106 entry daha
  • roman kisminin elestirisi yapilirken dikkat edilmesi gereken husus, eserin, dogasi geregi bir miktar hamasi olmasinin normal olusu. sonucta kurtulus mucadelesi bircok fedakarliklarla ve zorluklarla bezeli bir donem, bunun destanlastirilmasi da benzer her kulturde rastlanan birsey. yani elestirinin standardi farkli olmali.

    yalniz bizdeki sakatlik, destanla tarihin birbirine fazlasiyla kaynasmis olmasi. yani elalem pek bir idealist yonu olmayan amerikan ic savasi hakkinda 50 tane film ceker ama universitesinde de gider tarihini efendi gibi okutur, alternatif yorumlar getirenler de hapse atilmayi birak, kitap yazip basabilirler. bizde boyle seyler mutemadiyen "hassas" konudur. o yuzden de, destanla objektif tarih arasini secmece anektodlar ve hayalgucu yardimiyla acarken, bir noktadan sonra bunun, destanin tarih bilinciyle es anlamli hale gelmesine yolacacigini gormek yazarin sorumlulugundadir, hele ki bu kadar populer olduktan sonra.

    bu soyut kavramlarin, roman konusundaki en somut izdusumu karakterlerdir. eger bazi tarihi karakterler ve olaylar, bugunku tarih anlayisi yuzunden bambaska idealist sekillere sokularak, “kolay tuketime” hazir hale getirilirlerse, bu "destan versiyonlari" asil versiyonlari haline gelir. vatan yahut silistireyi hatirlayanlar bilecek, diyalog ne olursa olsun 2 satirda bir vatan sevgisine gonderme olmak zorunda. adama ne yemek istersin diye sorsan vatan mucadelesine bagliyor. cunku kafada idealize edilmis, hazirkalip bir karakter (bu yuzden “tuketmesi” kolay); surekli bir film setindeymis ve filmin en vurucu cumlesini soylemek uzereymis gibi hayal ediliyor.

    bu genelde tum tarihi karakterler icin gecerli, allahin napolyonunu tuvalette sicarken kimse dusunmez, illa tam bir yerleri ele gecirmek uzereyken, atinin ustundeyken dusunulur (o at bile hic sicmaz, inanilmaz derecede asil bir attir), keza ataturk, ismet pasa vs. fakat turgut ozakman bu cerceveyi alip ahmet aganin, halime ananin ustune gecirdigi zaman igreti duruyor. zamane koylusu yerine 21.yydan yarismamiza katilan ve cocuklara ogut veren kemalist soylevin sesini duyunca bir hos oluyorum. tabii bu bir yere kadar, herkes vatan yahut silistre setine isinlanarak tirat atamiyor, o zaman da gavurun larger than life dedigi durus yerine, kusursuz bir saflik, mertlik ve vatan sevgisi kalibi geliyor.

    bu karakterleri gercek hayatta gorsek kamera sakasi sanip gececegiz ama destan adi altinda yazildiginda ya insanlarin gozunu yasartan bir durustluk, mertlik, saflik, vatanseverlikle ya da -"bizden" degillerse- su katilmamis bir kaypaklik, omurgasizlikla hareket edip konusuyorlar. onceki entrylerde simdinin normlariyla gecmisi yeniden yaratmak derken bunu kastetmistim.

    ornegin daha bastan soyle bir diyalog var (sayfa 32):
    -bu yunan taaruzunun anlami neydi?
    -ne olacak bizi konferansla uyutup gafil avlamak istediler
    -ama buna diplomasi degil, sahtekarlik derler! (unlemi de var, kizmis adamcagiz)
    -ordumuz direnebiliyorsa sorun yok, batinin bu oyununu da bosa cikaririz

    yahu sanki adami marstan daha dun getirmisler, diplomasi tanimina da sozlukten bakmis, sonra boyle bir tepki gostermis, arkadasi da “alistik bu bati oyunlarina, mertligimizle yeneriz” tarzi bir ilkokul musameresi repligi veriyor. bu insanlarin kafalarina kazinmis imajlarin ve perspektiflerinin anlasilmasi acisindan ozetleyici bir ornek.

    zaten neredeyse tum muttefik komutanlari insanliktan uzak karakterler, eger tek cumlede bahisleri geciyorsa, kullanilan sifatlar genelde kibirli, acgozlu, hirsli, umursamaz yahut saygisiz oluyor. bir daha okudugunuzda dikkat edin. herhangi bir ordudan genel olarak bahsedilecekse, roman kisminda araya serpistirilmis benzer sifatlar var ve hicbirine kaynak yok. hele bir de insanlarin bunu gozuyasli okurken araya katilan "yunanlilarin vahseti", "ingilizlerin ibneligi" beynimize isliyor, insan referans falan aramayi unutup destan adi altinda bunu benimsiyor.

    oysa, yuzbasi faruk ve nesrin karakterlerine bakin, tertemizler, canlarim benim. okumayanlar icin, bunlar hayali karakterler, dolayisiyla yazarin ozgurlugu var, her seyi soyletebilir, yasatabilir, karakterler degisebilir gelisebilir, celisen duygular arasinda kalabilirler. romancilik budur, destanin vurucu duygulari da buradan aktarilabilir. ama hicbiri dar kaliplarin disina cikmiyorlar roman boyunca, bilgisayar simulasyonlarini yazsan topu topu iki satir kod ederler. gercek olamayacak kadar "ideal" bir tasvirleri var ve bu okuyanin romana kapilip gitmesi icin bir engel. butun diyaloglari onceden belli neredeyse.

    panayot karakterinin sorunu ise bambaska, yazarin ideolojisinden bagimsiz, salt roman teknigiyle ilgili. ilk baslarda bakinca, aha dedim, “biraz da onlarin gozunden” klisesini yasayacagiz, bu yunanli icin de aglayacagiz, boylece bu kadar turkluk gazi icinde biraz kendimizi de rahatlatiriz. ama karakter buna bile yolacamadi; tamamen kelalaka bir sekilde roman boyunca ilerledi, pek empati kurulacak bir gelisim gostermedi ve sondu gitti. en iyi ihtimalle, dan brown romanlari formatina benzer sekilde, iki heyecanli “sahne” arasina (zaten roman daha cok bir screenplaye benziyor, yazarin tiyatro oyunu gecmisi oldugu bayagi acik) oylesine serpistirilmis gibi duruyor panayot. bu karakteri tamamen romandan cikarsak, ne hikaye kurgusu bakimindan ne de islenen fikirler bakimindan hicbir sey eksilmeyecek, ki bu da herhalde bir yazar icin yapilacak en buyuk elestirilerden biridir. hayali bir karakter oldugu dusunulunce durum daha da kotu.
112 entry daha
hesabın var mı? giriş yap