türkiye'den siktir olup gitmek
-
siktir olup gidenlerden değilim. ha gittim mi, evet. aslında türkçesi türkiye'deki kapımı kapatmadan/çarpmadan gittim diyelim. belirli bir süre, iki yıl kadar, kendimi dinleyecek ve geliştireceğim, dönüp dönmeyeceğime ise sonra karar vereceğim.
ha ama şu bir ay içinde resmen kemiklerime kadar dinlendiğimi hissediyorum. 8 milyonluk gri ankara'dan sadece 500.000 nüfusu olan yemyeşil bir şehre taşınmak belki de bunu sağlayan, belki kimsenin hiçbir şeye acelesi olmaması. trafikte herkesin kibarlıktan kırılıyor oluşu, birlikte çalıştığım insanların sonsuz destekleri, dört yanı ormanlarla çevrili bir şehir. sokaklarda gezmek yormuyor artık. kimseye kızmıyorum alışveriş sırasında çünkü kimse anasının gözü gibi davranmıyor. sadece gündelik hayatta da değil, iş hayatında da birlikte çalıştığım hiçkimse niyet okumaya çalışmıyor, kimse söylediklerimden/yaptıklarımdan hatalı çıkarımlar yapmıyor. saatlerce belirli bir konu üzerinde tartışabiliyoruz ve bu sayede çok farklı bakış açıları kazandığımı hissediyorum burada. tek bir pencereden baktığım her şeye başka pencerelerden bakmak gerektiğini öğreniyorum. sırf ben yanlarındayım diye kendi aralarında anadillerinde konuşmaktan imtina eden bir grup insanla beraber öğreniyorum pek çok şeyi. insanca yaşamayı belki de.
kıssadan hisse tüm vücudumun arındığını hissediyorum. türkiye'den telefonla konuştuğum herkes "sen çok durgunsun bir sorun mu var" diyor. hayır, aksine. her şey çok sakin. olabildiğine sakinim. hiç acelem yok. hiçbir şey için koşturmuyorum. görevim olmayan ama yapmak zorunda olduğum hiçbir şey yok ve bu inanılmaz bir kafa rahatlığı veriyor. iş yerinde iş yetişiyor, evde sevdicekle koyun koyuna dizi izleyebiliyoruz "ya bugün benim çok işim var, bugünlük izlemesek" bahaneleri olmadan.
sanırım ülkemde olmayan şey sukunetmiş. ve sanırım hepimizin biraz sukunete ihtiyacı var.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap