• ömer f. oyal tarafından yazılan ve istanbul devlet tiyatrosu tarafından 2019-2020 tiyatro sezonununda sahnelenmeye yeni başlanacak olan oyun.

    oyunun yönetmenlik koltuğunda hakan çimenser oturuyor.

    oyunun afişi

    oyunda, hezarfen ahmet çelebi'nin galata'dan üsküdar'a uçuşu öncesi yaşadığı süreç biyografik ögelerle anlatılmaktadır. 17. yüzyıl istanbul'unda gönlüne aklına uçmak fikrini sabitlemiş bir bin ilimli ahmet çelebi. nişapur camii'nden havanın o tatlı, insanı çeken boşluğuna kollarında kapı kanatlarıyla kendini bırakan cevheri'nin izinden giderek kuşların uçuşlarını inceleyen ve insanların bir türlü anlayamadığı bir garip insan. ne karısı, ne cariyesi bu isteğine anlam vermekte ne de etrafındaki diğer insanlar. bir iz bırakma gayesi peşinde rakibi lagari hasan çelebi'yle bir kavgalı bir fikir teatisinde hezarfen. varsa yoksa uçmak; havada süzülmenin kendine çeken duygusuna, düşüşün âlemlere sığmayan korkusu ve zevkine ulaşmak için tüm benliğini ortaya koymuş bir adam. sultan iv. murat'ın bu gayesinden haberi olmasıyla artık ciddiyete binen uçma sevdası, hezarfen ahmet çelebi'nin hayat ve ölüm arasında gidiş gelişlerine dönüşür. ya uçuş mümkün olacaktır ya da güneş o olmadan doğacaktır istanbul'un üstüne...

    edit: oyunu dün öğlen (23 kasım) mecidiyeköy büyüh sahne'de izleme imkanı buldum ve uzun bir değerlendirme yapmak istiyorum. tarihin görebileceği özel insanlar arasında sayabileceğimiz hezarfen ahmet çelebi'nin, dönemine göre oldukça uçuk bir fikri, taktığı kanatlarla hayata geçirip 1632 yılında lodoslu bir havada galata kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç ile kendini boşluğa bırakması ve istanbul boğazı'nda 3358 metre süzülerek üsküdar'da yer alan doğancılar meydanı'na inmesine giden süreçte yaşadıklarını anlatan oyun son derece eli yüzü düzgün bir biyografi. muhteşem bir ilk perde açılışına sahip oyun, capcanlı ve renkli bu sahneyle beraber ilerleyen dakikalar için de bizleri nelerin beklediğini açıkça gösteriyor. aklına kattığı "uçmak" düşüncesine kendisinden başka kimsenin itibar etmediği ve kimilerinin de dalga geçtiği bir kişi için hayalini gerçekleştirmenin ilk adımı hiç kuşku yok ki zihinlerdeki algıyı değiştirmek oluyor oyun boyunca. kendisinin "uçmak" olarak nitelendirdiği bu hayali onun dışındakilerin "atlamak" olarak görmesi hezarfen'in ilk büyük zorluğu olarak dikkat çekiyor. hezarfen'in yaşadığı ikinci zorluk olarak da uçuşunu gerçekleştireceği sürece giden yolculuk olarak görüyoruz oyunda. osmanlı döneminin toplum yapısı gereği birçok farklı fikirde karakteri gördüğümüz oyunda tüm bu karakterlerin varlığı aynı zamanda oyundaki zıtlık kavramını oluşturarak hikayenin evreler halinde gelişmesini sağlıyor. ilk perdenin nispeten daha hareketli geçtiği oyunun ikinci perdesi nispeten daha durağan geçiyor. hezarfen ahmet çelebi'nin uçmaya giden süreçteki kendi ve çevresindekilerle olan muhakemesi psikolojik anlamda son derece güçlü biçimde işlenerek oyunun ağırlığını tüm yönleriyle hissettiriyor. oyunun ikinci perdesinin hemen başında yer alan rüya sahnesi ise oyunculuk, ses, ışık, sis, duygular, mimikler gibi birçok faktörün mükemmel olarak harmanlandığı bir sahne olarak oyunun en iyi bölümüydü şahsi kanaatimce.

    hezarfen ile aynı dönemde yaşamış ve oyunda da yer alan evliya çelebi'nin ünlü seyahatnamesinde hezarfen'in uçuşu ile ilgili şu satırlar olayın tarihi gerçekliği açısından kanıt olarak sayılabilir: "iptida, okmeydan'ın minberi üzere, rüzgâr şiddetinden kartal kanatları ile sekiz, dokuz kere havada pervaz ederek talim etmiştir. badehu sultan murad han sarayburnu'nda sinan paşa köşkü'nden temaşa ederken, galata kulesi'nin taa zirve-i belâsından lodos rüzgârı ile uçarak, üsküdar'da doğancılar meydanına inmiştir. bu olay osmanlı devleti'nde ve avrupa'da büyük yankı buldu ve dönemin padişahı iv. murad tarafından da beğenildi. sonra murad han, kendisine bir kese altın ihsan ederek: "bu adam pek havf edilecek (korkulacak) bir ademdir. her ne murad ederse, elinden geliyor. böyle kimselerin bekası caiz değil, " diye gâzir'e (cezayir) nefyeylemiştir (sürmüştür). orada merhum oldu".

    oyunda sahne yerleşiminin sağ, sol ve orta kısımlarda yoğunlaşması oyundaki sahneleri izlerken o noktalara odaklanmamızı sağlayarak sahneyi parçalara ayırıyor adeta. hezarfen'in evinin bulunduğu sol köşe, daha çok kahvehane olarak kullanılan sağ köşe, galata kulesi'nin tam merkezinde bulunduğu ve arkasındaki kısımda da anlık sahnelere göre değişkenlik gösteren istanbul manzaralarının yansıtıldığı orta bölüm, sahne tasarımı anlamında başarılı bir şekilde konumlanıyor. özellikle hezarfen'in evindeki çalışma odasının bulunduğu sol köşedeki dekor ve sahne tasarımı hakikaten dönemini gerçeğe uygun bir biçimde yansıtıyor. galata kulesi merkezli sahnenin orta bölümü de hakikaten ustalıkla düşünülerek hazırlanmış ve başarılı yansıtmalarla da farklı ve güzel bir görsellik sunuyordu.

    oyundaki bir diğer teknik detaylardan olan ses, ışık, sis ve müzik kullanımı da devlet tiyatroları'ndaki her oyunda göremeyeceğimiz güzellikteydi. mekan, anlık ruh halleri ve başka birçok şeyde ustalıkla kullanılan ışık ve renk paletinin canlılığı görsel anlamda güzel bir şölen sunuyordu. hezarfen'in rüyası sırasında müzik, ışık ve sisle oluşturulan sahne de o anki durumu tam manasıyla yansıtıyordu. oyunun teknik detaylarından bir başka başarılı olan kısım ise kostümlerdi. dönemini yansıtan ve oldukça ayrıntılı bir şekilde düşünülen kostüm tasarımları da oyunu başarıya ulaştıran faktörlerden biriydi.

    ve gelelim oyunculuklara. hezarfen rolünü oynamayıp adeta yaşayan tolga evren hakikaten duygu geçişlerindeki ustalığı ve diğer tüm yetenekleri ile kısa sürede göze batmayı başarıyor. tolga evren dışındaki oyunculukların da oldukça başarılı olduğu oyunda yetişkin oyunlarında çok görmeye alışık olmadığımız çocuk oyuncular da kısa süre yer alıyordu. hezarfen'in küçüklüğü olarak oyunda yerini alan ömer faruk çalışkan'ın varlığı ve uygulaması da çok iyi düşünülmüş bir detaydı.

    döneme ait yaşamdan küçük detayların (iv. murat devri, yasaklar, insanların yaşayış tarzı ve düşünce yapıları) anlatılan hikayenin içine serpiştirildiği oyun, uzun süresine rağmen seyirciyi büyük çoğunluğunda hikayenin içinde tutmayı başarıyor. sadece ikinci perdede bazı bölümlerdeki diyaloglar biraz daha kısa olsa sanki tempo anlamında daha iyi bir iş ortaya çıkabilirmiş. oyun her ne kadar hezarfen ahmet çelebi'ye odaklansa da yan rollerde yer alan evliya çelebi ile barut macunundan hazırlanmış fişekler vasıtasıyla kendini gökyüzüne fırlatan lagari hasan çelebi'nin varlığı da son derece iyi düşünülmüştü. oyunun sonunda hezarfen'in uçma anını oyuna gitmeden önce ve oyundaki başarılı prodüksiyonu gördükten sonra biraz daha etkileyici olacağını sanmıştım ama o konuda biraz yanıldığımı söyleyebilirim. oyunun o bölümü biraz sade ve gösterişsiz gibiydi fakat yine de kanatlarla beraber tolga evren'in başarılı performansı o eksikliği biraz olsun unutturuyordu. yüksek motivasyon ve kararlılıkla yapılmak istenen her işin olumlu olumsuz tün dış etkenlere rağmen başarılabileceğini ortaya koyan ve bunu yaparken de yer yer akılda kalıcı cümlelerle bunu tekrar tekrar hatırlatan oyun, kesinlikle izlenmesi gereken; tarih, biyografi ve dönem hikayelerini sevenlerin bayılacağı bir oyun.

    oyun için verdiğim puan: 8,5
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap