182 entry daha
  • doğru yazımı entellektüel olmayan kelimedir. bunun nedeni, osmanlı'dan günümüze koca bir türk modernleşme hareketinin fransız ekolü üzerine kurulmuş olmasıdır. bir başka nedeni ise soğuk savaş başlayana kadar fransızcanın diplomaside de lingua franca olarak kabul edilmesidir.

    türkçede daha önce entelektüel yerine münevver ve/veya aydın kelimeleri kullanıldığı için entelektüel kelimesinin dilimize daha geç girdiğinden hareketle entellektüel şeklinde kullanımına rastlamak mümkün olsa da, tdk bu yanlışı düzeltmiştir. eğer kelimeyi ingilizceden alsaydık o zaman telaffuzu tutturmak adına türkçeye intellekçüıl diye çevirmemiz gerekirdi, ya da italyancadan alsaydık intellettuale diye çevirmemiz gerekirdi.

    fransızcada l harfinin ve çift ll harfinin telaffuzu örneğe göre değişmektedir. tüm sıkıntı da buradan çıkmaktadır. kendi eski dillerinde kullandıkları kelimelerle latince/roma ekolünden gelen kelimeler arasında birtakım kural dışı durumlar bulunduğundan dolayı fransızcada kelimeyi yazarken erkek/dişi ayrımına göre intellectuelle/intellectuel şeklinde ayırırlar.

    galat-ı meşhur lügat-ı fasihten evla diyerek 2 l ile telaffuzda diretebilirsiniz ama galat-ı meşhur örnekler bundan ziyade aslında telaffuza önem vermeyen düşük eğitim seviyesine sahip kesimin yaygınlaştırmasıyla gerçekleşmiştir. örnek olarak şanzıman/şanzuman kelimesi vurgulanabilir.

    motor ustalarının dili changement/şanjman demeye dönmediğinden dolayı bu kelime şanzıman olarak geçerek galat-ı meşhur olmuştur. entelektüel ise düşük eğitim düzeyine sahip insanlar arasında pek kullanılan bir kelime olmadığından dolayı bu kelimenin galat-ı meşhur olma ihtimali pek kalmamıştır.

    batı dillerinden türkçeye geçen kelimelerde, özellikle fransızcadan geçenlerde, doğru telaffuza önem verilmiştir. mesela bu hassasiyet italyancadan geçen kelimelerde pek yoktur. bunun nedeni muhtemelen italyanca kelimelerin sesli harfle bitmesi nedeniyle türkçeye çok kolay gelmemesi olabilir. zaten içinde bol arapça kelime bulunan bir dil olan türkçe de, telaffuz nedeniyle fransızcaya ses olarak müsait bir dildir. bu yönüyle şanzıman bir istisna olmuştur. mesela ustalar hala diferansiyele defransiyel demesine rağmen bu galat-ı meşhur olamamıştır.

    ingilizce dominant hale geldikten sonra da, birçok otomotiv terimi fransızcasıyla kullanılmadığından dolayı, en azından global ölçekte, fransızca karşılıklarının da önemi azalmıştır.

    kelimenin latince orijinalinde ve italyancada telaffuz çift l ile yapılır ama eğer kelime bu dillerin birinden dilimize geçmiş olsaydı telaffuzu zaten entellektüel değil, intellettuale ya da intellekçualis olurdu. böyle bir durum da, genel temayül olarak toplumda yer etmediğine göre kelimenin doğrusu hem yazım hem de telaffuz olarak entelektüel şeklinde kalmaya devam edecektir.

    zihinsel olaraksa, entellektüel olarak telaffuz eden ve/veya yazanlar hakkında toplumda birçok farklı ön yargı bireylerin zihninde gelişebilir. mesela, kendini avrupa karşısında geri kalmış bir ülke olarak hisseden kişilerin yaşadığı bir toplumda iseniz, çift l kullanmanızla dalga geçilir. doğru söyleyemiyor denir. özellikle batı dilleri öğrenen türklerin kahir ekseriyetinin konuşmaya gelince çekingen davranması ve hata yapmayayım diye stres yaşaması buna ayrı bir örnektir.

    toplumun diğer ucuysa daha gelenekçi yapıda olan diğer mahallenin evladıdır. onlara göre galat-ı meşhur veya değil pek fark etmez. özellikle doğru yazımı savunan kişilerin genellikle karşı mahalleden olması, bilinç altında onlara olan kızgınlıklarından dolayı ben böyle söylüyorum doğrusu budur demelerine neden olabilir.

    tüm bunlardan ayrı olarak, toplumun iki ucunda da keskin bir hiyerarşinin hakim olması nedeniyle insanların entelektüel kelimesinin yanlış yazımını eleştirmesine katkı yapan unsurlar da gelişmiştir. askeri profili ve ihtiyacı ön planda olan bir ülke için hiyerarşi/silsilei meratib biraz hayati bir unsurdur. öte yandan, bu hiyerarşinin toplumun düşünce ve eğitim sistemine nüfuz etmesi zihinlerin elastikliğini bozarak davranışları şekillendirir.

    bilimde hiyerarşinin yeri olduğuna inanmıyorum. zihinlerin elastikliği üzerine dün enteresan bir diyalog yaşadım. paylaşmak istiyorum.

    düşünülemeyeni düşünemeyen ve/veya düşünmek istemediğini düşünemeyen bir insanın entelektüel olması imkansızdır. geçen gün bir sözlük yazarına kasten ters cevaplar verdim, çünkü yeteri kadar solid bir yapıya evrilmiş bir zihni vardı ve ben anlamsız iletişimi kesmek istedim. onun için yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

    okumuş kesim ile ilgili yazdığım bir yazıda makroekonomi ile termodinamiğin ikinci kuralı arasında bir benzetme yaptım ama zaten yazının ana fikri de bu değildi. ekonomi biliminde insanın stokastik doğasından dolayı, pozitif bilimlerle bir benzerlik kurulamayacağını savunarak yazının tamamını okumadığını da belirtti. fikirlerinin ilgimi çekmediğini söyledim. bunların kendisinin değil büyük iktisatçıların fikirleri olduğunu belirtti. o zaman o fikirlerle ilgilenmediğimi söyledim. koca bir aydınlanma düşüncesi eleştirisine gözlerimi kapattığımı belirtti. bunun benim kararım olduğunu belirttiğinde de üslubumu dayatmacı ve rahatsız edici bulduğunu belirtti ve diyalog kapandı.

    amacım bir an önce iletişimi kesmek olduğu için hoşuna gitmeyecek cevaplar verdim çünkü zihin elastikliğini yitirmiş biriyle bilimsel veya bilim dışı bir konuda iletişimin ne bana ne de ona bir şey katacağına inanmıyorum.

    burada mesele, makroekonomik işleyişlerin pozitif bilimlere benzetilmesi konusu değil. o konu tartışılır ama net bir sonuca varmanın pozitif bilimlerdeki gibi keskin bir şekilde olacağına inanmıyorum. çünkü sosyal bilimlerde, objektif bakabilmenizi engelleyecek çok fazla unsur var.

    higgs bozonunun varlığı ya da yokluğu dini bütün bir müslümanı ilgilendirmez mesela, ama konuyu inanç zeka seviyesi arasındaki ilişkiye getirdiğin anda rasyonel ve soğukkanlı tepkiler almak zorlaşır. hiyerarşik toplum yapısı da bunu zorlaştırıcı bir etkendir.

    toparlamak gerekirse, düşünülemeyeni düşünebilecek kadar elastik bir zihne sahip olmak entelektüel olmak için gereken şartlardan biridir. özellikle sosyal bilimler gibi alanlarda akademisyen olma hedefi olan insanların, araştırmalarının objektifliğinin fikirleri tarafından bozulup bozulmadığı hakkında sürekli bir şüphe taşımaları elzemdir.

    fakat türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde hiyerarşik toplum yapısını yani müesses nizamı korumak için geliştirilmiş bir eğitim sisteminde bunu başarmak çok kolay değildir. bu nedenle, kimseyi suçlayacak ya da eleştirecek bir konumda olduğumu/olduğumuzu düşünmüyorum. ama bir kez daha kiminle hangi konuda konuşmak isteyeceğimin kararının bana, sadece bana, yalnızca bana ait olduğunu ve bu basit gerçeğin de herkes için geçerli olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim.
109 entry daha
hesabın var mı? giriş yap