1363 entry daha
  • bu başlığa ilk girdiğimde herkes gibi ben de okudum o meşhur entryi. “bu başlığa girdiyseniz, er ya da geç boşanacaksınız.” daha yedinci gündü ve balayından yeni dönmüştük. korktum ve kapadım, çünkü düşünmeye dahi cesaretim yoktu. onsuz olma fikri beni nefessiz bırakmaya yetiyordu. gerçekten boşanana kadar da bir daha hiç açmadım. kaçınılmaz sonu engelleyemiyorsun ama işte neyse. tohum bir kere ekildi mi filiz vermek zorunda.

    boşanmamanın en kesin çözümü hiç evlenmemek tabiki ama neticede sosyal varlıklarız, bir yerde sebeplerimiz farklı olsa da evleniyoruz. benimki fazla aşık olmaktı. psikolojik sorunlarına, ailesiyle olan problemlerine, daha önce çok kısa süren evliliğine- ki en büyük sinyal buydu- , bana tamamen zıt olan hayat görüşüne, hiçbir ortak zevkimizin olmayışına, uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddete, hayata karşı tüm memnuniyetsizliğine rağmen gittim evlendim. çünkü o, öyle istemişti ve benim o sıralar tek hayat gayem onu mutlu etmekti. ultra salakça bir hamleydi, kabul ediyorum. travmaları vardı, korkuları vardı, keskin fikirleri vardı. ah o “değişecek” düşüncesi yok mu. beni tanıdıkça değişir, benim farklı olduğumu görünce değişir, onu sevgim iyileştirir diye aptalca düşüne düşüne iş evliliğe kadar gitti. wonder woman ım ya ben, her şey süper olacaktı evlenince.

    kadınlar garip yaratıklar. erkeklere bu konuda hak veriyorum. kendimi dahi anlayamıyorum ki çoğu zaman. evlilik boyunca yaşadıklarımı duyan birinden kitap fikri geldi. psikoloğum nasıl bu kadar sağlıklı kalabildiğime şaşırıyor hala. dizi çekilse dört sezon soluksuz izlenir. özgüvenim yerle birdi. gülmeyen, konuşmayan, fikir belirtmeye korkan, artık nerdeyse düşünmeyen bir insana dönüşmüştüm. yaptığım, söylediğim her şey sorundu. kıyafetlerim, izlediklerim, dinlediklerim, düşündüklerim hep onun istediği şekilde olmalıydı. zaman zaman fiziksel, sürekli bir psikolojik şiddet içindeydim ama “nasıl olsa kadınların yüzde sekseni dayak yiyordu, bir tek ben mızmızlanıyordum”. öyle güzel manipüle ediyordu ki beni, günün sonunda yine kendimi suçluyordum. en acısı da, o herkese en mahrem kalması gereken şeyleri bile anlatırken, ben utanç duyduğum için kimseye derdimi anlatamıyordum. bütün rezilliklere rağmen, olmayan yuvayı yıkmıyordum işte.

    bir gün akşam yemeği yerken, gün içinde yaşadığı bir olayı anlattı gülerek. ortamda bir öğretmen muhabbeti dönmüş ve o da “benim öğretmen tanıdığım yok ki” demiş. -senin karın öğretmen değil miydi yaaa, -ha evet öyleydi yaa diyerek kahkahalar atılmış. bunu anlatırken çok keyifliydi. ben de çok keyiflendim. çünkü o an boşanmaya karar verdim. o kadar hakarete, kovulmaya, şiddete rağmen cesaret edemedim ama o “hiçliğe” isyan ettim.

    su başta soğuk geldi ama alıştım. bir gece yarısı evi terkettiğim an dahil bir daha onun için hiç ağlamadım. nefes almaya, gülmeye, eğlenmeye başladım tekrardan. yeniden sevdim, heyecanlandım hatta. minicik travmalarım var ondan hatıra kalan, birkaç da ufak tefek güven sorunum. onun dışında her şey güllük gülistanlık.

    bu başlığa giren arkadaşım, elbet bir gün boşanacaksın. tohumu sen de ektin bir kere. bahaneler üretme. hiç kimse değişmeyecek.
2960 entry daha
hesabın var mı? giriş yap