o meşhur resmi hepimiz görmüşüzdür. bu resme göre dilimizin önüyle şekerli tatları, arkasıyla acıyı, yanlarıyla da tuzlu ve ekşi tatları algılıyormuşuz. ancak gerçekte durum hiç de öyle değil, dilimizin her yerinde tat almamızı sağlayan alıcı hücreler bulunur ve bunlar bütün tatları algılayabilirler. ayrıca sanılanın aksine 4 değil 5 farklı tat vardır, umami adı verilen 5. tat genellikle kızarmış et yerken aldığımız ekşi ve tuzlumsu tattır. ancak dilimizin kenar bölgelerinde gerçekten daha fazla tat alıcısı bulunur. bu yanlış bilgi de dilin kenarlarında daha çok tat hücresi bulunduğunu gösteren bir çalışmanın yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmıştır.

    kara delikler aslında delik değildir.

    bir çok insan geçtiğimiz günlerde fotoğrafı ilk kez çekilen kara deliklerin delik olduğunu düşünür. ancak her zaman merak uyandırıcı bir konu olan kara delikler aslında delik falan değillerdir. kara delikler olağanüstü büyük kütleli yıldızların kendi içlerine çökmeleriyle oluşan gökcisimleridir. kara deliklerin muazzam çekim kuvvetinden ışık bile kaçamadığı için siyah görünürler ve bu yüzden kara delik adını almışlardır.

    çin seddi uzaydan çıplak gözle görülmez.

    çin seddi’nin uzaydan görülebilen tek insan yapısı olduğunu herkes duymuştur. ancak 400 km yükseklikte bulunan uzay istasyonlarında görev yapan astronotlar uzaydan çin seddi’ni göremediklerini söylemişlerdir. yani çin seddi’nin nerede olduğunu çok iyi bilen çin’li astronotlar bile dikkatli şekilde bakmalarına rağmen duvarın gözükmediğini söylemişler. çin seddi sadece birkaç metre genişlikte olduğu için 400 km uzaklıktan çin seddi’ni görebilmek insan gözünün yapısına göre imkansız. çünkü 400 km uzaktan çin seddine bakmak 500 metre uzaklıktan 2 santimetre genişliğinde bir kabloya bakmakla eşdeğer. astronotların söylediğine göre uzaydan görülebilen insan yapımı şeyler ise şehir ışıkları, barajlar ve havalimanlarıymış.

    boğalar kırmızıdan nefret etmez ve renk körüdürler.

    boğa güreşlerinde görmeye alışık olduğumuz bir manzara vardır. matador elindeki kırmızı pelerini sallar, boğa da kırmızı renkten nefret ettiği için sinirlenir ve matadora saldırır. ancak gerçekte durum pek böyle değil. çünkü boğalar renk körüdürler ve kırmızı rengi ayırt edemezler. boğa aslında pelerinin rengine değil matadorun onu sürekli sallayıp dalgalandırmasına sinirlenerek saldırır.

    einstein matematikte başarısız değildi.

    yaşamış en büyük dahilerden albert einstein’ın aslında matematik dersinde ne kadar başarısız olduğu söylenir durur. aslında einstein botanik ve zooloji gibi derslerde başarısız olsa da matematikte hiç başarısız olmamıştır. 1935 yılında kendi sözleriyle matematikte hiç başarısız olmadığını ve integral gibi zor bir matematik konusunda bile son derece iyi olduğunu söylemiştir. bu efsanenin kaynağı bilinmese de matematiği kötü olan birkaç öğrenci tarafından einstein’ın da dersleri kötüydü bahanesine sığınmak için çıkarılmış olabilir.

    5 değil yaklaşık 20 duyumuz vardır.

    bugüne kadar hep 5 tane duyumuzun olduğunu öğrendik. duyma, görme, dokunma, tat alma ve koklama. ancak aslında insan vücudu bu 5 duyudan çok fazlasını algılama yeteneğine sahip. örneğin gözlerimiz kapalı olsa da vücudumuzun hangi pozisyonda durduğunu hissedebiliriz. mesela baş aşağı ya da yatar pozisyonda duruyorsak iç kucağımızda bulunan algılayıcılar sayesinde bunu farkedebiliriz. bu duyuya denge diyoruz. yine kulağınızdaki algılayıcılar sayesinde bir araçta gidiyorken hızlandığımızı veya yavaşladığımızı hissedebiliriz. bunların yanında acıkma, tuvalet ihtiyacı, susama gibi daha bir çok duyumuz vardır. hatta zamanın geçtiğini hissedebilmemiz de bilim insanları tarafından bir duyu kabul ediliyor.

    traş olmak sakalların gür çıkmasına neden olmaz.

    traş olmanın sakalların daha gür çıkmasına neden olacağına dair bir efsane vardır. ancak bunun arkasında hiçbir bilimsel kanıt yok. zaten traş olmanın kılların uzamasını sağlayan köklerine hiçbir etkisi yoktur. traş olduğumuzda sadece derinin dışında kalan kılları kesmiş oluruz, bunun da kılların daha gür çıkmasını sağlaması için hiçbir neden yok. muhtemelen sakalları yeni çıkmaya başlayan genç erkekler traş olduklarında sakallarının gürleştiğini düşündüler. oysa ki traş olmasalardı da zamanla sakalları zaten gürleşecekti.

    beynimizin sadece %10’unu kullanmayız.

    beynimizin sadece %10’unu kullanabildiğimiz, eğer %100’ünü kullanabilseydik ışınlanmak ve uçmak da dahil bir çok şey yapabileceğimiz yıllardan beri söylenir durur. ancak gerçekte durumun bununla hiç ilgisi yok. gelişmiş görüntüleme teknikleri sayesinde beynimizin tüm bölümlerini kullanabildiğimiz anlaşıldı. bu efsanenin ortaya çıkma nedeni herhangi bir anda beynimizin ortalama %10’unu kullanmamız. yani beynimizin tümünü kullanabiliyoruz ancak hepsini aynı anda kullanmamız mümkün değil. tıpkı vücudumuzdaki tüm kasları çalıştırabildiğimiz ancak hepsini aynı anda çalıştırmamızın mümkün olmadığı gibi.

    günde 3 litre su içmenin sağlığa çok fazla bir etkisi yoktur.

    günde en az 3 litre su içmenin daha sağlıklı olmayı sağlayacağını duymuşsunuzdur. ama bu iddiayı kanıtlayan bilimsel bir çalışma yok. vücudumuzun 4’te 3’ü sudan oluşur ve hayati fonksiyonlarımızın devam etmesi için su olmazsa olmazdır. bu yüzden vücudumuzun suya ihtiyacı varsa beynimiz susama hissi oluşturarak su içmemizi sağlar. yani suya ihtiyacımız varsa zaten susamış oluruz, fazladan birkaç litre su içmek o kadar da gerekli değildir. ayrıca her insanın su ihtiyacı farklıdır, bu yüzden 3 litre gibi bir rakam vermek herkes için geçerli değildir. ancak yine de uzun süre susuz kalmamaya dikkat etmek sağlığımız açısından önemlidir.

    paslı demir tetanosa neden olmaz.

    bir yerimiz paslı bir demirle yaralandığı zaman aklımıza ilk olarak tetanoz hastalığı gelir. eğer demir paslı değilse tetanoz olmayacağımızı düşünürüz. ancak aslında durum hiç de böyle değil. çünkü tetanoz hastalığının pasla hiçbir alakası yoktur. tetanoz hastalığına, clostridium tetani adı verilen bir bakteri neden olur. bu bakteri genelde toprakta, hayvan salyasında ve gübrede bulunur. hiçbir yerinde pas olmayan paslanmaz çelikten bir nesneyle yaralansak bile o nesnenin üzerinde tetanoz bakterisi bulunuyorsa hastalık kapabiliriz. tetanoz hastalığının paslı demirden bulaşacağı algısı ise toprakla temas halinde olan demirlerin genelde paslanmış olması yüzünden oluşmuştur. yani bir yaralanma halinde metalin paslı olup olmadığına bakılmaksızın tetanoz aşısı olmakta fayda vardır.

    uzaya koruyucu kıyafet olmadan çıkarsak vücudumuz basınçtan patlamaz.

    uzaya koruyucu kıyafetler olmadan çıkarsak vücudumuzun basınçtan patlayacağını herkes duymuştur. uzayda hava olmadığı için hava basıncı da yoktur, bu yüzden kan basıncımız yüzünden vücudumuz dışa doğru patlar. kulağa mantıklı gelse de aslında böyle bir şey olmaz. çünkü dünya ile uzay arasındaki basınç farklı 1 atmosferdir ve bu basınç vücudumuzu patlatmak için yeterli değildir. derimiz 1 atmosfer basınca dayanabilecek kadar esnektir. ancak bu durum şişmeyeceğimiz anlamına gelmez. uzaya koruyucu kıyafet olmadan çıkarsak kanımızda çözünmüş halde bulunan gazlar açığa çıkar ve balon gibi şişeriz. sadece birkaç dakika içerisinde ise oksijen yokluğundan beynimiz çalışmayı durdurur ve organlarımız iflas eder.

    havuç yemek gece daha iyi görmeyi sağlamaz.

    bir çok kişi havuç yemenin özellikle geceleri karanlıkta daha iyi görmeyi sağladığını düşünür. bu efsane 2. dünya savaşı’nda ıngilizler tarafından alman hava kuvvetlerini kandırmak için uydurulmuştur. ingilizler gece karanlığında alman uçaklarını tespit edebilmek için bir radar sistemi geliştirdiler. bu radar sisteminden almanların haberi olmaması için de uçakları karanlıkta tespit edebilmelerini havuç yemelerine bağladılar. bu yanlış bilgi zamanla tüm avrupa’ya yayıldı ve herkesin inandığı bir efsaneye dönüştü. aslında havuçta bulunan beta karoten adlı madde gözleri beslese de karanlıkta daha iyi görmeyi sağlamıyor.

    bukalemunlar kamufle olmak için renk değiştirmezler.

    bukalemunların birer kamuflaj ustası olduklarını ve derilerinin rengini bulundukları ortama göre değiştirdiklerini herkes bilir. ancak gerçekte bukalemunlar renklerini kamufle olup avcılardan saklanmak için değiştirmezler. bukalemunların renk değiştirme nedenlerinden biri etraftaki diğer bukalemunlara mesaj göndermektir. bukalemunlar kızgınlıklarını belli etmek için daha keskin renklere bürünürler. bir dişiyi etkilemek isteyen erkek bukalemun derisini renkten renge çevirerek adeta gövde gösterisi yapar. ayrıca güneşten korunmak istediklerinde derilerini daha açık renklere çevirirler, böylece güneş ışınlarını yansıtarak fazla ısınmaktan korunabilirler. ne garip bir hayvan.

    domates sebze değil meyvedir.

    domateslerin genelde sebze olduğu sanılır. çünkü çiğ yenen ve tatlı olan bitkilerin meyve olduğunu, pişirilerek yenen ve tuzlu olan bitkilerin ise sebze olduğunu düşünürüz. ancak bu durum aslında böyle değil. peki meyve ve sebze neye göre ayırt ediliyor? bir besinin bitkinin tohumlarını taşıyor olması onu meyve yapar. örneğin elma ağacının tohumları elma meyvesinin içinde bulunur. bu durumda domates, biber, patlıcan, salatalık gibi besinler aslında meyvedir. hatta zeytin bile aslında meyve sayılır. sebzeler ise bitkinin içinde tohum bulundurmayan diğer kısımlarıdır, örneğin patates ve havuç bitkinin kökleridir.

    güneşe 1 cm daha yakın olsaydık yanmazdık.

    yıllardan beri dünyamız güneş’e 1 cm daha yakın olsaydı sıcaktan yanardık diye bir bilgi dolaşır durur. ancak bu bilginin yanlış olduğunu gösteren çok basit bir olay var. dünyamız güneş’in etrafında elips şeklinde bir yörüngede döner. bu yörüngenin şeklinden dolayı yıl içinde dünya ve güneş arasındaki uzaklık yaklaşık 5 milyon kilometre azalıp artar. yani 1 cm değil 5 milyon km uzaklık değişimi bile yanmamıza neden olmuyor. çünkü güneş dünyayı ışınları sayesinde ısıtır, bu ışınlar ışık hızıyla hareket ettiği için uzaklık o kadar da önemli değildir.

    ıspanakta sanıldığı kadar demir minerali yoktur.

    ıspanakta bol miktarda demir minerali olduğunu düşünürüz. hatta demir diyince akla ilk ıspanak gelir. ancak aslında içinde ıspanaktan çok daha fazla demir bulunan bir sürü yiyecek vardır. bu efsane 1870 yılında alman bir kimyagerin ıspanağın içindeki demir miktarını ölçerken hata yapması yüzünden çıkmıştır. ıspanak yiyince güçlenen temel reis çizgi filminin de etkisiyle ıspanağın bolca demir içerdiği efsanesi yayılmaya devam etmiştir.

    dil, kara delik, çin seddi, boğa, einstein, duyular, tıraş, beyin, su, tetanoz, uzay, havuç, bukalemun, domates, güneş, ıspanak.
16756 entry daha
hesabın var mı? giriş yap