• ben çocukken bizim mahallede yaşlı bir çift vardı. evleri bizim evin yanındaydı. aslen ankaralı olduklarını biliyorduk. annem ve babam bazen onlarla konuşur, annem bazı günler elimize yemek tabağı tutuşturur onlara götürmemizi söylerdi. sadece yaz aylarında evlerine çocukları ve torunları gelirdi. ebeveynlerimle akran birkaç çocukları vardı. her biri farklı zamanlarda gelir tatil yapar giderlerdi. kışın kapılarını bizden başka çalan olmazdı. gerçi insana ihtiyaçları da yok gibiydi. kimseye rahatsızlık vermeden yaşayıp gidiyorlardı.

    bir gün ben 5. sınıfa giderken babam bizi erken saatte kaldırdı. "kalkın bakalım ankaralı teyzeyi kaybetmişiz bugün okul yok" dedi. o gün okula gitmedik cenazeye katıldık. teyzenin cenazesine bazı çocukları geldi bazıları gelmedi. hayatımda gördüğüm ilk defin töreniydi. şimdi düşünüyorum da çocukları öyle yerlere götürmemek lazım. neyse, teyzenin kocasının adı sıtkı idi. babamlar teyzenin üzerine toprak atarken ben bakamamıştım. sıtkı amcaya bakmıştım. mağrur ve titreyen gözlerle eşinin toprağa verilişini izliyordu. defin bitince eve geldik. çiftin cenaze için gelen çocukları da birkaç gün kalıp gittiler.

    sıtkı amcayı o hafta hiç görmedik. evden çıkmıyordu. babam merak edip bakmaya gitmişti. döndüğünde anneme "sıtkı abi elden ayaktan düşmüş" dediğini duydum. yemek yemiyormuş. doktor çağırıldı. tekrar evlatlarına haber verildi ama çocukları gelmeden sıtkı amcayı da kaybettik.

    o zaman annem bana onun üzüntüden öldüğünü söylemişti. eşinden sadece 9 gün fazla yaşamıştı. üzüntüden ölmek diye bir şey var ve ben bunu 11 yaşında görerek öğrendim.
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap