3 entry daha
  • --- sponsor alanı ---

    uluslararası uzay istasyonu'nda kullanılan tek bilgisayarın mimarı olan lenovo'nun sunduğu cuma bilimkurgu gecesine hoşgeldiniz! yenilenen yüzü ve nitelikli seçkileriyle "lenovo türkiye" olarak bu kültürel faaliyeti desteklemekten onur duymaktayız. ve yeni sponsorluğumuzun şerefine "sovyet ekimi" seçkisi ile, ekim ayı boyunca demir perde'nin ardında kalmış bilimkurguları siz sevenlerimizle buluşturacağız. konstantin lopushansky, aleksey fedorchenko ve piotr szulkin'in yakın tarihli filmleri ekim ayı boyunca her cuma "bilimkurgu gecesi"nde!

    lenovo türkiye, herkesin filmlere erişmesi için bir atılım da başlatmaktan gurur duyar, "soyvet ekimi"ndeki tüm filmler sadece bir kısa mesaj uzaklığında!

    --- sponsor alanı ---

    lenovo'nun sponsorluğunda devam eden cuma bilimkurgu gecesi'nin son "sovyet ekimi" seçkisi olarak izlenmiş boris strugatski ile ortaklaşa konstantin lopushensky'nin yazdığı ve yönettiği, 1986 tarihli, türkçesiyle "ölü adamdan mektuplar" olan, müthiş bir karamsarlık içinde daha da müthiş hümanist bir umudu yetiştirmekle mükemmel bir 'nükleer kıyamet' sonrası filmi.

    soğuk savaşın nükleer bir savaşa dönmesi sonrasında dünyada kalan az sayıda insanın haşin - dilerse rus da denebilecek - sosyalist gerçekçilik merceğiyle nasıl hayatta kalabilmişken "ölü" olduklarını, oğlunu kaybetmiş bir biliminsanının ona yazdığı mektuplar üzerinden yerin birkaç kat altında, soğuk ve sonsuz bir karanlıkla anlatıyor lopushansky.

    yeryüzünde hayatı topyekûn silen bir savaş sonrası, yer altında kurulmaktan başka bir çaresi olmayan 'yeni hayat'ın tüm karamsarlığı filmin her köşesine sinmiş durumda. yer altında olup, ölülerini bu yer altının altına gömdüğü bu düzende bitmiş hatta darmaduman olmuş bir 'insanlık faciası'nın gerçekçi tasviri seyri bir insan için güçleştiriyor. 'nükleer serpinti'ye evrimsel olarak daha iyi uyum sağlayacağına inandığı için çıplak gezinen bir kadın, yer altına göç ile birlikte hümanizmin sonunu getiren yeni bir 'peygamber', veya sular altında kalmış bir kütüphanede hâlâ kitapları toplamaya çalışan biri tüm bu 'insanlık faciası'nı sindiremeyen küçük 'delirme hikâyeleri'yken film bu "ağır" gerçekten müthiş bir iyimserliğe doğru da adım atabiliyor.

    şu ana kadar izlenmiş en güzel intihar sekansını barındırması bir yana, lopushansky, insanoğlunun 'gösterişçi bir maymun'dan başka bir şey olmadığını ve 'insaniyet' denen kurumun nasıl da rayından çıktığını oldukça duru bir şekilde ortaya koyuyor. oğluna hitâben yazan profesörün, küçükken en büyük korkusunun ve dolayısıyla kâbuslarının bir lokomotif olduğunu söylemesi ve geçkin yaşındaki korkusunun da hem o lokomotifin rayları üzerinde duranın hem de lokomotifi sürenin kendisi olması gerçeği ile "insanlık"ın nasıl da kendi korkularının faili olduğunu oldukça duru tasvir etmekle kalmıyor, aynı zamanda 'ilerleme' düşüncesine de çekimser bir soru işaretini iliştiriveriyor.

    nitekim, soğuk savaş döneminin getirdiği o engin karamsarlığı, sepya planlar ile karanlık bir şekilde tasvir ettiği kıyamet ve sonrası ile çocukların 'gelecek' olduğu bir gelecek beklentisinin yarattığı hümanizmi mükemmel bir şekilde birleştiren mükemmel klasik.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap