8650 entry daha
  • istanbul’la ilgili en üzücü şey; ömrünü bu şehirde tüketmiş ya da yolu bir şekilde buralardan geçmiş ama yaşadığı semtten ve civarından çıkmamış, şehri keşfetmemiş insanlardır bana göre. böylesine ruhu olan bir şehirde yaşayıp, her fırsatta evine en yakın alışveriş merkezine giden, e-5 manzarasına karşı serpme kahvaltı yaparak mutlu olduğuna kendini inandıran insanlar.

    büyüleyici bir tarihi dokusu var istanbul’un, keşfetmenizi bekleyen. güvenli bölgenizden biraz olsun ayrılın, dışarı çıkın, şehri keşfedin. evden işe, işten eve ya da akraba ziyaretlerinde hissedemezsiniz o ruhu. ya da her gün karaköy’den geçiyor olmanız karaköy’ü gördüğünüz anlamına gelmez. biliyorum hayat koşturmacası içinde istanbul’un tarihi dokusu gelmiyor aklınıza. ben de onu diyorum işte. hayat hiçbir zaman daha kolay olmayacak. eşiniz için, çocuğunuz için, anneniz için değil kendiniz için bir şey yapın. istanbul’u keşfedin.

    benim tavsiyem; yaşadığınız şehri değil de yeni bir şehri keşfediyormuş gibi, turist gibi gezmeniz olacak. gününüzü önceden planlayıp, göreceğiniz yerleri yola çıkmadan araştırıp belirleyin. her bir rota için; müzeleri, kiliseleri, camileri, manzaraları, mutlaka yemeniz gerekenler filan derken sabahtan akşama kadar zaman ayırırsanız iyi olur. hafta içi ve toplu taşıma araçlarını kullanarak yapmanız en güzeli olacaktır ama hafta içi fırsatınız yoksa da önemli değil. hafta içi/hafta sonu fark etmez zaten istabul hep kalabalık. alın sırt çantanızı, takın kulaklığınızı* bir turist edasıyla bırakın kendinizi yollara.

    başlangıç için birkaç rotayı ben yazayım size, biraz fikir olsun.

    istiklal caddesi-galata-karaköy

    bu en uzun rotalardan biri. tavsiyem istiklal’den karaköy’e kadar bu turu yürüyerek yapmanız çünkü görülecek çok yer var. st. antuan kilisesi, pera müzesi, fransız sokağı... ve biraz da ara sokakları dolaştıktan sonra galata’ya doğru bırakın kendinizi. galata’ya inen yol istanbul’un tarihi dokusunu en çok hissedeceğiniz yerlerden biri olacaktır. hatta eğer puslu kıtalar atlası‘nı okuduysanız daha da yoğun olacak hisleriniz. bence galata kulesi‘ne de mutlaka çıkmalısınız. kulenin içinde olmak, yukarıdan istanbul’a bakmak en azından bir kere yapılması gereken bir şey. gerçi kuleden istanbul’a bakınca muhtemelen gördüğünüz taş yığını karşısında çok üzüleceksiniz ama yine de görülmeli. galata kulesi’nde nerdeyse günün her saati sıra oluyor. zamanınızı ona göre ayarlamanızı tavsiye ederim. kuleden çıkıp yine aşağı doğru kendinizi bıraktığınızda karaköy’e kadar yaklaşık bir 15-20 dakika yürümeniz gerekecek. karaköy’de de fransız geçidi‘nden arka sokaklara geçtiğinizde başka bir karaköy’le karşılaşacaksınız. cafeler, ara sokaklar, minik dükkanlar derken fotoğraf çekmeyi de unutmayın.

    kadıköy-moda

    kadıköy’e istanbulluların çoğu sık sık gidiyordur ama bu defa bir işi halletmek için ya da biriyle buluşmak için gitmeyin. alıcı gözle bakmaya gidin, fotoğraf çekmeye gidin. istediğiniz noktadan başlayın fark etmez, kadıköy’de her yol bir şekilde gideceğiniz yere bağlanır. ama bana sorarsanız bahariye‘den başlayın. yılların süreyya operası‘na bir de turist gözüyle bakın. biraz yukarı doğru çıkıp inci pastanesinden bir şeyler alın atıştırmalık. sonra bırakın kendiniz moda’ya doğru. moda sahilinde çay/kahve için, barış manço müzesi‘ni gezin. moda zaten çok sakin bir yer, biraz kafanızı dinleyin. sonra da balıkçılar çarşısı‘na doğru devam edin. bunları yaparken zaten kadıköy’ün sokaklarında kendinizi kaybedeceksiniz hatta kaybolacaksınız da ama dediğim gibi bir şekilde çıkar yolunuz bir yerlere. bu arada şekerci cafer erol, baylan ve beyaz fırın‘ı da es geçmemenizi tavsiye ederim.

    kanlıca- emirgan

    aslında önce sadece emirgan yazmayı düşünmüştüm. muhtemelen sizin de kafanız karıştı farklı yakalarda oldukları için ama kanlıca zaten çok küçük bir yer ve emirgan’la karşı karşıyalar. önce kanlıca’yı dolaşıp, meşhur kanlıca yoğurdunuzu yedikten sonra motorla mis gibi deniz havası alarak emirgan’a geçebilirsiniz. meşhur emirgan sütiş yine tavsiye edeceğim yerlerden biri ama daha sakin bir yer olsun derseniz yanındaki çınaraltı da işinizi görür. hatta bana sorarsanız benim ilk tercihim çınaraltı sanırım. emirgan’a gitmişken emirgan korusu'nu tabii ki görmelisiniz ama önce koruya doğru yürürken sakıp sabancı müzesi‘ni bir gezin derim.

    süleymaniye-vefa

    süleymaniye camii, ayın biri kilisesi ve vefa bozacısı. bir de bozacının karşısında pek şirin bir gazozcu dükkanı var ilginizi çekerse. ayrıca süleymaniye’deki cafelerin hemen hepsinin terasının muhteşem manzaraları var.

    sultanahmet

    sadece sultanahmet dedim ama sultanahmet camii ve dikilitaş‘ı gördükten sonra, ayasofya, yerebatan sarnıcı, arkeoloji müzesi ve topkapı sarayı'ndan oluşan bir rota tavsiye ediyorum bu bölgede. muhtemelen bir gününüzü alacaktır burası da.

    eminönü-kapalı çarşı-tahtakale

    kısaca keşmekeş. girin ve kaybolun işte. tek ekstra tavsiyem türkiye iş bankası müzesi‘ni görmeniz ve mehmet efendi‘den kahve almanız olabilir. aradığınız ne kadar ıvır zıvır varsa buralarda bulabilirsiniz ayrıca.

    eyüp

    eyüp sultan camii ve pierre loti tepesi tabii ki. isterseniz eminönü’yü başlangıç noktası seçip daha sonra eyüp’e de geçebilirsiniz.

    üsküdar

    ulaşım açısından en kolay yerlerden biri ama biraz karışık bir yer, gitmeden araştırmanızı tavsiye ederim. camii ve türbe yönünden zengin, tabii bir de kız kulesi. ama benim en çok tavsiye edeceğim bölümü kuzguncuk. o kadar güzel bir semt ki kuzguncuk, küçük olmasına rağmen saatlerinizi zevkle geçirebilirsiniz burada. evleriyle meşhur ve çok çok güzel mekanlara sahip. bir anda farklı bir dünyaya girmiş gibi oluyorsunuz kuzguncuk’ta. istanbul’da yaşamak isteyebileceğim yerlerden birisi. sevmemeniz mümkün değil. bahar ve yaz aylarında giderseniz daha bir cıvıl cıvıl olur. perihan abla sokağı ve ekmek teknesi de burada.

    adalar

    doğma büyüme bostancı'lı biri olarak büyükada'ya yılda en az 3 kez gitmezsem bir eksiklik hissediyorum.* adalar istanbul’un en güzel bölümlerinden biri bana sorarsanız. kuzguncuk gibi burada da bambaşka bir yerdeymiş gibi hissediyorsunuz. sadece büyükada değil, kınalıada, heybeliada ve burgazada hepsi birbirinden güzel. büyükada’da aya yorgi'ye çıkmak biraz zor olsa da ben en azından manzarası için değdiğini düşünmüşümdür hep. burgazada da daha çok yaz akşamlarında rakı-balık yapmalık adadır bence.

    beşiktaş-yıldız-ortaköy

    bu da benim en sevdiğim rotalardan biri. beşiktaş’tan başlayabilirsiniz hatta dolmabahçe sarayı'ndan başlamanızı tavsiye ederim. beşiktaş’taki deniz müzesi‘ni görüp, sahilden yıldız’a doğru yürüyüp yıldız parkı'nı da mutlaka gezmelisiniz. oradan da ortaköy’e. anlatması kısa olsa da bu da uzun bir gün olacak, hazırlıklı olunuz.

    balat

    geçen sene iki arkadaşımla bir tam günümüzü fener-balat’a ayırmıştık. tadı damağımda kaldı denir ya öyle bir gündü. bir sürü tarihi yapıyla karşılaşıp, sokaklarında gezmeye bayılacağınız bir yer ve sanırım balat için özel turlar düzenleniyor. daha düzenli ve nokta atışı bir gezi için tercih edebilirsiniz ama benim pek tercihim değil, tek başınıza keşfetmek daha zevkli olacaktır.

    çengelköy-anadoluhisarı-kanlıca-beykoz

    çengelköy’ün en meşhur yeri çengelköy çınaraltı aile çay bahçesi ile başlayabilirsiniz ama benim burada tercihim sütiş abdullah ağa yalısı. sonrasında çengelköy sokaklarını gezip biraz zamanda yolculuğa çıkabilirsiniz. ara sokaklarında ilginç konseptli cafeler göreceksiniz. değişik lezzetler sunabiliyorlar, denemenizi tavsiye ederim. çengelköy sahilden kuleli üzerinden anadoluhisarı’na kadar yürüyebilirsiniz. ama bunun gerçekten uzun bir yol olduğunu söylemem lazım. anadoluhisarı benim için çok özel yerlerden biri. çok küçük bir sahil kasabası gibi. burada benim tercihim biraz klişe olsa da big chefs oluyor. ama daha salaş, daha küçük mekanlar da var. ara sokaklarına da mutlaka girin, çok fazla vaktinizi almayacaktır. kanlıca’dan emirgan rotasında bahsetmiştim. bu rotaya da gayet uygun bir semt. ve sonrasında beykoz için tavsiye edebileceğim yer de beykoz korusu.

    anadolukavağı

    buraya daha çok öğleden sonra gidip sokaklarını ve küçük dükkanlarını dolaştıktan sonra akşam yemeği için kalmanızı öneririm. istanbul’da değil de ege’de bir yerde gibi hissedeceğiniz kesin. eğer vakit sorununuz yoksa anadolukavağı'ndan önce yuşa tepesi'ne gidebilirsiniz. şahane bir manzarası var ve isterseniz türbeye de girebilirsiniz.

    polonezköy

    burası için toplu taşıma kullanın tavsiyem geçerli değildir öncelikle. çünkü normalde kendi aracınızla beykoz’dan 15-20 dakikada gidebileceğiniz bir yere çok emin olmamakla birlikte sanıyorum üsküdar’dan bir otobüsle 1-1,5 saatlik yolculuk yapmanız gerekiyor. ama polonezköy de mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri. özellikle sonbahar’da yollarda aklınıza gelmeyecek renklerde yapraklarla karşılaşabilirsiniz. fotoğraf çekmek için en çok tavsiye edilebilecek yerlerden birisi. ayrıca bayağı meşhur kahvaltı mekanları mevcut.

    birkaç rota demiştim ama hızımı alamadım. bu kadar mı? tabii ki değil ama benden bu kadar. yeni yerler keşfettikçe buraya da eklemeler yaparım.
4187 entry daha
hesabın var mı? giriş yap