• arjantin 'le aynı kökene sahip sözcük. hem arjantin hem erciyes sözcüklerinin kökeninde hintavrupa dillerinden latinceye geçen arg sözcüğü var. bu sözcüğün anlamı beyaz, gümüş. erciyes sözcüğü doğu roma imparatorluğu döneminde, sezarın kenti anlamına gelen kaiseria gibi ortaya çıkmış, argaios, yani ak dağ anlamına gelmekte. gümüşün latincesi için de kullanılan argentum sözcüğü, ispanyol fatihlerin zengin gümüş madenleri bulduğu arjantin'e de isim olmuş.
  • kayserideki tarikatlarin, baskici zihniyetin bitirdigi kayak ve eglence merkezi..

    soyle aciklayayim.. 21 senedir kayak yapiyorum, okumayi ogrenmeden once kaymayi ogrenenlerdenim. kayak sezonu acilinca cumartesi gunlerini iple cekerdim, gecmek bilmezdi hafta.. cumartesi gelince sabah erkenden kalkardim -yedi gibi- babamin yaninda alirdim solugu. kalk da kalk, kalk da kalk.. "oglum" derdi, "yollarin buzu cozulmemiz olur daha, bizim arabamiz otomatik, cikamaz buzda". zincir takariz, derdim.. dayanamaz kalkardi.. uzatmayalim, en gec 8.30'da dagda olurduk biz. ve tum gec kaliyoruz sizlanmalarima ragmen nerdeyse otelde kalanlardan once ben kayaklari takmis, teleskiye ulasmis olurdum.

    saat 11 gibi erciyes kalabaliklasirdi. teleskide baya bi kuyruk olurdu. ogle yemegi vaktine kadar devam ederdi. ben ogle tatili tenhaligini kacirmayayim diye ogleyin yemek yemezdim, boylece daha fazla kayardim. aksam olunca babam beni yollardan toplardi, inmek bilmezdim cunku.

    oysa simdi.. saat 10 gibi gidiyorum, gene kalabalik olmuyor. saat 3, 4 oldugunda coktan yorulmus oluyorum. niye? cunku kimse olmuyor. niye? cunku mahvettiler kayserideki eglence ve sosyal hayati. insanlari evlerine hapsetmeyi marifet saydilar. tuhaf tuhaf kafeler actilar, ne servis var, ne urun kalitesi.. iki tane sinema var, ne ise yaradiklarini bile bilmiyorum. eskiden bir tane vardi, onay sinemasi.. ama bilirdik ki sosyal bi ortamdi.

    gecen bi turbanli gordum erciyeste, kayak yapiyordu ve hava soguktu. tuhaf.. zaten herhangi bir yerini acma sansin yok, donarsin cunku.. takmis beresini, atkisini.. ustune de turban baglamis. ben burdayim diyor.. aferim sana.. yap sen sovunu..

    kayserideyken mangal yapip iki kadeh raki ictigimiz adam gibi tek yerdi, mahvettiniz erciyesi! kina yakin bi tarafiniza!
  • iç anadolu'nun yalnız adasıdır. koskocaman, tekbaşına bir dağdır. adadır diyorum çünkü barındırdığı bitkiler ve hayvanlar oraya hastır. o rakımda yaşayabilenler için güzel bir adadır orası.

    her daim duvaklı erciyes'in çok farklı bir bitki örtüsü vardır. dünyada başka hiçbir yerde var olmayıp, sadece erciyes'te görülen dokuz bitki selamlar gelenleri. sadece ve sadece erciyes yamaçlarında yer alan fare-sincap karışımı sevimli bir hayvan da karlar zirvelere çekildiğinde selamlar sizi. siz teleferikle yukarılara çıkarken kuyruğundan destek alarak iki ayağı üzerine dikilmiş ve sizi selamlayan o sevimli yaratıkları görebilirsiniz.

    yıllar önce flamingolar görmüştüm erciyes eteklerinde. kaya kartalları, bıyıklı doğanlar, uludoğanlar, kızıl şahinler gökte süzülüp gelengileri gözetlerken, bir sürü kar serçesi, bozkır toygarı, tarlakuşu, kır incirkuşu, birkaç çeşit kuyrukkakan kah tepemizde uçar, kah kayaların üzerinde çevreyi seyrederlerdi. kar serçeleri ayrı bir güzeldi, deklanşörden parmağımızı kaldıramazdık.

    bu çeşitliliğin sebebi o haşmetli dağın birçok mikroklimal iklim barındırmasıydı. dağa hangi taraftan yaklaşırsanız yaklaşın, her seferinde farklı tadlar alırsınız, çünkü her tarafın iklim yapısı, bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliği bambaşkadır.

    ve tabi yaban atları vardı tekir yaylasında. insanlara yaklaşmazlar, asla sürüden ayrılmazlar, bir yandan da bizi süzerlerdi. hepsi bakımlı, güçlü atlardı. arap atına göre biraz daha küçüktüler, hatta biraz da çirkin. şu çılgın türkleri okurken aklıma o atlar geldi. güçlü, çevik, dayanıklı bozkır atları.

    şimdi atlar var mı bilmiyorum. flamingolar gelmiyor artık. dağın güney tarafındaki yay gölü artık yok. sultan sazlığı kuş cenneti, şimdi sadece bir sazlık. belki serçeler de gitmiştir. 94'te not aldığım güzellikler şimdi yok. on milyon yılda oluşan o güzelim dağın çevresindeki bembeyaz renklilik kayboldu birkaç yılda. sadece beyazlık kaldı. temiz mi şimdi beyaz dediğin?

    (bkz: kaya kartalı)
    (bkz: kızıl şahin)
  • yakınlaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yakınlaşan dağ diye geçer dağcılar arasında. en azından kendisiyle ben bu şekilde tanışmıştım. gecenin bi vakti varmıştım eteklerine, böyle hava çok hafif aydınlanıyor gibi, anaa ufakmış bu dedim. demez olaydım. kendisi 3917 m ile türkiyenin en yüksek 5. dağıdır. önünde saygıyla eğilinir.

    uludağ gibi erciyes için de bir kayaktır gidiyor, ben de size biraz tırmanıştan söz edeyim dilim döndüğünce. hangi yönden kayseriye varıyosunuz bilmiyorum ama eskişehir'den treni tercih ediyoruz biz. eğer uygunsuz bi zamanda gardaysanız size tavsiyem ya paraya kıyın taksiyle dağ evine çıkın, ya da garda sabahlamayı göze alın. seçim sizin. sabah oldu diyelim, develi otobüsleriyle dağın eteğine kadar çıkabiliyosunuz. jandarmanın önünde inin ve önce jandarmaya tırmanış yapacağınızı haber verin. sonrasında da dağ evine geçin ve hazırlıklarınızı tamamlayın. kimse size hop sen kimsin demez. hatta vakit sıkıntısı çekiyosanız da tulumları yayıp girişinde uyuyabilirsiniz de. herneyse, zirve için bikaç seçeneğiniz var; sırt rotası, nesrin topkapı rotası, şeytan deresi.. sırt rotası diğerlerine göre nispeten daha kolay ancak daha uzun bi rotadır. ben iki kez şeytan deresini tercih ettim, şimdi de sanki o rotadan tırmanacakmışız gibi devam edelim. dağ evinden direk çıktığınız gibi nereye gideceğiniz belli, dağ kabak gibi ortada zaten. teleferikler de kabak gibi, yanlarından yürümeye başlayabilirsiniz. bu arada teleferik çalışıyorsa gezinen yurdum insanı illaki size laf atacaktır, ya da size tükürmeye falan çalışacaktır, o yüzden tam da altından gitmeyin. azcık yana kayın.

    teleferik bitince yanınızda bi kanal belirmeye başlayacak, o kanalı takip etmeye devam edin ve kanalın başladığı bölgeye kamp atın. burası bikaç çadırın sığabileceği büyüklükte bi yer ve sanıyorum 2900 m. civarında. eğer akşamüzerine doğru oradaysanız dinlenmelisiniz. sabaha karşı 4 gibi de tırmanışa başlamanızda yarar var çünkü şeytan deresi çürük kayalardan oluşuyor. yaz kış kar mevcut ancak güneş doğup buzlar biraz olsun eridiğinde irili ufaklı bir sürü kaya parçası üzerinize doğru düşmeye başlıyor. sürekli tetikte olmalısınız. kazma ve krampon bu rota için şart. yoksa yanınızda hiç bulaşmayın bile derim.

    dağ kabak gibi dedim ya, işte tam bu noktada ufak bi sorun yaşanabiliyor. eğer sis varsa şeytan deresinin sonlarına doğru rotadan sapabiliyosunuz. bu noktada çok dikkatli olmanız gerek, tırmanmadan önce rotayı iyi öğrenin. eğim bitince önce küçük zirve, arkadan da büyük zirveye ulaşabilirsiniz. çok da zor değilmiş di mi? doğru yerde olduğunuza da zirvede bulunan keşiş mağarasını bularak emin olabilirsiniz.

    bi keresinde hava korkunç sisli ve kar yağışlıydı, o yüzden etrafı pek görememiştim. ama birinde de hava açık ve netti. dedikleri gibi aladağları ve hasan dağını görebiliyosunuz, mükemmel bi manzara gerçekten. ha bide zirvede hep develi dağcılık kulübünden dayılar oluyo, bilmemkaçıncı zirveleri oluyo genelde de. sevin onları. güzel insanlar onlar.

    ve en sinir bozucu ancak en doğru sözlerden biri: " kazaların %80'i inişlerde olur." zirveyi yaptık, hemen öyle rehavete kapılmayalım. yine aynı titizlikte şeytan deresinden aşağı iniyoruz. biraz dik evet ama olsun. bikaç adımda bir arkanı kontrol etmeyi unutma, dev bir kaya parçası sana doğru hızla geliyor olabilir!

    kampa da sağ salim vardıktan sonra, etrafı güzelce temizleyip ayrılıyoruz alandan. bi tane çöp görürsem orda yakarım bilirsin. tekrar dağ evine teleferiği takip ederek dönebilirsiniz, ya da çok yoruldum ben yea teleferikle incem de diyebilirsiniz. neticede güzel bi faaliyet oldu bence. bir başka dağda görüşmek üzere.
  • türkiye'nin en yakışıklı coğrafi formu.

    http://i.hizliresim.com/5v3zrm.jpg

    http://i.hizliresim.com/qm06xr.jpg
  • muhteşem bir görüntüsü var.
    çok etkileyici.
    bir şehrin karşısına, dünyanın en güzel tablosu konmuş gibi...
  • canımın içi.

    gördüğüm görebileceğim en güzel üçüncü şey. tanımı yok aslında. bir dağ değil sadece. başka türlü bir şey tanımı olmayan, boğazköprüye gelmeden az evvel görülmeye başlayan silüeti, heybetiyle "hoş geldin" deyişi, yok, yok tarifi olamaz erciyes'in. olamaz.

    taşlıburun'a gömülme arzumun tek gerekçesi, ayakları dibinde olabilmek. anamın, babamın, anneannemin, gardaşımın ve 2001'de ölmüş dedemin emanetini saklayacağını bildiğim, bir avuç suyunu içebilmek için ömrümden yıllar vermekten çekinmeyeceğim erciyes, erciyes'im. yüzüm batıya dönük, ayakların dibine gömülmektir arzum.

    orada oluşunu, heybetini, ana kucağı güvenliğini, her zaman bulutlu zirvelerini, süt donduranı, tekir yaylasını, şeytan deresini, seni çok özledim.

    yakınlarında olan, seni gören duyan bilen varsa, bir selam söylerse sana, çok sevinirim.

    erciyes, seni seviyorum.
  • kayseri'de yaygın olarak kullanılan bir deyime yataklık etmektedir. hiçbir zaman yapılmayacak, yapılması istenmeyen bir iş için verilen tarih "erciyes'in karı eriyince"dir çoğu zaman. bir anlamda "babayı alırsın" olarak da kullanılır.

    - abi bize olan borcunu ne zaman ödersin?
    - erciyes'in karı eriyince.

    bu şekilde kullanılmasının nedeni zirvesinde yılın 12 ayı muhakkak - az çok - kar kalması (idi). ancak son iki yıldır küresel ısınma, kayseri halkını yalanlamaktadır.

    derler ki; sırf bu deyim yüzünden son iki yılda binlerce senet muaccel hale gelmiş, icra daireleri dolup taşmıştır.
  • gelecek sene kış için bana şimdiden 2 ayrı haftasonu için kayseri gidiş dönüş bileti aldırmış olan kayak merkezi.
  • kayak merkezi olan dağ.

    izlenimlerim şöyle:

    kayak merkezi kayseri havaalanı'ndan ve kayseri şehir merkezinden 25-30 dk mesafede. şehir merkezinden kayak merkezine giden yollar çok geniş, neredeyse otoban gibi, genelde temiz. ulaşım çok kolay.

    dağdaki oteller pahalı. şehir merkezinde kalmak gerekir. hilton, radisson blu, novotel ve ibis var. elbette yerli ve zincir birçok başka otel var. biz radisson blu'da kaldık. çok merkezi, yeni, güzel, şık. fiyat-performans dengesinden çok memnun kaldık. novotel/ibis de daha ucuz alternatifler arayanlar için uygun.

    radisson blu'da tek memnuniyetsizliğimiz şu oldu: kayak için gittiğimizi hem rezervasyon hem check-in yaparken bilmelerine rağmen kayak paketlerinden bahsetmediler. sonradan tesadüfen öğrendik, cüzi bir ek ücrete ski-pass ve kayak noktalarına shuttle sağlıyorlarmış. hatta ücretsiz kayak ekipmanı da veriyoruz dediler ama emin değilim. bize bunu söylemediler, dolayısıyla ski-pass, ulaşım ve kayak ekipmanını çok daha pahalıya dışarıdan aldık.

    üç ana noktadan kaymaya başlanabiliyor: develi, tekir ve hacılar. biz tekir ve hacılar'ı denedik. tekir çok kalabalık, gezmeye gelenler (kayak yapmaya gelmeyenler vs) oraya geliyor. dolayısıyla çok kalabalık oluyor, kayak ortamı değil piknik-gezi ortamına dönüşüyor. ama mavi (kolay) pisti güzel ve uzun, gondolla çıkılıyor. yeni başlayanlar buraya gitmeli.

    ikinci gün hacılara gittik. kayakçı olmayan pek yok, ortam tekire göre daha kayak-boardcı ortamı, daha güzeldi. hacılarda en uzun ve sık kullanılan pistin uzunluğu 2.700 metre civarında, gondolla çıkılıyor, genelde mavi (kolay), bir kısmı kırmızı (orta zorlukta).

    pistler, kar kalitesi güzel. ancak aşırı (90-100 knot'u bulan) rüzgar vardı, tüm pistler malesef iki gün de büyük ölçüde kapalıydı. gitmeden önce rüzgar durumuna da mutlaka bakın.

    ski-pass günlük sınırsız 50 tl, 7 çıkış 35 tl. kayak ekipmanı günlük kirası 35 tl.

    kayseri'de yemekler güzel elbette. biz elmacıoğlu'ndan memnun kaldık, kişi başı 30 tl ödedik. kaşıkla'dan çok memnun kalmadık, kişi başı 40 tl ödedik.

    izlenimim genel olarak olumlu. özetle şehir merkezinde kalın. otelin ücretsiz ski-pass vs paketi var mı teyit edin. gitmeden önce rüzgarı kontrol edin.

    ancak istanbul'dan gidiyorsanız bence palandöken daha tercih edilir: uçaklar erzurum'a genelde daha ucuz, şehirden piste ulaşım aynı, palandöken'de pist yanındaki oteller o kadar pahalı değil ama kayseri'de pist yanında kalmak isterseniz çok pahalı, palandöken'de pistler daha güzel. erciyes, kayseri çevresindeki illerden karayoluyla ulaşım için uygun diye düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap