98 entry daha
  • gençliğime damga vurmuş harika bir yazarın bizlere küsüp, yazılarını ana dilimizde okumamıza izin vermemesine neden oluyormuş.

    olmasın bence, okuyabilelim yazdıklarını.
    biz yalnızlığına müsade etmeyeceğiz çünkü.
    küsecek bir şey de yok ortada, biz bizi biliriz.

    beraberce özgürlüğüne kavuşmasını beklerken, "#39346098"den devam ederek, ben kendisine yazayım yine bu arada;
    (bkz: kızım sana söylüyorum gelinim sen anla)

    siyasal islam, türkiye'nin yönlendirilmesinde kullanılan araçlardan biridir.

    1) bu yönlendirmeyi kim gerçekleştiriyor?

    bilemiyoruz.
    muhtemel yanıtlar arasında "abd", "israil", "yahudiler", "hristiyanlar", "masonlar", "sermayedarlar", "küresel güçler", "dünya dışı varlıklar", "tanrılar" v.b. sayılabilir; tartışılabilir.
    "kamboçya", "yunanistan", "müslümanlar", "budistler", "izciler", "çalışanlar", "dernekler", "kadınlar", "eşcinseller", "çocuklar", "bilumum azınlıklar", "halklar", "kullar" v.b. sayılamaz; tartışılamaz.

    2) yönlendirmeyi sağlamak için başka araçlar da kullanılıyor mu?

    evet.
    siyasal islam, başat iki yapıdan biridir. bir diğer yapı ise, kemalizmdir.
    elbette ki "kapitalizm", "sosyalizm", "faşizm", "liberalizm", "fanatizm", "holiganizm", "ırkçılık", "milliyetçilik", "dincilik" v.b. gibi kavramlar ve bu kavramlarla bağıntılı olarak oluşturulmuş yapılar da araç olarak kullanılıyor. ancak bunlar, ilk iki araç gibi hegemonyanın başına tek başlarına geçirilmiyor. bunun sebebi, araç olarak kullanılan yapıların güçleriyle ve arkalarında toplanan insanların sayısı ile açıklanabilir.
    (şu an için şartlar bunu gerektiriyor. oyun içinde oyunlar oynanıyor. şartlar değişirse, ülke fenerbahçeliler'e bile yönettirilebilir. yeter ki hegemonya devam etsin.)

    3) yönlendirme "nasıl" ve "ne tarafa" doğru sağlanmaya çalışılıyor?

    yönlendirme, ülkenin idaresinde rol alan ve aslında birer araç olarak kullanılan "siyasi güç"lerin, asla vazgeçilmeyen hegemonik yapının kontrolünü sırasılya ele geçirmelerine izin verilmesi şeklinde gerçekleştiriliyor.
    kontrol sırası kendine gelenler, ülke'yi "devletin tüm unsurları ile, dinlerden, kişisel görüşlerden, ahlaki değerlerden ve normlardan bağımsız hareket edebilen bir organizasyon olmamasına; kolluk kuvvetlerinin de vatandaşlara insanlığa yakışır muamelelerde bulunmamasına" özen göstererek yönetiyor.
    sırasını katbedenler ise, "keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner!" (#47660842) diyerek ağlaşıyor.
    her dönemde olan, yine bize oluyor.
    şimdi de "devlet adamlarına hakaret" bahanesiyle, hem de sıradan insanlara bile senelerce hapis cezaları veriliyor; darbeler, kumpaslar, tehditler, aşağılamalar, şiddet yön değiştirse de, devam ediyor.
    "vesayet" belasından "taraf" olarak da kurtulunmuyor anlayacağın.
    (o "taraf", bu "taraf" değil, biliyoruz; yine de tam bir "tarafsızlık" istiyoruz.)
    (bkz: bitaraf olan bertaraf olur/#95097241)

    yönlendirmenin ne tarafa doğru gerçekleştirildiğini net olarak söyleyemem. çünkü kısa, orta ve uzun vadede ülke ile ilgili tasarruflar değişkenlik gösteriyor olabilir. zamanla ülkenin ortadan kalkması bile gerekebilir. şu kesin ki, süreç içerisinde ülkede ekonomik olarak sağlanan artı değerin ülke dışına çıkarılarak bir tür "hasat"ın durmaksızın yapıldığı söylenebilir. bu sağlanırken kullanılan araçlara dair unsurlar, siyasi figürler (iş birlikçiler) kah ihya edilir, kah yok edilir.

    ülke, kurulduğundan beri iki kutup arasında bir "salınım" yaşıyor.
    yönlendirmelerde bulunanlar, müdaheleleriyle aktörleri her değiştirdiğinde salınımın daha da uç noktalara ulaşıyor ve kutuplaşma daha da artıyor.
    (bkz: rezonans)
    bu iş, aynen bir kan davası gibi ilerliyor ve fazla "zorlanırsa", bir "kaza" ile sonuçlanabilir.

    ***

    bu noktada sözü yine baban, çetin altan'a bırakmak uygun olur:

    "burası cami ile kışla arasında kalmış bir ülkedir."
    "'kışla' ve 'cami' arası salıncağımızdan türküler..."
    "geri kalmış ülkelere özgü, kolay bir şarlatanlık yöntemidir "tabu" ve "dogma"ların arkasına sığınarak, mesleksiz yığınlara çobanlık etmeye kalkmak...ve eziklikten kökenlenen hırslı duygulara, saltanat koltuklarında bir tatmin aramak... görünen o ki, nasıl "kışla" parfümlü politikalara karşı bir şakalaşma ve bir espri yapılamıyorsa; "cami" parfümlü politikalara karşı da, bir şakalaşma ve bir espri yapmak zor... ha hamaset nutukları, ha cennetmekan görünmenin politik propagandası..."
    "kışla ile cami, özgür mizahtan neden hoşlanmaz?"
    "politik egemenlikler ve onların politik eleştirileriyle ilgili politik özgürlükler; özgür bir mizah ortamından yoksunsalar, kanlı ve karanlık serüvenlere de gebe kalabilirler...özgür mizah, düdüklü bir tencerenin supabı gibidir; buharın sıkışmasıyla tencerenin patlamasına karşı sigorta işlevi görür. örneğin hz. muhammed ile gazinin karikatürleri yapılamadığında; böylesi özgür bir mizah lezzeti, kutsal kavram ve simgelere karşı anarşik bir yozlaşma olarak görüldüğünde; ab üyeliği rotasında da, çeşitli demagojilerin iğneli fıçılarında çalkalanma sıkıntısına uğranabilir... mizah özgürlüğü, politik egemenlik didişmelerinde karşı karşıya gelenlerin, birtakım kutsal kavramlarla tabuların arkasına sığınarak, ekonomik bir saydamlığı maskelemelerini de engelleyebilir... mizah özgürlüğü, bir karikatür çiziminde; değişik değişik şapkaların, sarıkların, kasketlerin, takkelerin, kalpakların satıldığı bir dükkana bir garibanın gelerek, tezgahtara sormasıdır:- salt baş için sattığınız onca giysi eşyası arasında, acaba benim kıçıma göre de bir donunuz var mı?"

    (bkz: ne takunya ne postal)

    ***

    (bkz: oy vermemek/#39017833)
    (bkz: demokrasi/#89940211)
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap