106 entry daha
  • hem sağ cenah, hem de sol cenah tarafından yanlış anlaşıldığını düşündüğüm profesör.

    1) peterson, abd liberallerinin kimlik siyasetinin ardında her ilişkiyi ezen-ezilen ikilisine indirgeyen marksist bir perspektif olduğunu ve abd'de bu bakış açısının tehlikeli boyutlara ulaştığını sık sık söyler. peterson'ı bunu söylüyor diye deccal ilân eden liberal kanat (benim taraf) el üstünde tuttuğu zizek'in de peterson ile aynı gruptan şikayetçi olduğunu biliyor mu bilmiyor mu?

    solun kahramanı sayılan zizek; sağın kahramanı sayılan peterson ile tartışmasında aynen şunları söyledi:

    zizek: bana biraz isim verin. marksistler nerede? hiç bilmiyorum, buradaki marksist kim? bana herhangi bir büyük politik doğrucu isim gösterin.
    * * *
    zizek: sizin postmodern marksizm olarak tanımladığınız şeyde marksist element nerede? eşitlik istiyorlar ama pardon, nerede? politik doğruculukta toplumu değiştirme konusunda hakiki bir istek görüyor musunuz? ben görmüyorum.

    neden? çünkü abd'deki uç liberaller, donald trump'a karşı en güçlü adaylardan biri olan bernie sanders'ı sadece "beyaz" ve "erkek" olduğu için eleştirdiler, böyle bir şeye eleştiri denebilirse tabii. alın size seksizme karşı olayım derken seksist, ırkçılığa karşı olayım derken ırkçı olmanın bir örneği. karl marx'ın cesedi cryonics ile dondurulmuş olup günümüzde diriltilse, adam vahşi kapitalizmi refah kapitalizmine azıcık yaklaştırmaya çalışan bir politikacıya saldıranlara "marksist" dendiğini görüp kalp krizinden tekrar giderdi herhalde.

    bunu zizek söylediğinde alkış alıyor, peterson söylediğinde faşist oluyor. sürü psikolojisinin sağı solu yok çünkü.

    2) red pill, mgtow gibi akımlar bu adamı kimlik siyaseti eleştirileri üzerinden sahiplenme hakkını kendilerinde nasıl buluyor?

    jordan peterson kimlik siyasetinin özünde tribalizm olduğunu söylüyor. tribalizm dediği de ne? ortak bir kimliği bünyenizde barındırarak içinde bulunduğunuz bir grubun üyelerinin diğer tüm grupların üyelerinden daha üstün olduğuna kanaat getirmenize neden olan bir inanç sistemi. bu grup etnik bir grup olabilir, cinsel kimliğinizi paylaşan bir grup olabilir, kültürel bir grup olabilir.

    tüm tarihsel motivasyonlardan arınıp bu anlayışla yola çıkarak black lives matter'ı, lgbt'yi, feminazileri eleştirmek iyi güzel ama red pill veya mgtow tribalizm değil mi? buradaki oksimoronu görememek için kör olmak lazım. kaldı ki jordan peterson mgtow felsefesini de sık sık eleştirir. adamın mgtow fanboylarına "pathetic weasel" demişliği var, sonrasında okuyucu kitlesini kaybetmemek için bu konuda özür diledi tabii.

    kişisel gelişim odaklı felsefesi belli: şikayet etmeyi bırakın ve odanızı toplayın. her şeyin sorumlusunu dışarıda aramayın, kaos üzerinde biraz kontrol sahibi olun.

    peterson kontrolden çıkmış feminazilere de aynı şeyi diyor, red pill ve mgtow ile kafayı bozan erkeklere de aynı şeyi diyor. bunu söylediği için adamı tek bir tarafın mesih'i olarak görmek bayağı absürd.

    3) bitmek bilmeyen karmaşa: politik doğruculuk.

    jordan peterson'ın feministleri çileden çıkaran şöyle bir tweet'i vardı.

    bu adam çoğunluğu müslüman ülkelerde islam karşıtı feminizmin olduğunu, avrupa'daki müslüman grupların azınlık oldukları için liberaller tarafından sahiplenildiğini bilmiyor mu?

    biliyor. zaten peterson'ın tweet'inin asıl amacı, feministleri genellediği bilinçaltları ile barıştırıp domine edilmeye ikna etmek değil. peterson'ın hedefi postmodern neo-marksist olarak tanımladığı kesimlere, yalnızca "baskılanmış bir grup" olmakla her daim haklı olunamayacağını göstermek. islam dininin kadına bakış açısı ortadayken batılı feministlerin bu tutarsızlığına dikkat çekmesi anlaşılabilir bir durum.

    peterson da çoğu diğer insan gibi politik doğruculuğun ifade özgürlüğünü baltaladığını düşünüyor. buraya kadar problem yok.

    gelgelelim kendisi, feministlerin "toksik maskülenlik" tabirinden rahatsız oluyor. siyahilerden "beyaz imtiyazı" tamlamasını işitmeye katlanamıyor. bunlar da onun hassasiyetleri. çünkü maskülenlik, doğası gereği kötücül bir şey değil. çünkü imtiyaz da avantaj ile aynı şey değil, bir insanın sahip olduğu bir pozisyonu gerçekte hak etmediği algısını yaratabilen bir sözcük. peterson'ın çoğu konuşmasında, abd'deki liberal kanat tarafından yaygın olarak kullanılan bu ifadelerden kaynaklanan savunma psikolojisini gözlemleyebilirsiniz.

    tamam; dil, tüm kötülüklerin anası değil. ama dilin kötülüklerin evlâdı olması da uzlaşmayı kolaylaştırmıyor. bir sorunu dile getirirken kullandığınız dile dikkat etmezseniz kutuplaşma artıyor, yani arada positive feedback var.

    problem şu ki; hiç kimse "ben politik doğruculuğa karşıyım." demekle politik doğruculuğa karşı falan olmuyor. politik doğruculuğa karşı olup olmadığınızı anlayabilmeniz için, öncelikle politik doğruculuğa ihtiyaç duyacağınız bir konumda olmanız gerekiyor.

    "ait olduğun bir kimlik toplumda hakaret niyetine mi kullanılıyor? takma gitsin."

    easier said than done.

    ***
    ps: burada politik doğruculuk veya kimlik siyaseti doğrudur/yanlıştır demiyorum. peterson'ı politik sebeplerle ilahlaştırmak da demonize etmek de anlamsız diyorum. kendisi bir sosyolog değil, psikolog. yaptığı iş, bireyleri demotive edici olabilecek düşüncelerden arındırıp güçlendirmek. söylemleri de bu bağlamda değerlendirilmeli.
343 entry daha
hesabın var mı? giriş yap